Anayasalar, toplumsal sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler, ilk devlet kurulduğu zaman kurucular tarafından ortaya konur. Daha sonra gelenler, kurucuların yaptığı anayasanın ruhuna ve temeline bağlı kalmak şartıyla gerektiğinde değişiklikler yapabilir. Bu tespiti bir kenara koyup, sivil anayasa çalışmalarını irdeleyelim. Türk milleti, tarihte karşılaştığı en büyük tehlikeyi 'İstiklâl Mücadalesi' ile bertaraf etmiştir. İstiklâl Mücadelesi, "vatan bir bütündür parçalanamaz, manda ve himaye kabul edilemez, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denilerek başlatılmış ve sonuçlandırılmıştır. Savaş kazanıldaktan sonra, bu esaslar, 1921,1924,1961 ve 1982 anayasalarında "değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez" maddeler olarak yer almıştır. Söz konusu maddeler, devletimizin kuruluş amacını ihtiva eden maddelerdir. Bunları değiştirmeye, içini boşaltmaya yeltenmek, kuruluş amacından uzaklaşmak demektir. Bilindiği gibi, AB yetkilileri ve içimizdeki AB'ciler, uzun zamandan beri, bu maddelerin değiştirilmesini gündeme getiriyorlar. Anayasamızın 6. maddesinde "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denilmektedir. Bu madde olduğu sürece, Türkiye'nin AB'ye girmesi ve egemenliğini AB'ye devretmesi imkânsızdır. Bunu yapanlar, anayasayı ihlâl suçu işlemiş olurlar. "Egemenliğin devri de nereden çıktı?" demeyiniz, AB üyeliğinin temel şartı, egemenliği devretmektir. Bunu biz değil, AB'ciler söylüyorlar. Gerçi AB'ciler, buna biraz kibarlık, biraz diplomatik dil katıp "egemenliği paylaşmak" diyorlar, ama AB'nin Türkiye ile hiçbir şeyi paylaşmadığı, paylaşmak niyetinde olmadığı bilinmektedir. Alman Dışişleri Bakanı, Kemal Derviş'e bakanlığı döneminde şöyle sormuş: "AB'ye girmek için uğraşıyorsunuz, Türk milleti egemenliğini devretmeye hazır mıdır?". Kemal Derviş de şöyle cevap verdiğini söyledi: "Alman milleti, bizimle egemenliği paylaşmaya hazır mı?". Halbuki ortada egemenliği paylaşmak diye bir şey yok. Doğrudan doğruya egemenliği devretmek vardır. Nitekim İngiliz Liberal Demokrat Partili Andrew Duff, bu gerçeği açık seçik olarak ifade etti. Duff şöyle dedi: "Türkiye bir şekilde Kemalizm tanımını reforme etmeli ve devlet dairelerinin duvarlarından Kemal Atatürk'ün fotoğraflarını indirmeli. Atatürk, bugün yaşasaydı Türkiye'nin AB üyeliğine evet demezdi. Türkiye'de hâlâ Kemalizm milliyetçiliğini değiştirmek istemeyenler var. Egemenliği devretmek AB üyeliğinin temel kuralıdır".Sivil anayasa, AB'ye uyum için hazırlandığına göre, burada asıl amaç, egemenliğin devrine yol açmaktır. Egemenliğin devri yanında, diğer maddeler teferruattan sayılır. Hal böyle iken, AB'ciler, tartışmaları esas üzerinde yapmayarak, bir karartma hareketi uygulamaktadırlar. Onlara göre, egemenliğin korunmasının ve milli anayasanın hiçbir önemi yoktur, önemli olan AB anayasasıdır. Malum, AB anayasası, meşhur Papa'ın heykeli altında imzalandı. Buna rağmen sivil anayasacılar, demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapacaklarını iddia ediyorlar. Sahte demokratlara şimdi soralım: "Bağımsızlığı devretmek, demokratik anlayışa sığıyor mu? Bağımsız olmayan bir devlet demokratik olabilir mi?".Peki, anayasalar değiştirilemez mi? Elbette değiştirilir. Ama şunu unutmamak gerekir ki, anayasalar ve yasalar asıl değildir, asıl olan millettir, milletin inancı, örfü, gelenek ve göreneğidir. Bu değerler, yazısız anayasa hükmündedir. Yazılı anayasalar, yazısız anayasalara ne kadar uygun hazırlanırsa, o kadar isabetli ve uzun ömürlü olurlar. Yazısız anayasaların geçerli olduğu dönemlerde, yazılı anayasalara gerek duyulmamıştır. Meselâ Osmanlı Devletinin 1876 yılına kadar yazılı bir anayasası olmamıştı. Ne zaman ki, Osmanlı Batılılaşmaya yöneldi, anayasa tartışmaları da başladı. Zannedildi ki, Batılılar gibi anayasa yaparsak, bütün sorunlarımız çözülecektir, fakat olmadı. Sorunlar daha çok arttı, daha çok girift bir hal aldı. Sivil anayasa çalışmaları, arzu edildiği gibi sonuçlanırsa, sorunlar yine çözülmeyecek, yine ağırlaşacaktır. Çünkü AB'ciler, devletin kurucularının koyduğu değişmez hükümleri altan üsten yontuyorlar. Bu hükümlerle oynamak, ateşle oynamaktan beterdir. Oynayanlara duyurulur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018