Orta Çağ Avrupa'sında evreni, insanı tanıma ve anlamada Hıristiyanlığın teolojik yaklaşımı hakimdi. Bütün varlığa, evrene, İnsana ve insan değerlerine yönelik olarak egemen olan, etkin olan bakış açısı ve otorite Hıristiyan teolojisi, yani kilise merkezli dogmatik anlayıştı.
Burada her konuda dünyayı etkileyen, ama özellikle insanı anlama ve tanıma noktasında Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın ne dediğini bilmemiz gerekiyor. Dünya tasavvuru ve insanlık açısından Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın durduğu yeri iyi görmemiz icap eder. Çünkü batıyı ve dünyayı şekillendirmeye çalışan zihniyetler hep buralardan besleniyor.
Mesela, Yahudilik inancında, Yahudiler kendilerinin üstün bir ırk olduklarına inanırlar. Yahudi olamayan bütün insanları Yahudilerin, bu ırk mensuplarının köleleri gibi görüyorlar. Yahudilerin dışındaki bütün insanlar birer düşkün olarak kabul edilir. Yahudi olmayanlar, bu inanç mensuplarının her türlü ihtiyacını karşılayacak birer köle mesabesindedir, anlayış ve inanış böyledir. Maalesef günümüz dünyasında bu durumu bizatihi yaşayarak müşahede ediyoruz. Bu zihniyet dünyada ekonomi, siyasi, teknoloji vs. gibi pek çok sahada maalesef egemen ve etkin birer güç durumunda. Bu anlayışın birer sonucu olarak dünyanın hali, insanlığın hali de ortada. Bu zihniyetten insanlığa bir hayır beklene bilinir mi? Yahudiliğin insanı, insanlığı anlama biçimi böyle.
Hıristiyanlık çok mu farklı?
Hıristiyanlık teolojisine göre insan, tanrı suretinde olan, güya biricik bir varlıktır.
Ancak bu biricik varlık olan, değerli olan insan; Yahudilikte seçilmişlik anlayışında olan üstün ırk, inancında olduğu gibi;
Hıristiyanlıkta da asli günah inancı ile kirletilmiştir.(Hıristiyanlıkta Asli Günah; Hz. Âdem ile Hz. Havva'nın, Tanrı'nın emrine karşı gelerek, cennette 'yasak ağacın meyvesinden' yemek suretiyle işledikleri ve nesilden nesle bütün insanlıkta devam ettiğine inanılan kalıtsal suç/günah, tüm insanlığın tutsak olduğu günahkârlığın prototipi, insanın ilahî âlemden düşüşüne neden olan şey aslî günah (ilk günah) olarak tanımlanır.)
Bu asli günah ya birilerine has kılınmıştır. Ya da sorumlusu olmadığın, sebebi olmadığın bir günahtan dolayı sorumlu tutuluyorsun. Sorumlu tutulduğun bu günahtan da öyle kendi iradenle temizlenemiyorsun.
Ne kadar büyük bir günahsa artık! Binlerce yıldır ne vaftizle temizleniyor, ne de çarmıha gerilenle temizleniyor. Her doğan günahkâr doğuyor. Bütün insanlığı, günahkâr ve suçlu olarak gören bir inanış, bir anlayış.
Kilise bütün sırlarını bu günahların izalesi için ortadan kaldırılmasına yönelik olarak varlığını devam ettiriyor, sürdürüyor. Asli Günah doktrini, Pavlus ile birlikte Hıristiyanlığın temel dinamiklerinden birisi olmuş, zamanla bu inanış Hıristiyanlığın omurgası haline gelmiştir.
Hatta asli günah anlayışı, Hıristiyanlık inancından çıkarılacak olsa, herhalde Hıristiyanlıktan geride çok az şey kalacağını ifade etsek abartmış olmayız.
Bu da Hıristiyanlığın insan anlayışı.
Kilise ve Hıristiyan din adamlarının kontrolünde olan akıl-bilim Rönesans hareketleri ile kilisenin akıl dışı uygulamalarını ve görüşlerini eleştirerek Hıristiyanlığın ve Kilisenin otoritesini neredeyse yok ettiler, sıfırla çarptılar. Kilisenin engizisyonlar eliyle ilmin, fikrin, düşüncenin, aklın gelişmesine izin vermeyişiyle batı toplumu çok büyük bir sıkışma yaşadı. Bu sıkıştırmalara bir tepki olarak aklın ön planda olduğu, kilisenin dogmatik, kalıp anlayışlarına uymayan görüşler ortaya çıkmaya başladı. Bu itirazlar, kiliseye karşı üretilen argümanlar Rönesans ve Reformlarla birlikte bir zirve yapacaktı. Bu bağımsız aklın Hıristiyanlığa, kiliseye, Tanrıya bir başkaldırısıydı.
Bilimin gelişmesinin önünde kilise ve tanrının engel teşkil ettiğini iddia eden bu yapı da, düşünen insan da artık kendi yolunu bulmaya çabalamıştır.
Tanrıya başkaldıran batı, Hıristiyanlığın kıymet vermediği, önemsemediği, günahkâr, suçlu kabul ettiği bu insanı ve aklını başköşeye oturttu. (Aslında bu anlayışı ilk çağ filozoflarından Protagoras: İNSAN HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜDÜR, diyerek kendince hümanizm anlayışını dillendirmiştir.) Böylelikle insanı merkeze yerleştirip sözde itibarını, değerini güya iade etmiş oldular. Kutsaldan kopuş olunca, yerine bir değer koyma arayışının bir sonucu olarak, insan merkezli bir inanca gelindi. Batı insana tapar oldu. Buna da Hümanizm denildi. Bu Hümanizm anlayışının Türkçemizdeki karşılığı 'insancılık' diye ifade ediliyor. Hümanizm Rönesans'ta önce Dini Hümanizm olarak ortaya çıktı. Modern dönemde ise dinden beslenen Dini Hümanizmden kendilerini kurtarmak, ayırt etmek için, ya Modern Hümanizm, ya da Seküler Hümanizm diyerek kendi anlayışlarını ve felsefelerini adlandırdıklarını görüyoruz. En iyi değerler, karakterler ve davranışların doğaüstü bir otoritede değil de, insanlarda olduğuna inanan düşünce sistemidir Hümanizm. Allah'ın evren ve insan üzerindeki hakimiyetini reddetmektedir. Günümüzde hümanizm, ateizmin diğer bir ismi durumundadır. (Devam edecek...)