Seçimlere çok kısa bir süre kala, baraj dibinde kalması kesinleşen partiler son kozlarını oynuyorlar. Milletle karşılaşmayı göze alamayan partiler, seçimlerin ertelenmesi için ABD'nin Irak'a operasyon yapmasını dört gözle bekliyorlardı ama ABD'den ses çıkmayınca artık alenen seçimlerin ertelenmesini istemeye başladılar. Denize düşen siyasetçi sandığa sarılmayacağını, yılana sarılacağını açıkça dile getirmekten çekinmiyor
3 Kasım'da yapılması kararlaştırılan erken seçime 1.5 ay gibi kısa bir süre kala Meclis'teki partilerin baraj altı korkusu depreşmeye başladı.
Milletvekili aday listelerinin Yüksek Seçim Kurulu'na son teslim tarihi olan 11 Eylül'e 1 gün kala barajın dibinde kalması kesinleşen ANAP lideri Mesut Yılmaz son manevrasını yaptı. Mesut Yılmaz, MHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasını bahane ederek hükümetten çekilmek istediğini belirtirken, AB yanlısı geniş tabanlı bir hükümet kurulmasını istedi.
AB Uyum Yasaları Meclis Komisyonlarında görüşülürken bu yasaların geçmesini destekleyen MHP'nin popülist politikasının bir gereği olarak bu yasaların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağı bir ay öncesinden bilinirken, Mesut Yılmaz'ın, sanki yeni birşey olmuş gibi "bu hükümetle artık gitmez" diyerek sahneye çıkması aslında beklenen bir gelişmeydi. Çünkü Meclis'teki hemen bütün partiler baraj altında kalacaklarını bildikleri için almak zorunda kaldıkları erken seçim kararının altında ezileceklerini çok iyi biliyorlar. Ama bir kere ok yaydan çıkmış ve erken seçim kararı alınmıştı. Bu karara alenen karşı çıkmayı da hiçbir parti göze alamıyordu. Ama göz göre göre sandığın dibine gömülmeyi de göze alamazlardı ya. Onun için "seçimi erteletme lobisi" kuruldu. Bu lobide bütün partilerin temsilcileri bulunuyordu. Hepsi alttan alta yoğun bir çalışma içerisindeydiler. Mesut Yılmaz ve partisi bu lobinin en önemli üyesiydi. Yeni Türkiye Partisi, Doğru Yol Partisi ve Saadet Partisi de bu lobiye destek veren diğer partilerdi. DSP zaten başından beri seçime karşı olduğunu belirten en tutarlı parti konumundaydı. Ve bu lobinin en büyük beklentisi de 11 Eylül'den sonra oluşması beklenen "Küskünler Partisi" idi. Önce ABD'nin Irak'a operasyon yapması dört gözle beklendi. Ama ABD'den ses seda çıkmayınca Mesut Yılmaz dayanamadı ve patladı. İlk senaryo: MHP'nin popülist tavrı bahane edilerek hükümetten çekilmek ve ardından hükümeti düşürmek. Sonra da MHP'nin dışarıda tutulduğu yeni bir hükümet kurdurmak. Bu senaryo Sezer'den döndü. Sezer, böyle bir durum karşısında, hükümeti kurma görevini MHP'ye vereceğini ve MHP'nin de 45 günlük süreyi kullanarak hükümet kurmayacağını ima ederek bu senaryoyu boşa çıkardı. Yani Yılmaz'ın ilk hamlesi boşa çıkmış oldu. Ama Yılmaz bir kere sahneye çıkmıştı. Bu saatten sonra sahneden eli boş inmesi uygun kaçmazdı. Yılmaz ikinci senaryoyu devreye soktu: Alenen seçimin ertelenmesini istemek...
Ecevit, Yılmaz'ı deşifre etti
Her ne kadar Yılmaz bu girişimlerinin seçimi erteletmekle bir ilgisinin olmadığını ve tamamen AB ile ilgili olduğunu söylese de, Başbakan Ecevit Yılmaz'ın söyleyemediklerini çok iyi bir şekilde özetliyordu. Ecevit, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın önceki gün kendisi ile yaptığı görüşmede, erken seçimden vazgeçilmesi gerektiğini söylediğini belirterek, Yılmaz'ın gerçek niyetini deşifre ediyordu.
Yılmaz: Seçimler ertelensin
Ecevit kendisine yöneltilen Yılmaz'ın senaryoları ile ilgili bir soruya şu şekilde cevap veriyordu: "Bunlar üzerinde daha görüşülecek herhalde. Fakat önemli olan şimdi seçimler ne olacak. Çünkü eğer Mesut Yılmaz'ın önerisi kabul edilirse, yani seçimlerden çekilinilecek olursa, ortalık alt-üst olacak. Bu şekilde seçimlere 1.5 ay kalmışken, seçimi değiştirmek çok sakıncalı olur, çok külfetli olur. Zaten, Sayın Mesut Yılmaz da dün (önceki gün) benimle görüşmesinde, erken seçimden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Bu yansımadı dışarıya. Çünkü başka türlüsü mümkün değildir. 1.5 ay içinde seçimden çekilinilecek, ondan sonra nasıl bir yeni hükümet kurulacak?"
Yılmaz'ın çıkışlarının AB ile ilgisi yok
Sorular devam ediyor: Yılmaz, bir takvim verdi mi? Seçim ne zamana ertelensin dedi?
Ecevit: Ertelenebilir diyor. Yani 'seçimi ertelemek zorunlu hale gelebilir' dedi. O zaman ne zamana olur dedim. Nisan ayına kadar olabilir dedi.
Son olarak Ecevit, Mesut Yılmaz'ın son çıkışlarının AB ile bir ilgisinin bulunmadığını belirterek, Yılmaz'ın "benim derdim AB, seçimi erteletmek değil" iddiasının gerçek dışı bir aldatmaca olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Denize düşen siyasetçi elbette yılana sarılacak
Mesut Yılmaz'ın bu son çıkışları, hem kendi içinde çelişkili hem de tutarsız. Yılmaz çırpındıkça batıyor, batarken de yalnız gitmek istemiyor. Artık gerçek niyetini daha fazla gizleyemeyeceğini çok iyi anlamış bütün kozlarını oynuyor. Diğer partiler de dört gözle Yılmaz'ın çabalarının bir an evvel sonuç vermesini bekliyor. Çünkü bu şekilde kendilerini sahneye atmadan seçimlerden kurtulmuş olacaklar. Yani milletten kurtulmuş olacaklar. Önümüzdeki günlerde, baraj dibi korkusu yaşayan bütün partiler daha açık bir şekilde harekete geçibilirler. Çünkü zaman gittikçe azalıyor, boğazlarındaki seçim ilmeği her geçen gün biraza daha daralıyor. Bir karikatüristin çok iyi özetlidiği gibi, "denize düşen siyasetçiler sandığa sarılacak değiller ya, elbette yılana sarılacaklar..."
3 Kasım'da yapılması kararlaştırılan erken seçime 1.5 ay gibi kısa bir süre kala Meclis'teki partilerin baraj altı korkusu depreşmeye başladı.
Milletvekili aday listelerinin Yüksek Seçim Kurulu'na son teslim tarihi olan 11 Eylül'e 1 gün kala barajın dibinde kalması kesinleşen ANAP lideri Mesut Yılmaz son manevrasını yaptı. Mesut Yılmaz, MHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne başvurmasını bahane ederek hükümetten çekilmek istediğini belirtirken, AB yanlısı geniş tabanlı bir hükümet kurulmasını istedi.
AB Uyum Yasaları Meclis Komisyonlarında görüşülürken bu yasaların geçmesini destekleyen MHP'nin popülist politikasının bir gereği olarak bu yasaların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracağı bir ay öncesinden bilinirken, Mesut Yılmaz'ın, sanki yeni birşey olmuş gibi "bu hükümetle artık gitmez" diyerek sahneye çıkması aslında beklenen bir gelişmeydi. Çünkü Meclis'teki hemen bütün partiler baraj altında kalacaklarını bildikleri için almak zorunda kaldıkları erken seçim kararının altında ezileceklerini çok iyi biliyorlar. Ama bir kere ok yaydan çıkmış ve erken seçim kararı alınmıştı. Bu karara alenen karşı çıkmayı da hiçbir parti göze alamıyordu. Ama göz göre göre sandığın dibine gömülmeyi de göze alamazlardı ya. Onun için "seçimi erteletme lobisi" kuruldu. Bu lobide bütün partilerin temsilcileri bulunuyordu. Hepsi alttan alta yoğun bir çalışma içerisindeydiler. Mesut Yılmaz ve partisi bu lobinin en önemli üyesiydi. Yeni Türkiye Partisi, Doğru Yol Partisi ve Saadet Partisi de bu lobiye destek veren diğer partilerdi. DSP zaten başından beri seçime karşı olduğunu belirten en tutarlı parti konumundaydı. Ve bu lobinin en büyük beklentisi de 11 Eylül'den sonra oluşması beklenen "Küskünler Partisi" idi. Önce ABD'nin Irak'a operasyon yapması dört gözle beklendi. Ama ABD'den ses seda çıkmayınca Mesut Yılmaz dayanamadı ve patladı. İlk senaryo: MHP'nin popülist tavrı bahane edilerek hükümetten çekilmek ve ardından hükümeti düşürmek. Sonra da MHP'nin dışarıda tutulduğu yeni bir hükümet kurdurmak. Bu senaryo Sezer'den döndü. Sezer, böyle bir durum karşısında, hükümeti kurma görevini MHP'ye vereceğini ve MHP'nin de 45 günlük süreyi kullanarak hükümet kurmayacağını ima ederek bu senaryoyu boşa çıkardı. Yani Yılmaz'ın ilk hamlesi boşa çıkmış oldu. Ama Yılmaz bir kere sahneye çıkmıştı. Bu saatten sonra sahneden eli boş inmesi uygun kaçmazdı. Yılmaz ikinci senaryoyu devreye soktu: Alenen seçimin ertelenmesini istemek...
Ecevit, Yılmaz'ı deşifre etti
Her ne kadar Yılmaz bu girişimlerinin seçimi erteletmekle bir ilgisinin olmadığını ve tamamen AB ile ilgili olduğunu söylese de, Başbakan Ecevit Yılmaz'ın söyleyemediklerini çok iyi bir şekilde özetliyordu. Ecevit, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın önceki gün kendisi ile yaptığı görüşmede, erken seçimden vazgeçilmesi gerektiğini söylediğini belirterek, Yılmaz'ın gerçek niyetini deşifre ediyordu.
Yılmaz: Seçimler ertelensin
Ecevit kendisine yöneltilen Yılmaz'ın senaryoları ile ilgili bir soruya şu şekilde cevap veriyordu: "Bunlar üzerinde daha görüşülecek herhalde. Fakat önemli olan şimdi seçimler ne olacak. Çünkü eğer Mesut Yılmaz'ın önerisi kabul edilirse, yani seçimlerden çekilinilecek olursa, ortalık alt-üst olacak. Bu şekilde seçimlere 1.5 ay kalmışken, seçimi değiştirmek çok sakıncalı olur, çok külfetli olur. Zaten, Sayın Mesut Yılmaz da dün (önceki gün) benimle görüşmesinde, erken seçimden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Bu yansımadı dışarıya. Çünkü başka türlüsü mümkün değildir. 1.5 ay içinde seçimden çekilinilecek, ondan sonra nasıl bir yeni hükümet kurulacak?"
Yılmaz'ın çıkışlarının AB ile ilgisi yok
Sorular devam ediyor: Yılmaz, bir takvim verdi mi? Seçim ne zamana ertelensin dedi?
Ecevit: Ertelenebilir diyor. Yani 'seçimi ertelemek zorunlu hale gelebilir' dedi. O zaman ne zamana olur dedim. Nisan ayına kadar olabilir dedi.
Son olarak Ecevit, Mesut Yılmaz'ın son çıkışlarının AB ile bir ilgisinin bulunmadığını belirterek, Yılmaz'ın "benim derdim AB, seçimi erteletmek değil" iddiasının gerçek dışı bir aldatmaca olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Denize düşen siyasetçi elbette yılana sarılacak
Mesut Yılmaz'ın bu son çıkışları, hem kendi içinde çelişkili hem de tutarsız. Yılmaz çırpındıkça batıyor, batarken de yalnız gitmek istemiyor. Artık gerçek niyetini daha fazla gizleyemeyeceğini çok iyi anlamış bütün kozlarını oynuyor. Diğer partiler de dört gözle Yılmaz'ın çabalarının bir an evvel sonuç vermesini bekliyor. Çünkü bu şekilde kendilerini sahneye atmadan seçimlerden kurtulmuş olacaklar. Yani milletten kurtulmuş olacaklar. Önümüzdeki günlerde, baraj dibi korkusu yaşayan bütün partiler daha açık bir şekilde harekete geçibilirler. Çünkü zaman gittikçe azalıyor, boğazlarındaki seçim ilmeği her geçen gün biraza daha daralıyor. Bir karikatüristin çok iyi özetlidiği gibi, "denize düşen siyasetçiler sandığa sarılacak değiller ya, elbette yılana sarılacaklar..."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012