Şimdiye kadar yalnızca hayattan çıktığı kabul edilen organik maddeler, kimyacılar tarafından inorganik maddelerden sentetik (yapay) olarak imal edildiğinde bilim büyük bir heyecan yaşamıştı. Öyle ya inorganik maddeden organik madde üretilebiliyorsa, canlı da üretilmeliydi. Bu mantıkla inorganik maddeden, bir organik madde olan "üre" ilk kez imal edildiği 1828'den bu zamana kadar, son derece karışık albümin moleküllerine kadar uzanan sayısız "organik" madde üretildi. Fakat şu farkla ki, üretilen bu sentetik maddeler hep cansızdı.
Buna rağmen birçok bilimadamı, bir gün canlı bir özün/bizzat hayatın cansız maddeden üretileceği tasarımından vazgeçmediler. Ama bu imkansız... Yaşam son derece girift kimyasal, fiziksel bir makineden ibaret değildir.
Sadece hayatın karmaşık olağanüstü bir madde olmasından değil bu. Tersine hayatın aynı zamanda canlı bir vücut olmasındadır bunun imkansız olması. Bu canlılık da tek başına hayatı oluşturmaz. Çünkü hayat iç ve dış dünyasıyla, bireysel ve toplumsal bağıyla, aktif olarak hareket gösteren bir şahsi çabadır aynı zamanda.
Vücudun aletleri, uzuvları, amaca uygun işleyen kimyahanesi, faaliyetleri hayat tarafından meydana getirilendir. Ama sırf onlar da hayatın kendisi değildir. Kısaca bilimadamları biyolojik oluşumları belki laboratuar ortamında üretebilecekler. Ama hayatı meydana hiçbir zaman getiremeyecekler!
Doğu mantığında mesele yoktur: Canlıdan cansızı, cansızdan canlıyı sadece hayatın sahibi çıkartır.
Aslında artık batılı mantığa dayalı modern bilim vasıtasıyla da iyi biliniyor ki; canlıların kalıtımsal özellikleri bir nesilden diğerine kromozomların oluşturduğu DNA tarafından taşınır. DNA insandan tutun virüslere, bakterilere kadar hepsinin temel taşı olarak gözükmektedir. İşte bu hücre bölünmesi sırasında DNA örgüsünde mutasyon denilen hala ne olduğu net anlaşımalamadığından bilimin tesadüfi, gelişi üzel dediği bu şey ortaya çıkmakta ve böylece her yeni hücre veya birey atalarından farklı bazı özelliklere sahip olmaktadır.
İstatiksel Mekanikten Quantum Mekaniğine kadar bilimin kapsayamadığı ve izah dahi edilemeyen buna benzer birçok geniş hayat alanı olduğu görülür. Bu alanların farkına varan Einstein'ın şöyle dediği meşhurdur: "Allah büyüktür, o kadardır ki bizim bütün bilimsel büyüklüğümüz zavallı kalır yanında..."
Cansız özden bir özü yaratma çabası batılı mantık, varlığın mevcut olan her şeyin matematiksel olarak tanzim edilip, son noktasına kadar (önceden) matematiksel olarak kavranabileceği tasarımın içine felsefik olarak takılıp kalmıştır. Şayet varlığın mevcut sırrı, atom çekirdeğinin en alt kademesindeyse biz ona niçin ulaşmıyoruz. Niçin böyle fevkalade bir gizeme ulaşmak için veya kavrayabilmek için ya da böylesine büyük bir derinliğe girdiğimizde, matematik başta olmak üzere bilim görevini yapamamakta, aciz kalmaktadır o halde...
Maddeten -ezeli doğuş- cansız madeden canlıya geçiş mantığı şimdi anlaşılıyor ki tamamen yanlıştır ve büyük bir yanılgıdır. Gelinen son bilgiler gizemi çözeceğine katmerli hale sokmuştur.
Mantık denilen tartışılmaz şeyin bir batılısı, bir de doğulusu olduğunu, dahası batı mantığında ısrar edenlerin -hangi sahada olursa olsun- hepsinin yanlış yaptıklarını öğrenseydiniz siz ne yapardınız?
Buna rağmen birçok bilimadamı, bir gün canlı bir özün/bizzat hayatın cansız maddeden üretileceği tasarımından vazgeçmediler. Ama bu imkansız... Yaşam son derece girift kimyasal, fiziksel bir makineden ibaret değildir.
Sadece hayatın karmaşık olağanüstü bir madde olmasından değil bu. Tersine hayatın aynı zamanda canlı bir vücut olmasındadır bunun imkansız olması. Bu canlılık da tek başına hayatı oluşturmaz. Çünkü hayat iç ve dış dünyasıyla, bireysel ve toplumsal bağıyla, aktif olarak hareket gösteren bir şahsi çabadır aynı zamanda.
Vücudun aletleri, uzuvları, amaca uygun işleyen kimyahanesi, faaliyetleri hayat tarafından meydana getirilendir. Ama sırf onlar da hayatın kendisi değildir. Kısaca bilimadamları biyolojik oluşumları belki laboratuar ortamında üretebilecekler. Ama hayatı meydana hiçbir zaman getiremeyecekler!
Doğu mantığında mesele yoktur: Canlıdan cansızı, cansızdan canlıyı sadece hayatın sahibi çıkartır.
Aslında artık batılı mantığa dayalı modern bilim vasıtasıyla da iyi biliniyor ki; canlıların kalıtımsal özellikleri bir nesilden diğerine kromozomların oluşturduğu DNA tarafından taşınır. DNA insandan tutun virüslere, bakterilere kadar hepsinin temel taşı olarak gözükmektedir. İşte bu hücre bölünmesi sırasında DNA örgüsünde mutasyon denilen hala ne olduğu net anlaşımalamadığından bilimin tesadüfi, gelişi üzel dediği bu şey ortaya çıkmakta ve böylece her yeni hücre veya birey atalarından farklı bazı özelliklere sahip olmaktadır.
İstatiksel Mekanikten Quantum Mekaniğine kadar bilimin kapsayamadığı ve izah dahi edilemeyen buna benzer birçok geniş hayat alanı olduğu görülür. Bu alanların farkına varan Einstein'ın şöyle dediği meşhurdur: "Allah büyüktür, o kadardır ki bizim bütün bilimsel büyüklüğümüz zavallı kalır yanında..."
Cansız özden bir özü yaratma çabası batılı mantık, varlığın mevcut olan her şeyin matematiksel olarak tanzim edilip, son noktasına kadar (önceden) matematiksel olarak kavranabileceği tasarımın içine felsefik olarak takılıp kalmıştır. Şayet varlığın mevcut sırrı, atom çekirdeğinin en alt kademesindeyse biz ona niçin ulaşmıyoruz. Niçin böyle fevkalade bir gizeme ulaşmak için veya kavrayabilmek için ya da böylesine büyük bir derinliğe girdiğimizde, matematik başta olmak üzere bilim görevini yapamamakta, aciz kalmaktadır o halde...
Maddeten -ezeli doğuş- cansız madeden canlıya geçiş mantığı şimdi anlaşılıyor ki tamamen yanlıştır ve büyük bir yanılgıdır. Gelinen son bilgiler gizemi çözeceğine katmerli hale sokmuştur.
Mantık denilen tartışılmaz şeyin bir batılısı, bir de doğulusu olduğunu, dahası batı mantığında ısrar edenlerin -hangi sahada olursa olsun- hepsinin yanlış yaptıklarını öğrenseydiniz siz ne yapardınız?
Adnan Ulutaş / diğer yazıları
- Bir medeniyetin iflası nedir bilir misin? / 23.07.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002
- Demokrasi kabusu / 17.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-II / 12.07.2002
- Avrupalılaşmanın neresindeyiz'-I / 11.07.2002
- Hangi zaman? / 10.07.2002
- Hangi ruh? / 09.07.2002
- Zulmün hukuku olmaz / 03.07.2002
- Batının ahlâksız hayatı! / 25.06.2002
- Avrupalaşma ihaneti / 19.06.2002
- Alçaklığın adı hukuk oldu! / 16.05.2002