Hüseyin Mümtaz/ www.giresungazete.net "Cihet-i Askeriye'' derseniz, eski Osmanlı üslubudur, Cumhuriyetin ilk yıllarında da siyasi mahfeller ve taşra eşrafı arasında sık kullanılır ve pek yadırganmazdı.Ama sadece "askeriye'' deseniz, hem cahil taşra ağzıdır, hem büyük ölçüde bir tür küçümseme ifadesidir.Fakat söz konusu kaynak yabancı olunca, rahatlıkla mütercimin cehalet ve peşin hükmünden bahsedebilirsiniz.26 Haziran tarihli Washington Times'ta; nedense Basın Yayın'ın "Dış Basında Türkiye'' bölümünde yer verilmeyen bir makale yayınlandı."Avrupa Birliği'ne (AB) üyelik şansını güçlendirmek isteyen Türkiye'nin askeriyesinin de, acı dolu reformlardan geçtiği'' belirtilen makalede başlıca üç konunun altı çizildi.1. Türkiye'de silahlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök liderliğinde daha "transparan" bir hal aldığının öne sürüldü ve geçmişte olduğunun aksine, orduda yaşanan skandalların gün ışığına çıkarılmaya başlandığı ve böylelikle AB'ye de silahlı kuvvetlerin demokratik olabileceğine dair bir mesaj gönderildiği belirtildi.2. Türk ''askeriyesinin'' resmi enstitülerdeki otoritesinin azalmaya başlamış olmasına rağmen perde arkasında hala etkin bir rol oynadığına da öne süren makale, geçen sene imam hatip lisesi mezunlarının üniversiteye girişlerini kolaylaştıracak bir yasa tasarısının, askeriyenin eleştirisi üzerine hükümet tarafından nasıl geri çekildiğinden örnek verdi. Askeriyenin bu resmi olmayan tarz müdahalelerinin AB yetkililerini hala endişelendirdiğine değinilen makalede, AB'nin Genişlemeden Sorumlu Sözcüsü Krisztına Nagy'nın, "Silahlı kuvvetler resmi olmayan mekanizmalar yoluyla etkisini göstermeye devam ediyor. Türkiye tam üye olmak istiyorsa sivil yönetimi askeriyenin kontrolünden tamamen çıkarmalı" sözlerine de yer verildi.3. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bazı üyelerinin, Türkiye'nin, AB üyeliğini tam desteklediğini, çünkü AB üyeliğini Mustafa Kemal Atatürk'ün batılı Türkiye modeli için tek yol olarak gördüklerini belirten gazetede, "Askeriye içindeki AB destekçileri üyelik halinde Türk halkının ekonomik ve eğitim düzeyinin artacağını, böylelikle İslamcı etkinin ortadan kalkarak yerini laikliğe bırakacağına inanıyorlar" denildi. Silahlı kuvvetlerin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "ılımlı İslamcı" hükümeti karşısında da hala dini şüpheler taşıdığına değinilen yazıda, AB'nin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Savunma Bakanı'nın yetkisi altına verilmesini istemesi hatırlatılarak, "Askeriye sivil bir yetkilinin, özellikle İslamcı bir sivil yetkilinin yetkisi altına girmeyi asla kabul etmeyecektir" ifadesi kullanıldı.Ben, "askeriye'' sözcüğünü kullanan tercümana gereken cevabı verdim."Transparan asker''e de Genelkurmay Adli Müşavirliğinin gerekli ilgiyi göstereceğine eminim.Fakat benim emin olmam, metinde geçen "transparan'' sözcüğünü ne yazık ki ortadan kaldırmıyor.Ne diyor Washington Times?"Türkiye'de silahlı kuvvetler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök liderliğinde daha "transparan" bir hal aldı ve geçmişte olduğunun aksine, orduda yaşanan skandallar gün ışığına çıkarılmaya başlandı ve böylelikle AB'ye de silahlı kuvvetlerin demokratik olabileceğine dair bir mesaj gönderildi.''Peki ama transparanlığın göstergesi neden sadece akçalı konulardaki skandalların soruşturulması oluyor?Emir komutan zafiyetlerinden neden hiç söz edilmiyor?Ben son yıllarda "Divan-ı harb'' kurumunun çalıştırılması gereken çok önemli üç olay biliyorum.Amerikan gazetesi bu konuları tabii es geçer ama biz neden kendi inisiyatifimizle, hadi transparan lâfına kızdık; kendi "şeffaflığımızın'' doğru ölçüsünü koyamıyoruz?Meselâ 2 Ekim 1992 tarihini kim hatırlıyor?4 Temmuz 2003?Peki 74 Kıbrıs Harekâtının zaferle sonuçlanmış olması, Kocaeli muhribini kendi kendimize bombalayarak batırmamız ayıbını soruşturmamız ve sorumlularını mahkemeye sevk etmemiz gerektiği gerçeğini neden örtsün?2 Ekim 1992 ise Muavenet olayının tarihidir kıymetli okuyucu?2 Ekim 1992 tarihinde Türk Muhribi TCG MUAVENET, Ege Denizi'nde icra edilen bir NATO tatbikatı sırasında ABD uçak gemisi USS SARATOGA'nın füze saldırısına maruz kalmıştır.Kaza olduğu iddia edilen bu saldırı neticesinde 5 Türk denizcisi Şehit olmuş, 26 denizcimiz de muhtelif şekillerde yaralanmıştır. Ancak ABD 2 şehit ailesi ve 20 yaralı askere tazminat ödememiştir. Ayrıca kamuoyunda sanıldığı gibi Muavenet'in vurulmasına karşılık Türkiye'ye 8 adet Knox sınıfı Firkateyn hibe edilmemiş, ABD tarafından kullanım dışına çıkarılmış bu gemilerin 7'si paraları ödenerek satın alınmıştır. Diğer taraftan T.C hükümetleri bu güne dek yapılan müracaatlara rağmen bu olayda mağdur düşürülen şehit ailelerine ve diğer denizcilere hiç bir şekilde yardımcı olmamış ve T.C Vatandaşlarının haklarını savunmak üzere ABD nezdinde bir girişimde bulunmamıştır.. (www.muavenet.ilkturk.org)Olaydan sonra ABD'de açılan davalarda ABD mahkemeleri bu olayın "POLITIK MESELE" olduğuna hükmederek tazminat davası acılamaz kararına varmıştır.Ya 4 Temmuz 2003?İki gün sonra o inanılmaz felâketin ikinci yıldönümü kıymetli okuyucu.4 Temmuz 2003, Türk Kara Kuvvetlerinin; 2214 yıllık tarihi boyunca rastlanılmamış ölçüde bir istiskale uğratıldığı "çuval'' olayının oluş tarihidir.O günü hasbelkader yaşamış olan hiç birimiz; Trabzon'daki balıkçı, Giresun'daki bir emekli subay, Edirne'deki fırıncı, Adana'daki tüccar, İskenderun'daki doktor, İstanbul'daki avukat?. Ama hiç birimiz bu ayıba ortak olma utancından kendimizi sıyıramayız.Ben torunumun bana "Sen o zaman ne yaptın?'' sorusunu soracağı günleri düşünerek ürperiyorum da, sırça köşkte oturan ağalar, beyler, efendiler?..?..efendiler neden hiç üzerlerine alınmıyorlar?Ruhumun acıdığını, onurumun tamir edilemez derecede parçalandığını düşünüyorum.Bu efendiler neden hiçbir şey olmamış gibi oturmaya-kalkmaya, dolaşmaya, gezmeye devam ediyorlar?Nasıl oluyor da yemeden içmeden kesilmiyorlar?Yok farz ederek, isimlerinin tarihin utanç duvarına yazılmış olmalarını unutturabileceklerini mi zannediyorlar?Fakat bu olay kamuoyuna da mâl olduğuna ve vicdanları son derece rahatsız ettiğine göre sorumlulara ne yapıldığının ve nasıl cezalandırıldıklarının da açıklanması gerekmez mi?Üstelik Hayrullah Mahmud'un www.acikistihbarat.com'daki yazısından şunları öğrendikten sonra hayretiniz, hırsınız ve öfkenizin daha da artması gerekmez mi?" Belge IV: FM. 0100 (AYTAÇ) TO: MS5 TSG: 051030C TEM03 HRK: 234Ankara'dan gelen emirler doğrultusunda A unsurları ile kesinlikle çatışmaya girilmemesini, A unsur komutanının merkezde misafir edilmesinin gerekli görüşmelerin yapılmasını ve sonucun derhal bildirilmesini...''Bunun adı geleneksel Türk konukseverliği filan değildir efendiler. A unsurları ile neden çatışmaya girilmeyecekmiş? A unsur komutanı neden misafir edilecekmiş?Ankara'dan gelen emri veren kim? Aktaran kim? Hiç kimse inisiyatifini kullanamadı mı?Ne yapıldı haklarında?Hangi yetkiyle başımıza çuval geçirilmesine onay verdi bu adam?Hayrullah Mahmud yukarıdaki yazışmayı kendi hayalhanesinde uydurmuş olamaz.Olaydan rahatsızlık duyan bir takım vatanseverler kendisine bilgi vermiş olmalı.Peki 11 askerden herhangi birinin emekli olduktan sonra, yahut ölümünden sonra açılmak üzere gerçekleri anlatmasına nasıl engel olacaksınız?Bu işin bizi ilgilendiren tarafı..Bir de Albay Maywille ve ona emir verenler var..Amerika aynı Saratoga olayında olduğu gibi çuvalda da kulağının üzerine yatmıştır.Ama yakalarını bırakmayacağız.Devlet ve millet olarak hesabının sorulmasının sonuna kadar takipçisi olacağız.Her yetkiliye hatırlatacağız.Çünkü bizim o günden bu yana her gece uykularımız kaçıyor, tarifsiz kâbuslar görüyoruz.Varsın biraz da ağalar, beyler, efendiler?.Efendiler uyuyamasın?Hesap sormayı kendimizde hak olarak görüyoruz.Çünkü daha çok şükür 57'inci Alay'dan terhis edilmedik.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.