Edirne Ziraat Odası Meclis Başkanı Erdal Akgün'ün iç karartan, yürek burkan isyanı şu şekilde:
"Hak etmediğimiz durumla karşı karşıyayız. Tarımda girdiler yüzde 200-300 artarken, ürün fiyatlarında düşüş yaşanması çiftçiyi bu hale getirdi. 60, 70, 80, 90'lı yılların tarım bakanlarını özler hale geldik. Feryadımız haykırışlarımız iktidar tarafından görülmedi. Arpa ile buğdayı, pirinçle bulguru ayıramayan insanlar tarım bakanı oldu. Türk çiftçisinin, Türk hayvancısının batışını hazırladılar. Tarımsal ürünlerde dışa bağımlılık artarsa Türkiye'nin ekonomisi daha da kötüye gidecek. Tarımın ötesinde hayvancılık da bitiyor. Derhal önlem alınmalı, önlem alınmazsa Türk tarımının başı sağ olsun diyorum."
Ülkemizde tarımsal çöküşümüz tarımsal KİT'lerimizin özelleştirilmesi ile başlıyor. Piyasayı düzenleyip regüle eden tarımsal kamu iktisadi teşekküllerimiz; IMF, Dünya Bankası ve çokuluslu küresel şirketlerin emri ile iflas ettirilme görüntüsü altında birer birer işlevsizleştirilerek ortaya bu yıkım tablosu çıkmış oldu.
Bu meyanda olayı Çiftçi-Sen Genel Başkanı Abdullah Aysu aşağıya aldığımız makalesinde çok güzel özetliyor:
"Türkiye tarımında daha önce üretim girdilerini sağlayarak ve destekleme alımları yapan ve piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenleyen kurumlar vardı. Bunların yeniden tesis edilmeye muhtaçlığı var tarım sektörünün. Tarımsal yapı dağıtılmadan evvel, hayvan yetiştiricilerinin sütünü satın alan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), etlerini alıp işledikten sonra piyasaya süren Et ve Balık Kurumu (EBK) piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenliyor; şirketlere karşı koruyordu.
Hayvancılıkta maliyetin yüzde 70'ini oluşturan yemdir. Özelleştirme öncesi kamunun kurduğu Yem Sanayi (YEMSAN) yem fiyatlarının yükselmemesi için yem üretiyor ve hayvan yetiştiricilerine satıyordu. Bugün YEMSAN olmadığı için bir kilo yemin fiyatı 1 litre sütün fiyatını geçmiş durumda. Yemde kullanılan mısır ve soyada net ithalatçı konuma geldik. Bu ithal edilen mısır ve soyanın GDO'lu olması sağlık konusunda risk oluşturduğuna dair endişe yaygın. EBK, SEK ve YEMSAN'ın özelleştirilmesinden sonra hayvancılık geriledi. Hayvan ihracatçısıyken şimdi ithalatçı olduk. Sadece son verilere baktığımızda 2018 yılının ilk 10 ayında 2017'e göre ithalatımız yüzde 19 arttı. 2017'de büyükbaş ithalatımız 85 bin baş iken, 2018'de 101 bin başa yükseldi.
Besi hayvan ithalatımız yüzde 86 arttı. 2017'de 537 bin baş olan besi ithalatımız 2018'de 1 milyon başa çıktı. Kasaplık artışımız ise yüzde 100 arttı. 2017'de 66 bin büyükbaş iken, 2018'de 132 bin büyükbaşın yanı sıra 349 bin küçükbaş hayvan ithal ettik. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) buğday, arpa, pirinç, bakliyat ve mısırı alıyor piyasayı düzenliyordu.
Bugün TMO bu görevinden alıkonulduğu işlevsizleştirildiği için ürün fiyatları maliyetleri karşılayamaz oldu. Hububat çiftçisi de şu an 1.7 milyon hektar arazide hububat üretemiyor. Sonuç Türkiye her yıl 4-4.5 milyon ton buğdayı ithal etmek zorunda kalıyor. 2018'in ilk 10 ayında 4 milyon 642 bin ton buğday ithal ettik. İthal ettiğimiz bu buğday için şirketlere 1 milyar 11 milyon dolar, bizim kendi paramızla 4 milyar 644 milyon TL ödedik.
Önemli bir üretim girdisi olan gübrenin yüzde 35'inden fazlasını kamuya ait gübre fabrikaları üretiyordu. Bu fabrikalar piyasayı regüle ederek gübre fiyatının yükselmesini engelliyordu. Gübre fabrikaları özelleştirildi. Piyasa tamamen şirketlerin belirleyiciliğine geçti. Kullandığımız gübrenin 1/3'ü ithal ediliyor.
İçerde üretilen gübre hammaddesinin yüzde 95'i ithal ediliyor. Bu nedenle gübre fiyatlarının yükselişi durdurulamıyor. 2017 yılında Amonyum Sülfatın fiyatı 617 TL iken 2018'de 14 bin TL'ye yükselmiş durumda. Diamonyum Fosfat (DAP) 2017'de 1493 TL iken 2018'de 3 bin 200 TL oldu. Potasyum ve nitratlı gübreler yüzde 100 arttı. Bir başka önemli girdi olan mazotun fiyatı benzini geçti.
Tohumun yüzde 60'ı ithal ediliyor. Yerli tohumda kalite sorunu yaşanıyor. Elektrik en sık zam gören bir girdi olduğu için elektrik ve su konusunda icralık durumda. Bu gerçekliklere karşın çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı sürekli yerinde sayıyor.
Tarım Kanunu'na göre 2019'da verilmesi gereken destek miktarı 44 milyar TL olması gerekirken 16.1 milyar TL olarak belirlendi. Bütün bu tablo tarımın hükümetler eliyle çökertildiğini gösteriyor. Gerçekler böyle iken suçlu olarak yalnızca aracıların gösterilmesi eksik ve yetersiz kalıyor.
O zaman şunu sormamız gerekmiyor mu? 2017'de 10 kg soğan 5 TL iken aracılar yok muydu? Aynı aracılar o zaman da vardı bugün de var. O halde neden 2017'de 10 kg soğan 5 TL idi de 2018 sonunda neden soğan fiyatı yüzde bin artarak 1 kg 5 TL'ye yükseldi. Üretimde piyasayı düzenleyecek kurumlar oluşturulmadan pazarlama bölümünü anlatmak eksik olur."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Hz. Fatıma’nın gerdanlığı / 13.07.2025
- Adil İmam / 25.06.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025
- Zilhicce ayındayız / 29.05.2025
- Yüceler yücesidir Fatıma anamız / 19.05.2025
- Na't-ı İmam Hüseyin / 17.05.2025
- Ceylanların sığınağı İmam Rıza / 10.05.2025
- Öz anneden daha aziz annemiz / 09.05.2025
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025
- Adil İmam / 25.06.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025
- Zilhicce ayındayız / 29.05.2025
- Yüceler yücesidir Fatıma anamız / 19.05.2025
- Na't-ı İmam Hüseyin / 17.05.2025
- Ceylanların sığınağı İmam Rıza / 10.05.2025
- Öz anneden daha aziz annemiz / 09.05.2025
- Azılı müşrik Übeyy b. Halef / 03.05.2025
- İmam Cafer Sadık / 26.04.2025