Çin eksenli dış politikada önemli gelişmeler oluyor. Çin, adeta uluslararası ilişkilere hızlandırıcı bir ivme kazandırdı. Alaska'da Çinli ve Amerikalı yetkililer arasındaki gerginlik Çin'i daha sert oynamaya itmiş durumda.
Biden tek başına mücadele edemeyeceği bir Çin karşısında "demokrasiler ittifakı" oluşturma çabasında. Çin eksenli karşı cepheyi de "otokrasiler" olarak dünyaya ilan etmiş durumda.
ABD kendisini; demokrasi, insan haklarına saygı ve hukukun üstünlüğü kavramları ile ifade ediyor. Oysa Çin artık bu göz boyama oyununu yutmadığını, ABD'ye "kes sesini" dercesine sert bir şekilde ifade ediyor.
Alaska'da, ABD'nin Çin'e yönelttiği insan hakları suçlamasından sonra Çin Devlet Konseyi, George Floyd'un polise "Nefes alamıyorum" yazısını kullanarak insan haklarıyla ilgili bir rapor yayınladı. "Nefes alamıyorum" sloganlı bu rapor ABD'ye karşı tam isabetli bir atış oldu. Çin, George Floyd ile adera ABD'nin itibarını uluslararası kamuoyunda yere indirdi.
Çin bu yarışta ABD gibi bir liderliğe oynama çabasında da değil. Rusya başka olma üzere birçok ülkelerle diyalogları derinleştirmiş.
Rusya ile bir adım daha ileri atıldı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Lavrov arasında Çin'in Guilin kentinde önemli bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşmede Çin, ABD'ye açıkça meydan okudu. Dışişleri Bakanı Wang Yi böyle bir sistemin, "uluslararası toplumun iradesini temsil etmediğini" ifade etmiş. Çin ve Rus dışişleri bakanlarının ortak bir açıklamasında; ABD'yi zorbalık ve müdahaleyle suçlamışlar. ABD'yi, "son yıllarda küresel barış ve kalkınmaya verdiği zararı düşünmeye" çağırmışlar.
Oysa Çin artık bu göz boyama oyununu yutmadığını ifade edercesine ABD'nin nüfuz bölgelerine çoktan girmiş durumda.
ABD'yi asıl rahatsız eden ise Çin'in, ABD'nin nüfuz bölgesi Ortadoğu'ya demir atması. Şöyle ki, Çin, yakın zamanda İran ile 400 milyar dolarlık bir anlaşma imzaladı. Bu, ABD tarafından başlatılan İran'a yönelik uluslararası izolasyonun Çin tarafından kâle alınmadığı demek. Yine bu anlaşma İran petrolünün Çin aracılığıyla pazara açılması demek.
Aslında bu anlaşma Çin'in Ortadoğu'da ABD'ye meydan okuması demek. Çin, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını derhal kaldırması gerektiğini de net bir şekilde ifade ederek açıkça İran'ın yanında yer aldığını ilan etmiş durumda.
Bunun gözden kaçan başka bir sonucu daha var. Bildiğiniz gibi Çin, BM'nin 5 daimi üyesinden biri. Daimi üyelerinden birinin bile veto etmesi halinde BM güvenlik konseyinden bir karar çıkamaz. Bundan sonra İran aleyhine ne nükleer program ne de başka bir bahane ile karar çıkmayacağı anlamına geliyor.
Sadece bu da değil. Çin, ABD'nin elindeki, "barış için çabalıyorum" göz boyaması için de bir planı devreye koymuş durumda. Dedik ya Çin, hızlandırılmış bir uluslararası ilişkiler protokolü yürütüyor diye. Çin, İsrailliler ve Filistinliler arasındaki doğrudan görüşmelere ev sahipliği yapma çağrısı yapmış. ABD'nin bölgedeki egemenliğinin barış ve kalkınmayı engellediğini dünyaya ilan etmiş oldu.
Rusya ve İran'ı yanına alan Çin; ABD'yi hem BM üzerinden hem de bölgesel ikili anlaşmalarla köşeye sıkıştırmış durumda.
ABD'nin Çin'in uluslararası stratejisine karşı elinde bir tek seçenek kalıyor: NATO. Bu konu ayrı bir analiz konusu…
Dikkat edilirse yazının hiçbir yerinde Türkiye geçmedi. Hayati stratejik konumuna rağmen Türkiye, bu uluslararası düzende henüz oyun kurucu pozisyonda görülmüyor da ondan. NATO üyesi bir Türkiye, iki kutuplu hale gelen yeni dünya düzeninde nasıl bir strateji üretecek? Ya da soruyu şöyle soralım: Türkiye, bu ekonomik verilerle oyun kurabilir mi?
- ABD’nin Afganistan aynası -2- / 10.07.2021
- ABD’nin Afganistan aynası -1- / 09.07.2021
- Aşı emperyalizmi savaşları / 11.06.2021
- Atatürk’ün harp sanatının sırrı / 25.05.2021
- Dijital Ramazan Bayramı / 13.05.2021
- İsrail’in saldırısına hangi dizi ile karşılık vereceğiz! / 09.05.2021
- Çin Ortadoğu’da ABD’ye ‘şah’ dedi / 02.04.2021
- İnsanın sayısallaşması / 25.03.2021
- ABD, Kuzey Kore’ye neden demokrasi getiremiyor? / 18.03.2021