Ceketinin cepleri ilâç dolu, ateşi 40’a vurmuş, yetmişine merdiven dayamış Haydar Baş, söyleyin Allah aşkına, milletvekili olmak için mi başını yastığa, gözünü uykuya hasret bırakıyor?
Milletine derdini anlatmak için malını mülkünü, daha da önemlisi sağlığını ortaya koymuş, çoluk çocuğunu, öz evladı gibi yetiştirdiği dostlarını cepheye sürmüş Haydar Baş, milletvekili olsa ne kazanır, olmasa ne kaybeder?
O, bir seçim döneminde alacağı vekillik maaşının belki elli, belki yüz katını bu millete sesini duyurabilmek için kurduğu müesseseler ve düştüğü yollarda harcadı, harcamaya da devam ediyor…
Öyleyse, derdi ne?
Derdi, Türk milleti… “Andolsun size kendinizden öyle bir resul gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, milletine karşı çok şefkatlidir, merhametlidir (Tövbe:128)”
İşte işin sırrı bu.
Peygamber ahlâkı ile ahlâklanmış olmak. Haydar Baş milletine çok düşkün. Milletine karşı çok şefkatli, çok merhametli. Milletinin sıkıntıya uğraması ona çok ağır geliyor.
Öyle olduğu için de 70’ine merdiven dayamış bu adam 40 derece ateşte, cepleri ve midesi ilaçlarla dolu yollara düşmüş, çoluk çocuğunu, malını mülkünü seferber etmiş, “Verdiğim sözde durmazsam, servetim de, hürriyetim de sizindir” imzalı senetlerle elinden tutacak bir el arıyor…
Sen ey milliyetçi arkadaşım!
Sen ey “Atatürkçüyüm” diyen ulusalcı komşum!
Sen ey “Ülkücüyüm” diyen kardeşim…
1918’de yaşasaydın cephede olmayacak mıydın?
Tabii ki olacaktım diyorsan, bil ki, bugün artık her yer Çanakkale! Seçim sandıklarının kimi Conk Bayırı, kimi Anafartalar! 1918’de bu millete Allah(c.c.) Mustafa Kemal’i ihsan ettiği gibi 2000’li yıllarda da Hocatürk Haydar Baş’ı ihsan etmiş…
Bunu nereden anlıyoruz?
Bunu, müstevliyi denize dökecek, girdiği tersanelerden söküp atacak, emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili tek dişi kalmış canavarın haçlı çanına ot tıkayacak Milli Ekonomi Modeli’ni Allah(c.c.)’ın Haydar Baş’a ihsan etmesinden anlıyoruz.
Elin Rus’u bunu gördü. Çin’i bunu gördü. Haydar Baş’ı sinesine davet etti, saatlerce dinledi, ellerinden öptü. Elin yabancısının elini öptüğü Haydar Baş sizin ayağınıza geliyor; “Dünyaya sizin elinizi öptüreceğim, dün işçi gittiğiniz ülke insanlarını size işçi yapacağım” diye bütün mukaddesatı üzerine yemin ediyor. Bu kişi yeminin ne olduğunu bilmeyen biri değil. Bir ilim ehli. Bir gönül adamı, bir mutasavvıf… Haydar Baş daha ne yapsın?
Gün, particilik günü değil…
Gün, adamcılık günü değil…
Şunu biliniz ki, Haydar Baş’ın dışındaki bütün siyasiler, rakiplerini, mevcut sistemi yani Kapitalizm’i ben senden daha iyi uygularım diye eleştiriyor. Bu, sigarayı ben senden daha iyi içerim demek gibi bir şey. Hiç, sigara üreticisinin verdiği aklı ile sigarayla savaş mümkün olur mu?
Belki, “Ben kırk yıllık partiliyim, parti değiştirmek öyle kolay mı?” diyenleriniz olacaktır. O zaman, alın Haydar Baş Hoca’nın Milli Ekonomi Modeli’ni, liderinize, “Ya bunu uygularsın, ya bunu uygularsın” deyiniz. Yok, o hâlâ “Kapitalizm, liberalizm” derdinde, yani, “Ben daha iyi sigara içerim” inadındaysa, vatan, millet ve devlet o kişiden ve o partiden önde gelir.
“Gelmez” diyorsan, bil ki, 1918’de yaşasaydın sen Çanakkale’ye gitmek istemeyebilir, Kurtuluş Savaşı’nda statükodan yana olur, Atatürk’e “Hain” diyenler safında yer tutabilirdin…
Unutma!
Bugün her yer Çanakkale!
Safını ona göre belirle…
İyi belle…
Akıbetin de, ahretin de buradaki safına göre…
…
Ey başını yastığa, gözünü uykuya haram kılmış, varını yoğunu çoluk çocuğunu milletine adamış, cepleri ve midesi ilâç dolu, 70’ine merdiven dayamış, 40 derece ateşle yollara düşmüş Adam…
Sen görevini yaptın, yapıyorsun…
Biz şahidiz…
Milletine derdini anlatmak için malını mülkünü, daha da önemlisi sağlığını ortaya koymuş, çoluk çocuğunu, öz evladı gibi yetiştirdiği dostlarını cepheye sürmüş Haydar Baş, milletvekili olsa ne kazanır, olmasa ne kaybeder?
O, bir seçim döneminde alacağı vekillik maaşının belki elli, belki yüz katını bu millete sesini duyurabilmek için kurduğu müesseseler ve düştüğü yollarda harcadı, harcamaya da devam ediyor…
Öyleyse, derdi ne?
Derdi, Türk milleti… “Andolsun size kendinizden öyle bir resul gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, milletine karşı çok şefkatlidir, merhametlidir (Tövbe:128)”
İşte işin sırrı bu.
Peygamber ahlâkı ile ahlâklanmış olmak. Haydar Baş milletine çok düşkün. Milletine karşı çok şefkatli, çok merhametli. Milletinin sıkıntıya uğraması ona çok ağır geliyor.
Öyle olduğu için de 70’ine merdiven dayamış bu adam 40 derece ateşte, cepleri ve midesi ilaçlarla dolu yollara düşmüş, çoluk çocuğunu, malını mülkünü seferber etmiş, “Verdiğim sözde durmazsam, servetim de, hürriyetim de sizindir” imzalı senetlerle elinden tutacak bir el arıyor…
Sen ey milliyetçi arkadaşım!
Sen ey “Atatürkçüyüm” diyen ulusalcı komşum!
Sen ey “Ülkücüyüm” diyen kardeşim…
1918’de yaşasaydın cephede olmayacak mıydın?
Tabii ki olacaktım diyorsan, bil ki, bugün artık her yer Çanakkale! Seçim sandıklarının kimi Conk Bayırı, kimi Anafartalar! 1918’de bu millete Allah(c.c.) Mustafa Kemal’i ihsan ettiği gibi 2000’li yıllarda da Hocatürk Haydar Baş’ı ihsan etmiş…
Bunu nereden anlıyoruz?
Bunu, müstevliyi denize dökecek, girdiği tersanelerden söküp atacak, emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili tek dişi kalmış canavarın haçlı çanına ot tıkayacak Milli Ekonomi Modeli’ni Allah(c.c.)’ın Haydar Baş’a ihsan etmesinden anlıyoruz.
Elin Rus’u bunu gördü. Çin’i bunu gördü. Haydar Baş’ı sinesine davet etti, saatlerce dinledi, ellerinden öptü. Elin yabancısının elini öptüğü Haydar Baş sizin ayağınıza geliyor; “Dünyaya sizin elinizi öptüreceğim, dün işçi gittiğiniz ülke insanlarını size işçi yapacağım” diye bütün mukaddesatı üzerine yemin ediyor. Bu kişi yeminin ne olduğunu bilmeyen biri değil. Bir ilim ehli. Bir gönül adamı, bir mutasavvıf… Haydar Baş daha ne yapsın?
Gün, particilik günü değil…
Gün, adamcılık günü değil…
Şunu biliniz ki, Haydar Baş’ın dışındaki bütün siyasiler, rakiplerini, mevcut sistemi yani Kapitalizm’i ben senden daha iyi uygularım diye eleştiriyor. Bu, sigarayı ben senden daha iyi içerim demek gibi bir şey. Hiç, sigara üreticisinin verdiği aklı ile sigarayla savaş mümkün olur mu?
Belki, “Ben kırk yıllık partiliyim, parti değiştirmek öyle kolay mı?” diyenleriniz olacaktır. O zaman, alın Haydar Baş Hoca’nın Milli Ekonomi Modeli’ni, liderinize, “Ya bunu uygularsın, ya bunu uygularsın” deyiniz. Yok, o hâlâ “Kapitalizm, liberalizm” derdinde, yani, “Ben daha iyi sigara içerim” inadındaysa, vatan, millet ve devlet o kişiden ve o partiden önde gelir.
“Gelmez” diyorsan, bil ki, 1918’de yaşasaydın sen Çanakkale’ye gitmek istemeyebilir, Kurtuluş Savaşı’nda statükodan yana olur, Atatürk’e “Hain” diyenler safında yer tutabilirdin…
Unutma!
Bugün her yer Çanakkale!
Safını ona göre belirle…
İyi belle…
Akıbetin de, ahretin de buradaki safına göre…
…
Ey başını yastığa, gözünü uykuya haram kılmış, varını yoğunu çoluk çocuğunu milletine adamış, cepleri ve midesi ilâç dolu, 70’ine merdiven dayamış, 40 derece ateşle yollara düşmüş Adam…
Sen görevini yaptın, yapıyorsun…
Biz şahidiz…
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015