Azınlık tanımı değişirse devlet de biter

Kürt sorunu tabiri ve bunu esas alan adına çözüm süreci denen ırksal ayrım birlik ve beraberliğimizin sonu demektir. Lozan'da ırk temelli bir ayırım değil Müslüman olmayan şeklide bir ayırım yapılmıştır. Lozan Barış Antlaşması'nın 38 ilâ 44. maddelerini kapsayan III. Bölümünde azınlıklar Müslüman olmayanlar olarak tanımlanmıştır. Azınlık tanımı Lozan'ın kalbidir desek yanlış olmaz. New York Times'da yayımlanan 31.08.2015 tarihli yazıda "Kürtlere karşı Erdoğan'ın Savaşı", "Erdoğan'ın, Kürtlerin kendi kaderini tayinine karşı savaşı" ifadeleri kullanılmaktadır. Yazının devamında da son aylarda yaşananlar Kürt ayrılıkçılarla mücadele olarak görülmektedir.  Washington Post, 08.09.2015 tarihli yazısında da; "Türk ordusunun Kürt isyancılara karşı savaşı" şeklinde bakış açısıyla yaşananların dışarıdan nasıl görüldüğü ifade edilmektedir.Çözüm sürecinin sonucunda: PKK terör örgütü: "isyancı" kendi kaderini tayin için mücadele veren Kürtler", "asiler" olarak nitelendirilmektedir. Bunun bir adım sondası ise BM'nin: "Siz kendi kaderini tayin etmek için mücadele veren Kürt asilere neden bağımsızlık tanımıyorsunuz" olacaktır. Buna sebep olanların açıklaması ise "ne yapalım uluslararası kamuoyu baskısı var" olacaktır. Oysa bunu bu noktaya getiren, "Türkiye'de Kürt sorunu vardır" ırksal temelinde başlayan çözüm sürecidir. BM'ye, uluslararası hukukun eline bu delilleri kendi elimizle verdik. Bağımsızlığımızın sembolü Lozan'ın en önemli sonuçlarından biri de; Hacı Bektaşı Veli'nin ilk birlik mayasını attığı birlik formülünün Lozan'da da aynen tescil edilmiş olmasıdır. Hacı Bektaşı Veli'nin "Türk" üst çatısı Atatürk tarafından Lozan'da azınlıklar; "Müslüman olmayanlardır" şeklinde kabul ettirilmiş ve maddeleşmiştir. Lozan'dan sonra artık hiçbir devlet, Kürt, Arap vs. Müslümanları "azınlık", "asi", "kendi kaderini" tayin için mücadele eden şeklinde tarif edemezdi. Kürtler de Müslüman olduğu için onları kendi kaderini tayin eden halk olarak göremezdi. Ta ki 2003 yılına kadar.04.06.2003 tarihli oturumda AKP, CHP ve MHP'nin "evet"i ile T.B.M.M.'de 4867 ve 4868 no.lu iki yasa kabul edilmiştir. Bu yasaların özünde, "Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir" hükmü yer almaktadır. AKP ve CHP ile birlikte milliyetçi birlik mesajları veren, HDP ile isminin bir arada anılmasına bile tepki gösteren MHP'de ulus devletimizi ve egemenliğimizi tehdit eden yasaya evet demiştir. Bu evetle birlikte MHP devlete karşı mücadele edenlere "kendi kaderini tayin hakkı tanınan", "halklar" hükmüne evet diyerek ırk temelli bir mücadeleyi meşrulaştırmıştır. MHP'nin de "evet"iyle ülke bütünlüğünü tehdit eden PKK gibi terör eylemleri "uluslararası güvenceye" kavuşturulmuştur. Üniter yapımızın formülü olan Lozan'daki azınlık tanımı üç partinin evetiyle fiilen değiştirilmiştir. Şimdi ise aynı üç parti sanki o yasayı PKK çıkartmış gibi bir söylem içindedirler. Oysa PKK sizin çıkarttığınız yasa içinde kendine hak bulmaktadır. AKP, CHP ve MHP Lozan'ı delerek uluslararası hukuka Kürdistan'ın önünü açan yeni azınlık tanımını hediye etmiştir. Seçim yaklaştıkça teröre karşı kahramanlık söylemleri ile ortalığı inleten bu üç partiyi söylemine göre değil eylemine göre değerlendirin diye söylüyoruz.