Geçen hafta Türk siyasi hayatının en büyük depremi "Türkçülük" sahasında cereyan etti. Taşlar yerinden oynadı, tekrar oturdu ve yeni bir düzen kuruldu. Kimse ilgi gösterip, sahiplenmeyince boşta kalan "Başbuğ" postuna, eski Cumhurbaşkanı Demirel zorla "otur(tul)du". Bu olayın gösterdiği en büyük gerçek Türkçülüğün artık herhangi bir partinin tekelinde olmadığıdır. Şimdiye kadar Türk Kurultayı'na manen şemsiyelik etmiş bulunan bir siyasi kuruluş bunu düzenlemekten şu veya bu nedenle imtina ediyorsa, ve Kurultayı "kendi imkânları ile" düzenledi "suçuyla" bir bakanını azlediyorsa söyleyecek çok fazla şey yok demektir.
Ve demek ki bu ülkede bir siyasi partinin "organizasyonu" olmadan da "Türk Kurultayı" düzenlenebilmektedir. Yoksa en doğrusu zaten bu muydu ve baştan beri böyle mi olması gerekirdi? Ama sonuçta öyle veya böyle, "Başbuğ"un postuna Demirel oturduysa vah bize, vahlar bize...."Ört ki ölem"...
Bu gün bir başka partinin bu vesile ile ayyuka çıkan iç çalkantıları, çizmekte olduğu fikri zikzak ve sergilediği felsefi değişiklikler ile ilgilenmeyecek, fakat Kurultay Sonuç Bildirisi'nin özellikle dikkatimi çeken bir maddesi üzerinde duracağım.
Buna göre Kurultay'da "Türk Devlet ve Toplulukları arasında eğitim, öğretim işbirliğinin temel şartının ortak alfabe kullanımı, ortak dil, edebiyat ve tarih ders kitaplarının geliştirilmesi, eğitim öğretimin diğer kademeleri kapsayacak şekilde hazırlanması ve bunların bir an önce hayata geçirilmesinin kararlaştırıldığı" ifade edilmiş.
Ve bu amaçla her yıl "Millî Eğitim Bakanları Zirvesi" yapılması gerektiği bildirilmiş.
Orada takıldım kaldım... Diyelim ki gelecek yıl kurultay yapılabildi ve bizden de Bostancıoğlu katıldı.
Ne diyecek Bostancıoğlu? Kurultay delegeleri "ortak dil, edebiyat, tarih ders kitapları" derken Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı "Bizim milâdımız Cumhuriyet'tir. Ben sizi tanımıyorum. Değil sizinle, kendi tarihimizin 1923 evveli ile en ufak bir irtibat ve ilgimiz yok" diyecektir.
Aynı anda iki doğru olamaz. Kurultay doğru ise yanlış olan bizim bakandır. Bizim bakan yanlış ise bu fikir nasıl iktidardır? Bu fikir tek başına iktidar olsa "dediğim dedik, çaldığım düdük" der ve kimse ses çıkaramaz. Ama bu fikir tek başına iktidar değildir. Payandalarla ayakta durmaktadır. O halde "yanlışa" onlar da ortaktır. Onlar sayesinde "Türk milletinin milâdı Cumhuriyettir" fikri 57'inci Cumhuriyet Hükümetinin ortak politikası haline gelmiş ve uygulanmaktadır.
Bakın Bostancıoğlu'nun açtığı kapıdan giren, onu alkışlayan Can Dündar ne diyor: "Siz hâlâ annenizin tarih kitabını mı okuyorsunuz?" (23 Aralık 2001)
Ben bırakın annemi, dedemin, dedelerimin yazdığı tarih kitabını zevkle okuyorum. Yoksa Can Dündar'ın okuduğu kitabın yazarı belli değil mi?
Dündar devam ediyor; "Bakanlık, bu kurumlardan tarih eğitimine ilişkin görüş istemiş.Gelen görüşler içinde Tarih Vakfı'nın 'yeni eğitim modeli' önerisi, bu alanda Avrupa'da başlayan dönüşümün ipuçlarını veriyor: 'Ezberden vazgeçilmeli, öğrencinin araştırma kapasitesi geliştirilmeli. Şoven milliyetçi anlayış yerine, çok perspektifli anlayış desteklenmeli. Ağırlık, ülke tarihinden yerel tarihe, dünya (ve Avrupa) tarihine kaydırılmalı. Politik tarih ağırlıklı eğitimden kültür tarihi ağırlıklı eğitime geçilmeli. Öğretmen - ders notu - kitap ağırlıklı dersler, geziler, sınıf dışı çalışmalar, tartışmalar, video ve CD'lerle zenginleştirilmeli'."
"Şoven milliyetçi anlayış yerine çok perspektifli anlayış olmalı; ağırlık ülke tarihinden yerel tarihe, dünya ve Avrupa tarihine kaymalı. "
Milliyetçilik olmayacak; yerel tarih, yâni mahallî mikro milliyetler tarihi olacak, ülke tarihi atlanacak olmayacak ama şaşılacak bir şekilde dünya ve Avrupa tarihi olacak.
Yâni yerel'den Avrupa, dünya tarihine geçilecek, ulus devlet es geçilecek.
Adı geçen Tarih Vakfı, Alman George Eckert Enstitüsü ile ortak araştırma ve projeler yürütüyor. Bu araştırmaların birinden çıkan sonuca göre Türkiye'de lise öğrencileri tarihi seviyor ama tarih kitaplarından sıkılıyormuş.
Tarih kitaplarını beğenmeyen Tarih Vakfı bir süredir "yerel bazda lise öğrencilerine yerel tarihlerini" yazdırıyor.
Tıpkı 9 Eylül Üniversitesi'nin yaptığı gibi.. Rektör Prof. Alıcı "Türk edebiyatının önde gelen sanatçılarından Nâzım'ın 100'üncü doğum yıldönümü" dolayısı ile üniversite öğrencileri arasında şiir yarışması düzenlemiş ve bütün Türkiye'ye ilân etmiş.
Proje tamam, kaynak tamam, Bostancıoğlu'nun ifadesinden anladığımız kadarıyla "siyasi irade" de tamam. İş kaldı "aşureyi pişirmeye".. Tusiad'dan sonra tarih, coğrafya ve edebiyat kitaplarımız yeniden, Alman Enstitüleri aracılığı ile lise öğrencilerine yazdırılıyor.
Aman dikkat, itiraz edenler azlediliyor. Yeter ki "uyum bozulmasın".
Vakıf, Alman Enstitüsü deyince aklıma hemen Hablemitoğlu'nun peşine düştüğü Alman Vakıfları geliyor ve midem bulanıyor. (Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası. Dr. Necip Hablemitoğlu. Otopsi Yay. İstanbul 2001)
Sonra da dönüp Can Dündar için yukarıda yazdığım cümleyi geri alıyorum. Onun okuduğu tarih kitabının yazarı meğer baştan beri belli imiş, Alman George Eckert Enstitüsü..
Ve demek ki bu ülkede bir siyasi partinin "organizasyonu" olmadan da "Türk Kurultayı" düzenlenebilmektedir. Yoksa en doğrusu zaten bu muydu ve baştan beri böyle mi olması gerekirdi? Ama sonuçta öyle veya böyle, "Başbuğ"un postuna Demirel oturduysa vah bize, vahlar bize...."Ört ki ölem"...
Bu gün bir başka partinin bu vesile ile ayyuka çıkan iç çalkantıları, çizmekte olduğu fikri zikzak ve sergilediği felsefi değişiklikler ile ilgilenmeyecek, fakat Kurultay Sonuç Bildirisi'nin özellikle dikkatimi çeken bir maddesi üzerinde duracağım.
Buna göre Kurultay'da "Türk Devlet ve Toplulukları arasında eğitim, öğretim işbirliğinin temel şartının ortak alfabe kullanımı, ortak dil, edebiyat ve tarih ders kitaplarının geliştirilmesi, eğitim öğretimin diğer kademeleri kapsayacak şekilde hazırlanması ve bunların bir an önce hayata geçirilmesinin kararlaştırıldığı" ifade edilmiş.
Ve bu amaçla her yıl "Millî Eğitim Bakanları Zirvesi" yapılması gerektiği bildirilmiş.
Orada takıldım kaldım... Diyelim ki gelecek yıl kurultay yapılabildi ve bizden de Bostancıoğlu katıldı.
Ne diyecek Bostancıoğlu? Kurultay delegeleri "ortak dil, edebiyat, tarih ders kitapları" derken Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı "Bizim milâdımız Cumhuriyet'tir. Ben sizi tanımıyorum. Değil sizinle, kendi tarihimizin 1923 evveli ile en ufak bir irtibat ve ilgimiz yok" diyecektir.
Aynı anda iki doğru olamaz. Kurultay doğru ise yanlış olan bizim bakandır. Bizim bakan yanlış ise bu fikir nasıl iktidardır? Bu fikir tek başına iktidar olsa "dediğim dedik, çaldığım düdük" der ve kimse ses çıkaramaz. Ama bu fikir tek başına iktidar değildir. Payandalarla ayakta durmaktadır. O halde "yanlışa" onlar da ortaktır. Onlar sayesinde "Türk milletinin milâdı Cumhuriyettir" fikri 57'inci Cumhuriyet Hükümetinin ortak politikası haline gelmiş ve uygulanmaktadır.
Bakın Bostancıoğlu'nun açtığı kapıdan giren, onu alkışlayan Can Dündar ne diyor: "Siz hâlâ annenizin tarih kitabını mı okuyorsunuz?" (23 Aralık 2001)
Ben bırakın annemi, dedemin, dedelerimin yazdığı tarih kitabını zevkle okuyorum. Yoksa Can Dündar'ın okuduğu kitabın yazarı belli değil mi?
Dündar devam ediyor; "Bakanlık, bu kurumlardan tarih eğitimine ilişkin görüş istemiş.Gelen görüşler içinde Tarih Vakfı'nın 'yeni eğitim modeli' önerisi, bu alanda Avrupa'da başlayan dönüşümün ipuçlarını veriyor: 'Ezberden vazgeçilmeli, öğrencinin araştırma kapasitesi geliştirilmeli. Şoven milliyetçi anlayış yerine, çok perspektifli anlayış desteklenmeli. Ağırlık, ülke tarihinden yerel tarihe, dünya (ve Avrupa) tarihine kaydırılmalı. Politik tarih ağırlıklı eğitimden kültür tarihi ağırlıklı eğitime geçilmeli. Öğretmen - ders notu - kitap ağırlıklı dersler, geziler, sınıf dışı çalışmalar, tartışmalar, video ve CD'lerle zenginleştirilmeli'."
"Şoven milliyetçi anlayış yerine çok perspektifli anlayış olmalı; ağırlık ülke tarihinden yerel tarihe, dünya ve Avrupa tarihine kaymalı. "
Milliyetçilik olmayacak; yerel tarih, yâni mahallî mikro milliyetler tarihi olacak, ülke tarihi atlanacak olmayacak ama şaşılacak bir şekilde dünya ve Avrupa tarihi olacak.
Yâni yerel'den Avrupa, dünya tarihine geçilecek, ulus devlet es geçilecek.
Adı geçen Tarih Vakfı, Alman George Eckert Enstitüsü ile ortak araştırma ve projeler yürütüyor. Bu araştırmaların birinden çıkan sonuca göre Türkiye'de lise öğrencileri tarihi seviyor ama tarih kitaplarından sıkılıyormuş.
Tarih kitaplarını beğenmeyen Tarih Vakfı bir süredir "yerel bazda lise öğrencilerine yerel tarihlerini" yazdırıyor.
Tıpkı 9 Eylül Üniversitesi'nin yaptığı gibi.. Rektör Prof. Alıcı "Türk edebiyatının önde gelen sanatçılarından Nâzım'ın 100'üncü doğum yıldönümü" dolayısı ile üniversite öğrencileri arasında şiir yarışması düzenlemiş ve bütün Türkiye'ye ilân etmiş.
Proje tamam, kaynak tamam, Bostancıoğlu'nun ifadesinden anladığımız kadarıyla "siyasi irade" de tamam. İş kaldı "aşureyi pişirmeye".. Tusiad'dan sonra tarih, coğrafya ve edebiyat kitaplarımız yeniden, Alman Enstitüleri aracılığı ile lise öğrencilerine yazdırılıyor.
Aman dikkat, itiraz edenler azlediliyor. Yeter ki "uyum bozulmasın".
Vakıf, Alman Enstitüsü deyince aklıma hemen Hablemitoğlu'nun peşine düştüğü Alman Vakıfları geliyor ve midem bulanıyor. (Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası. Dr. Necip Hablemitoğlu. Otopsi Yay. İstanbul 2001)
Sonra da dönüp Can Dündar için yukarıda yazdığım cümleyi geri alıyorum. Onun okuduğu tarih kitabının yazarı meğer baştan beri belli imiş, Alman George Eckert Enstitüsü..
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002