Gelinen şu noktada, magazin dedikoduları, pembe dizilerin ölçüsüzlükleri, kadın programlarındaki mahrem sınırların parçalanması, sıradan bir şeymiş gibi ortaya konuyor.Ekranlarda, gazetelerde bu kadar ayıpların, hayâsızlıkların, dedikoduların, cinayetlerin insan psikolojisine etki eden alev topları, ferdi, bilinçaltında etkilemekte, günaha daldrmakta, kalbine hâkim olmakta ve manevi yangınlar ile bir bir bu günahlar işlenir hale gelmektedir.Dinimizde ''tecessüs'', ayıpları araştırıp orta yere dökmek haramdır. Günahtır. Kur'anı Kerim'de Hucurat suresinde Rabbimiz "Tecessüs etmeyiniz'' buyurmuştur. Yani ayıpları, mahrem olan şeyleri, aile içi sırları, özel hayatları? Açığa vurmayınız, arştırmayınız buyurmuştur.Peygamberimizin (s.a.v) bu konudaki hadisi şerifi açıktır. Şöyle buyuruyor: "Sûi zandan sakınınız; çünki sûi zan (yersiz töhmet), sözlerin en yalanıdır. Müslümanların ayıplarını, kusurlarını tecessüs etmeyin (araştırmayın), (nefsanî ve dünyevi bir haz peşinde birbirinize karşı) tahassüs etmeyin (aleyhinde bir haber aramayın), birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğz ve düşmanlık edip dargın durmayın, birbirinizden yüz çevirmeyin.Ey Allah'ın kulları! Allah'ın emrettiği gibi kardeş olunuz. Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hakaret etmez. Bir kimsenin şerli olması için Müslüman kardeşini hor görmesi kâfidir. Müslüman'ın, Müslüman üzerine kanı, malı ırzı haramdır. Muhakkak Allah sizin cesetlerinize (kalıbınıza) suretinize ve (ihlâslı olmayan) amellerinize bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.'' Allah Resulü (s.a.v) göğsüne işaret ederek üç defa : "Takva işte buradadır'' buyurdular.'' (Edeb'ün Nebevi. M.Abdulaziz el Huli. Hadislerle Peygamber Ahlakı. Temel Neş. İst.1982) (Buhari ve Müslim'den)Kur'an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçü işte budur. Yani Müslüman böyle olmalıdır.Allah'ın veli kulları, âlimler böyle davranmışlar ayıpları örterek, kusurları affederek evlatlarını, komşularını, insanlarını kazanmışlardır. Bu yüce ahlakın güzelliği Müslüman olmayan milletleri ve fertleri etkilemiş ve onların Müslüman olmasına vesile olmuştur.Şimdi şu hale bakınız ki böylesine duyarlı, iffetli, ahlaklı, ayıpları örtmesi gereken Müslüman kadın ve erkeler nasıl oluyor da kasetleri ifşa eden ortalığa savuran, gizli halleri araştıran, dedikodu, iftira ve aile içi mahremiyeti ayaklar altına alan propagandalara kilitlenir duruma gelebiliyor.Şaşılacak şudur ki: Kendisine İslami medya diyen ve köşelerinde böyle vaazlar veren gazetelerin dedikoduya, iftiraya, ayıpları ifşaya, küçük düşürme çabalarına ne demeli.Asıl sıkıntılardan biri, kendinden olmayanı, kendisi gibi düşünmeyenleri işlediği günahı sebebi ile dinin dışında görmeleridir. İtikadın dahi sınırlarına taşan bir yanlış anlayışlar içerisine düşmektedirler.Müslüman, tarihi, dini ve hukuki sorumluluklarına takva derecesinde dikkat edendir. Kul hakkından korkandır.Öyleyse birbirinin kusurunu ille de söyleyecekse gidip anlayacağı şekilde tatlılıkla söylemelidir. Yani üçüncü bir şahsın duymasına izin verilmemelidir. Bunu da söylediğinde daha büyük kötülülüklere ayrılıklara, fitneye sebep olacaksa ondan da vaz geçmelidir.Sahabiden biri aralarında tartışan iki kişinin durumu hakkında ertesi gün bir yerde konuşmak isteyince onu dinleyen arkadaşı hemen onu susturur ve şöyle der: ''Lafı buraya taşıma, konuşma. Dinimiz zarar görür.'' İşte bu hassasiyet içerisinde olunmalıdır. İslam âlimleri asıl olan kişinin kendi ayıpları ile uğraşmasıdır demişlerdir.''Atalarımız dost başa düşman ayağa bakar''demişledir.Rahmetli Barışmanço'nun bir sözünü hatırlıyorum. ''Şu saçların altında düşünen bir kafa var'' demişti.Bizim insanımız diyebilmeliyiz. Bizim komşuluğumuz vardır. Muharrem ayında aşureler dolaşır. Kimi komşu şöyle giyinir, kimi şu görüştendir diye ayırt edilmez. Bakkallarına girince bakkal amcaları vardır. Görüşler arasında farklılıklar vardır. Ama ayrılık yoktur. Bizi biz yapan değerle bizi birbirimize kaynaştırmıştır.Şöyle bir bakalım.Bursa'nın Seyyid Usül dergâhında mezar taşlarına bir bakıyorsunuz.Şu mezar Bektaşi, şu Celveti, şu isimsiz bir garib, şu kadın, şu erkek, şu Halveti, şu Kadiri, şu Mısri... Ama hepsi yan yana yatıyor.Pınarbaşı Mezarlığı da yaşanan sosyal yapıyı özetliyor. Cenaze mezarlığa geldiğinde, hangi dilden, hangi ırktan, hangi partiden, hangi mezhepten, hangi meşrepten, hangi meslekten? Olduğu sorulmuyor ve hepsi mezarda yan yana yatıyor.Peki? Mezarda yan yana olacaksan, mahşerde yan yana hesab vereceksen, birbirinin ayıplarını ortaya çıkarmak, kusurlarını aramanın ayrılık tohumları saçmanın ne manası var.Allah'ın sıfatlarından biri de settaru'l uyub'dur. Ayıpları örtendir.Peygamberimiz ''Kim Müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter''buyurmuştur.Bir kedi bile kendi pisliğini gömerken, başka bir kedinin pisliğini alıp ta dışarı çıkarmaz.Ayıpları ifşa edenin fitneye, riyaya, huzursuzluğa, ahlaksızlığa, yalana dedikoduya bulaşması kolaylaşır.Ayıpları örten ise, birliğe, kardeşliğe, Müslümanların topyekûn ahlakına hizmet eder sevap kazanır rahmete kavuşur. Bütün bunlara rağmen ayıpları kusurları fütursuzca yayıp dökmeye çalışanlara şu hadisi şerifi hatırlatıyorum; "Din kardeşini bir suçundan dolayı ayıplayan kimse, o suçu (günahı) kendisi de işlemedikçe ölmez. "
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Sabri / diğer yazıları
- Ramazanlaşmak / 17.07.2012
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011