Hür b. Yezid er-Riyâhî, Cahiliye dönemini de, İslam'ın parlak çağını da görmüş; Kûfe'nin seçkinlerinden, yiğitliğiyle tanınmış bir savaşçıydı. Kerbelâ'da İmam Hüseyin'in (a.s) safına geçişiyle tarihte eşi benzeri olmayan bir dönüşümün sembolü hâline gelmiş ve bu tövbesiyle imanın lezzetini tadarak Şehidi Kerbela olmuştur.
Hür, Temîm kabilesinin Yerbu koluna mensuptur. Soyu, Cahiliye döneminde olduğu gibi İslam döneminde de itibarlı kabul edilen bir hanedana dayanır. Hem asil bir soyun hem de savaş meydanlarında parlayan bir yiğitliğin sahibidir. Ubeydullah b. Ziyad'ın ordularında önemli bir askeri görev üstlenmişti.
İmam Hüseyin'in (a.s) Kûfe'ye ilerlediğini duyan Ubeydullah b. Ziyad, Hür'ü huzuruna çağırıp bin kişilik bir birliğin başına geçirerek İmam Hüseyin'in yolunu kesme görevini verdi.
"Ey Hür! Sana cenneti müjdeliyorum."
Sağına soluna bakan Hür, kimseyi göremez ve şaşkınlıkla kendi kendine şöyle der:
"Bu nasıl müjde olabilir? Ben Hüseyin b. Ali'ye karşı gidiyorum."
Bu ses, zihninin derinliklerinde yankılanır, vicdanında bir çatlağın ilk izlerini bırakır. Olayı daha sonra İmam'a (a.s) anlattığında, İmam şöyle buyurur:
"Sen, hayra ve sevaba giden yolu bulmuşsun."
İmam'ın bu Peygamberane insani, ahlaki ve ilahi duruşu, Hür'ün kalbinde derin izler bırakır.
"Hüseyin'i susuz ve korumasız bir ovaya indir."
Bu mektup, Hür'ün hayatının dönüm noktalarından biridir. Vicdanı ile emir arasındaki uçurum büyür. Kafileyi zorunlu olarak Kerbelâ çölüne indirir.
"Ey Kûfe'nin en cesur adamı! Bu halin nedir?"
Hür'ün cevabı tarihe kazınır:
"Kendimi cennet ile cehennem arasında görüyorum. Allah'a yemin ederim, parça parça olsam da ateşte yansam da cenneti seçeceğim."
Böylece atını İmam Hüseyin'e (a.s) doğru sürer. İmam'ın huzurunda gözyaşları içinde tövbe eder:
"Ben senin önünü kesen kişiyim. Keşke bunun olmayacağını bilseydim. Şimdi pişmanım. Canımla, kanımla sana yardım etmek istiyorum."
İmam, tövbesini kabul eder ve ona şöyle buyurur:
"Sen, annenin seni adlandırdığı gibi hürsün. Hem dünyada hem ahirette hürsün."
Tövbesinden sonra Kûfe ordusunun karşısına geçip şöyle haykırır:
"Ey Kûfe halkı! Analarınız yas tutsun! Siz değil miydiniz Hüseyin'i mektuplarınızla çağıran, ona biat üstüne biat vaat eden? O yanınıza geldiğinde ise onu düşmana teslim ettiniz. 'Canımız sana feda olsun' derken, şimdi karşısında bir duvar gibi dikilip nefesini boğuyorsunuz.
Şu akan Fırat var ya… Yahudi, Hıristiyan, Mecusi; hattâ Irak'ın vahşi hayvanları bile eğilip içiyor. Fakat siz, Hz. Muhammed'in (s.a.a) evlatlarına bu suyu çok gördünüz! Onu, çocuklarını, kadınlarını ve sadık yarenlerini susuzluğa mahkûm ettiniz. Susuzluk onların canını yakıyor! Resûlullah'ın soyuna bundan daha çirkin bir muamele olur mu? Tövbe etmez, yaptıklarınızdan dönmezseniz, Allah da sizi kıyametin o büyük susuzluk gününde suya kavuşturmayacaktır!"
Bu sözler Kûfe ordusunu hiddetlendirdi. Okçular, Hür'ün üzerine ok yağdırmaya başladılar. Hür, sözünü tamamlayamadan atını Hz. Hüseyin'in (a.s) tarafına sürdü. Tövbesiyle şehadeti arasında yalnızca nefeslik bir zaman vardı. Rivayete göre, nasıl ilk karşı çıkan o olmuşsa, bu kez de İmam'ın yolunda ilk can veren olmak istiyordu.
Hür, İmam'ın yanına katılır katılmaz kılıcını çekip meydanın kalbine daldı. Atı yara aldıkça, başı ve kulaklarından kan süzüldükçe o durmadı; aksine saldırıları daha da şiddetlendi. Kırkı aşkın düşmanı yere serdi. İbn Sa'd'ın askerleri tek tek üzerine varamadılar; sonunda topluca saldırarak onu şehit ettiler.
Ashab, Hür'ün mübarek bedenini Hz. Hüseyin'in (a.s) yanına taşıdığında, İmam hüzünle eğilip yüzündeki kanları sildi. Sonra o meşhur cümleyi buyurdu:
"Sen, annenin adını verdiği gibi Hür'sün; hem dünyada hem ahirette hür ve azâdesin."
İmam, kendi mendilini çıkarıp Hür'ün başını bağladı.
Kabri, Hz. Hüseyin'in (a.s) türbesinden yaklaşık bir mil ötede, eskilerin "Nevâvis" dediği bölgede yer almaktadır. Bugün Hür b. Yezid er-Riyâhî'nin makamı Kerbelâ'nın batısında, şehre yedi kilometre mesafede ziyarete açıktır.
Hür b. Yezid'in hikâyesi, yalnızca bir komutanın dönüşümü değil, vicdanın emirleri aşarak hakikatin safına geçişinin destanıdır. Kerbelâ'da en parlak yıldızlardan biri olmasının sebebi, savaş meydanındaki yiğitliği değil; hak ortaya çıktığında her şeyi göze alıp o hakka teslim oluşudur.
Onun tövbesi ve kahramanlığı insan ruhunun Allah'a yönelişinin en parlak örneklerinden biri olarak tarih boyunca övgüyle anılacaktır.
Hür, Temîm kabilesinin Yerbu koluna mensuptur. Soyu, Cahiliye döneminde olduğu gibi İslam döneminde de itibarlı kabul edilen bir hanedana dayanır. Hem asil bir soyun hem de savaş meydanlarında parlayan bir yiğitliğin sahibidir. Ubeydullah b. Ziyad'ın ordularında önemli bir askeri görev üstlenmişti.
İmam Hüseyin'in (a.s) Kûfe'ye ilerlediğini duyan Ubeydullah b. Ziyad, Hür'ü huzuruna çağırıp bin kişilik bir birliğin başına geçirerek İmam Hüseyin'in yolunu kesme görevini verdi.
Yolculuk sırasındaki ilahi uyarı
Hür, Kerbelâ'ya doğru yola çıktığı gün üç kez ardı ardına bir ses duyar:"Ey Hür! Sana cenneti müjdeliyorum."
Sağına soluna bakan Hür, kimseyi göremez ve şaşkınlıkla kendi kendine şöyle der:
"Bu nasıl müjde olabilir? Ben Hüseyin b. Ali'ye karşı gidiyorum."
Bu ses, zihninin derinliklerinde yankılanır, vicdanında bir çatlağın ilk izlerini bırakır. Olayı daha sonra İmam'a (a.s) anlattığında, İmam şöyle buyurur:
"Sen, hayra ve sevaba giden yolu bulmuşsun."
İmam Hüseyin'le ilk karşılaşma
Zu-Husem denilen yerde iki ordu karşı karşıya gelir. Hür'ün görevi savaşmak değil, İmam'ı Kûfe'ye götürmektir. Bu yüzden ilk anda sert bir tutum takınmaz; hatta İmam'ın ardından namaz kılar. İmam Hüseyin'in (a.s) misafirperverliği ise tabloyu bambaşka bir hâle getirir; susuz gelen karşı ordunun askerlerine ve atlarına bizzat su verilmesi emredilir.İmam'ın bu Peygamberane insani, ahlaki ve ilahi duruşu, Hür'ün kalbinde derin izler bırakır.
Gergin yürüyüş ve Kerbelâ'ya zorunlu iniş
Hür, İmam Hüseyin'e (a.s) saldırmakla görevlendirilmemiştir; ancak ona dönme imkânı tanımak da istemez. Saygı ile görev arasında sıkışan bu komutan, sonunda İbn Ziyad'ın sert mektubuyla baskı altına alınır:"Hüseyin'i susuz ve korumasız bir ovaya indir."
Bu mektup, Hür'ün hayatının dönüm noktalarından biridir. Vicdanı ile emir arasındaki uçurum büyür. Kafileyi zorunlu olarak Kerbelâ çölüne indirir.
Aşura sabahı - vicdanın en büyük fethi
Aşura günü geldiğinde Hür ordunun komuta kademesinde önemli bir mevkiye atanır. Fakat kalbi yerinden çıkacak gibidir. Onun titrediğini gören kavminden biri şöyle der:"Ey Kûfe'nin en cesur adamı! Bu halin nedir?"
Hür'ün cevabı tarihe kazınır:
"Kendimi cennet ile cehennem arasında görüyorum. Allah'a yemin ederim, parça parça olsam da ateşte yansam da cenneti seçeceğim."
Böylece atını İmam Hüseyin'e (a.s) doğru sürer. İmam'ın huzurunda gözyaşları içinde tövbe eder:
"Ben senin önünü kesen kişiyim. Keşke bunun olmayacağını bilseydim. Şimdi pişmanım. Canımla, kanımla sana yardım etmek istiyorum."
İmam, tövbesini kabul eder ve ona şöyle buyurur:
"Sen, annenin seni adlandırdığı gibi hürsün. Hem dünyada hem ahirette hürsün."

Hür'ün son konuşması
Tövbesinden sonra Kûfe ordusunun karşısına geçip şöyle haykırır:"Ey Kûfe halkı! Analarınız yas tutsun! Siz değil miydiniz Hüseyin'i mektuplarınızla çağıran, ona biat üstüne biat vaat eden? O yanınıza geldiğinde ise onu düşmana teslim ettiniz. 'Canımız sana feda olsun' derken, şimdi karşısında bir duvar gibi dikilip nefesini boğuyorsunuz.
Şu akan Fırat var ya… Yahudi, Hıristiyan, Mecusi; hattâ Irak'ın vahşi hayvanları bile eğilip içiyor. Fakat siz, Hz. Muhammed'in (s.a.a) evlatlarına bu suyu çok gördünüz! Onu, çocuklarını, kadınlarını ve sadık yarenlerini susuzluğa mahkûm ettiniz. Susuzluk onların canını yakıyor! Resûlullah'ın soyuna bundan daha çirkin bir muamele olur mu? Tövbe etmez, yaptıklarınızdan dönmezseniz, Allah da sizi kıyametin o büyük susuzluk gününde suya kavuşturmayacaktır!"
Bu sözler Kûfe ordusunu hiddetlendirdi. Okçular, Hür'ün üzerine ok yağdırmaya başladılar. Hür, sözünü tamamlayamadan atını Hz. Hüseyin'in (a.s) tarafına sürdü. Tövbesiyle şehadeti arasında yalnızca nefeslik bir zaman vardı. Rivayete göre, nasıl ilk karşı çıkan o olmuşsa, bu kez de İmam'ın yolunda ilk can veren olmak istiyordu.
Hür, İmam'ın yanına katılır katılmaz kılıcını çekip meydanın kalbine daldı. Atı yara aldıkça, başı ve kulaklarından kan süzüldükçe o durmadı; aksine saldırıları daha da şiddetlendi. Kırkı aşkın düşmanı yere serdi. İbn Sa'd'ın askerleri tek tek üzerine varamadılar; sonunda topluca saldırarak onu şehit ettiler.
Ashab, Hür'ün mübarek bedenini Hz. Hüseyin'in (a.s) yanına taşıdığında, İmam hüzünle eğilip yüzündeki kanları sildi. Sonra o meşhur cümleyi buyurdu:
"Sen, annenin adını verdiği gibi Hür'sün; hem dünyada hem ahirette hür ve azâdesin."
İmam, kendi mendilini çıkarıp Hür'ün başını bağladı.
Kabri, Hz. Hüseyin'in (a.s) türbesinden yaklaşık bir mil ötede, eskilerin "Nevâvis" dediği bölgede yer almaktadır. Bugün Hür b. Yezid er-Riyâhî'nin makamı Kerbelâ'nın batısında, şehre yedi kilometre mesafede ziyarete açıktır.
Hür b. Yezid'in hikâyesi, yalnızca bir komutanın dönüşümü değil, vicdanın emirleri aşarak hakikatin safına geçişinin destanıdır. Kerbelâ'da en parlak yıldızlardan biri olmasının sebebi, savaş meydanındaki yiğitliği değil; hak ortaya çıktığında her şeyi göze alıp o hakka teslim oluşudur.
Onun tövbesi ve kahramanlığı insan ruhunun Allah'a yönelişinin en parlak örneklerinden biri olarak tarih boyunca övgüyle anılacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Adem Birinci / diğer yazıları
- Hür b. Yezid er-Riyâhî: Kerbelâ’da vicdanın ve iman yolunun şehidi / 02.12.2025
- Muhammed Fuzûlî - aşkın şairi / 14.11.2025
- Kerbelâ’nın aslanı: Celal Abbas / 13.11.2025
- ‘Kan ve Keder Toprağı: Kerbelâ’ / 11.11.2025
- İmam Ali’nin huzurunda / 09.11.2025
- Lain Hakem bin Ebi'l As / 25.07.2025
- Büreyde b. Husayb el-Eslemi / 18.07.2025
- Hz. Fatıma’nın gerdanlığı / 13.07.2025
- Adil İmam / 25.06.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025
- Muhammed Fuzûlî - aşkın şairi / 14.11.2025
- Kerbelâ’nın aslanı: Celal Abbas / 13.11.2025
- ‘Kan ve Keder Toprağı: Kerbelâ’ / 11.11.2025
- İmam Ali’nin huzurunda / 09.11.2025
- Lain Hakem bin Ebi'l As / 25.07.2025
- Büreyde b. Husayb el-Eslemi / 18.07.2025
- Hz. Fatıma’nın gerdanlığı / 13.07.2025
- Adil İmam / 25.06.2025
- ‘Ali’nin saçının bir teline değişmem’ / 23.06.2025


















































































