Geçen hafta, yâni Kıbrıs Harekâtının 27'inci senesinde konu ile ilgili çok önemli iki olay cereyan etti.
Lefkoşa 20 Temmuz Lisesi'nde tarih öğretmeni olarak görev yapmakta olan bir bayan; "odak" olma durumundaki Avrupa Gazetesi'ne "Ayşe artık evine dönsün" başlıklı bir yazı yazarak, Ayşe'nin tatile çıkışı kod cümlesi ile başlayan harekâtı yerden yere vurdu, Türk Ordusunu işgalci olarak niteledi.
Nilgün Orhon isimli tarih öğretmeni; 20 Temmuz 1974 günü şehit olan ve ismi yine Lefkoşa'da bir sokağa verilmiş bulunan rahmetli Ecvet Yusuf'un kızı idi.
Hükümet Nilgün Hanım'a işten el çektirdi. Bunun üzerine Kuzey Kıbrıs'ta yer yerinden oynadı, Orta Öğretmenler Sendikası ayağa kalktı, öğretmenler greve gitti, öğrenciler ve velileri Nilgün Hanım lehine yürüyüş yaptı, tutuklananlar oldu, Avrupa Gazetesi kapatıldı.
Bütün bunlar olurken; 1958'den beri fiilen, 1968'den beri de tek adam olarak Kıbrıs meselesini yürütmekte olan Denktaş Türkiye'de yoğun bir takım "public relations" faaliyetlerinin içinde idi.. İstanbul Fırat Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Kıbrıs Bosna olmayacaktır" konulu açıkoturumda kapanış konuşması yaparken; "Kıbrıs'a bayrağın kolay kolay dikilmediğini, bu bayrağın göklerden indirilmesi için de bir neden bulunmadığını, adada iki devletin varlığı esas olmak kaydıyla bir Kıbrıs bayrağının dikilebileceğini" söyledi.
Anlamakta zorluk çekenler için bir defa daha ve büyük harflerle yazalım; "ADADA İKİ DEVLETİN VARLI?I ESAS OLMAK KAYDIYLA BİR KIBRIS BAYRA?ININ DİKİLEBİLECE?İNİ" söyledi.
Kim söyledi; DENKTAŞ söyledi.
Şimdi Denktaş'ın, Lise Tarih Öğretmeni Nilgün Orhon'a kızmaya hakkı var mıdır?
Hem cümlede açık bir mantık hatası da vardır. Hem "iki" devlet olacak, hem "bir" Kıbrıs Bayrağı olacak.
Cümlede ayrıca uğrunda bölük komutanım rahmetli Üsteğmen Ramiz Turan dahil yüzlerce şehit verdiğimiz ay-yıldızlı albayrağa karşı yapılmış ahdî ve tarihî bir kadir bilmezlik, haksızlık da vardır.
O kadar şehidi biz "başka bayraklar" dikilsin diye mi vermiştik?
Gelin o zaman "Kıbrıs'ta Türk Bayrağı"nın hikâyesini bir hatırlayalım.
1923'te Türkiye'de Cumhuriyet ilân edilir. Lozan'da; 1877'den beri brüt; 1914'teki tek taraflı ilhaktan beri de net olarak İngiliz Sömürgesi durumunda olan Kıbrıs üzerindeki her türlü hakkından hukuki olarak vazgeçmiştir Türkiye.
1925'te Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz Sömürgesi olan Kıbrıs'a ilk Konsolosu'nu gönderir. Konsolos Asaf Bey Lârnaka'da oturmaktadır ve doğal olarak ofisinin önüne ay-yıldızlı al bayrağı asmıştır.
O gün bambaşka bir gün olur. Artık her hafta sonu adanın her bir köşesinden yüzlerce aile Lârnaka'ya gelir, çocuklarına Türk bayrağını göstermeye başlar.
1931'de Rumlar isyan eder. İsyan kanlı bir şekilde bastırılır ve Rum ve bu arada Türklerin de millî günlerde anavatanlarının bayraklarını asmaları yasaklanır.
20 Haziran 1938'de Hamidiye zırhlısı Magosa'ya bir nezaket ziyaretinde bulunur.Limana demirler, iki gün kalır. Ve ünlü savaş gemisi ziyarete açılır.
Bu ziyaretten bir anıyı anlatan ve Mithat Berberoğlu'nun yazmış olduğu aşağıdaki satırları Haziran 1949 tarihli Yeşilada Dergisi'nin 5'nci sayfasından okuyalım:
"Bir aralık küçük bir sandalın içinde birkaç kişilik bir grubun gemiyi dolaştıktan sonra kıç tarafta muayyen bir yerde tutunmaya gayret ettiği görüldü. Gemidekilerin, orada neye dolaştıklarını sorması üzerine, sandalın küreklerini idare eden geniş omuzlu, iri gözlü esmer bir genç gür sesiyle; 'Kaç yıldır Anavatana hasret çektik, şimdi fırsat bulmuşken birkaç saat olsun bayrağımızın gölgesinde yaşamaya gayret ediyoruz!' dedi. Sandal, gemideki Türk bayrağının denize düşen gölgesinde dolaştı ve güneş ufukta kayboluncaya kadar bayrağın gölgesinden ayrılmadı."
Grivas hâtıralarını yazdığı "EOKA Mücadelesi Tarihi" isimli kitabında 1950'li yıllarda İngiliz'e karşı ilkokul öğrencilerini kullanarak bir Yunan Bayrağı Savaşı verdiğini hatırlatır. İlkokul öğrencileri gece okullarındaki İngiliz Bayrağı'nı indirerek Yunan bayrağı çekerlerdi, İngiliz askeri de öğrenci oldukları için bu çocuklara bir şey yapamazdı.
Denktaş böyle bayrak savaşlarının verildiği Kıbrıs'ta ay-yıldızlı al bayrağı; 1974'te gölgesinde ve uğrunda yüzlerce şehit verilen bu bayrağı 1983 tarihinde adanın diğer yarısını Rum'a terk ederek ilân ettiği KKTC ile "değiştirdi", yerine şeklini kendi çizdiği şimdiki KKTC bayrağını ikame etti.
Bu bayrağın, sadece benim içime sinmediğini zannederdim.
Bakın Kıbrıs'ta savaşmış olan Emekli Tümgeneral Cumhur Evcil; "Yavru Vatan Kıbrıs'ta Zaferin Hikâyesi" isimli kitabında (Genkur. Basımevi Ankara 1999. Sayfa 143) ne yazıyor:
"KKTC'nin bayrağının kabul edildiği günlerde, Osman Efe'nin (Harekâta katılmış ve Cumhur Bey'le savaşmış bir Kıbrıs Türk Mücahidi) evine bu bayrağı asmadığını duydum. Bir gün karşılaştığımızda kendisine bu durumu sordum; bu asil ve kahraman dostum bana 'Komutanım, ben yıllardır evime Türk bayrağı astım, şimdi o güzel bayrağımızın yerine nasıl bu bayrağı asarım' diye anavatana ve bayrağımıza olan bağlılığını veciz bir şekilde belirtti."
Denktaş 1983'te sadece benim değil, Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidinin de içine sinmeyen bayrağı icat etmişti.
İstanbul'daki konuşmasından anladığımız kadarıyla şimdi de başka bayraklar arıyor..
Peki ama Kıbrıs, Denktaş'ın canının istediği bayrağı çekebileceği şahsî mülkü olan bir çiftlik arazisi midir?
Lefkoşa 20 Temmuz Lisesi'nde tarih öğretmeni olarak görev yapmakta olan bir bayan; "odak" olma durumundaki Avrupa Gazetesi'ne "Ayşe artık evine dönsün" başlıklı bir yazı yazarak, Ayşe'nin tatile çıkışı kod cümlesi ile başlayan harekâtı yerden yere vurdu, Türk Ordusunu işgalci olarak niteledi.
Nilgün Orhon isimli tarih öğretmeni; 20 Temmuz 1974 günü şehit olan ve ismi yine Lefkoşa'da bir sokağa verilmiş bulunan rahmetli Ecvet Yusuf'un kızı idi.
Hükümet Nilgün Hanım'a işten el çektirdi. Bunun üzerine Kuzey Kıbrıs'ta yer yerinden oynadı, Orta Öğretmenler Sendikası ayağa kalktı, öğretmenler greve gitti, öğrenciler ve velileri Nilgün Hanım lehine yürüyüş yaptı, tutuklananlar oldu, Avrupa Gazetesi kapatıldı.
Bütün bunlar olurken; 1958'den beri fiilen, 1968'den beri de tek adam olarak Kıbrıs meselesini yürütmekte olan Denktaş Türkiye'de yoğun bir takım "public relations" faaliyetlerinin içinde idi.. İstanbul Fırat Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Kıbrıs Bosna olmayacaktır" konulu açıkoturumda kapanış konuşması yaparken; "Kıbrıs'a bayrağın kolay kolay dikilmediğini, bu bayrağın göklerden indirilmesi için de bir neden bulunmadığını, adada iki devletin varlığı esas olmak kaydıyla bir Kıbrıs bayrağının dikilebileceğini" söyledi.
Anlamakta zorluk çekenler için bir defa daha ve büyük harflerle yazalım; "ADADA İKİ DEVLETİN VARLI?I ESAS OLMAK KAYDIYLA BİR KIBRIS BAYRA?ININ DİKİLEBİLECE?İNİ" söyledi.
Kim söyledi; DENKTAŞ söyledi.
Şimdi Denktaş'ın, Lise Tarih Öğretmeni Nilgün Orhon'a kızmaya hakkı var mıdır?
Hem cümlede açık bir mantık hatası da vardır. Hem "iki" devlet olacak, hem "bir" Kıbrıs Bayrağı olacak.
Cümlede ayrıca uğrunda bölük komutanım rahmetli Üsteğmen Ramiz Turan dahil yüzlerce şehit verdiğimiz ay-yıldızlı albayrağa karşı yapılmış ahdî ve tarihî bir kadir bilmezlik, haksızlık da vardır.
O kadar şehidi biz "başka bayraklar" dikilsin diye mi vermiştik?
Gelin o zaman "Kıbrıs'ta Türk Bayrağı"nın hikâyesini bir hatırlayalım.
1923'te Türkiye'de Cumhuriyet ilân edilir. Lozan'da; 1877'den beri brüt; 1914'teki tek taraflı ilhaktan beri de net olarak İngiliz Sömürgesi durumunda olan Kıbrıs üzerindeki her türlü hakkından hukuki olarak vazgeçmiştir Türkiye.
1925'te Türkiye Cumhuriyeti, İngiliz Sömürgesi olan Kıbrıs'a ilk Konsolosu'nu gönderir. Konsolos Asaf Bey Lârnaka'da oturmaktadır ve doğal olarak ofisinin önüne ay-yıldızlı al bayrağı asmıştır.
O gün bambaşka bir gün olur. Artık her hafta sonu adanın her bir köşesinden yüzlerce aile Lârnaka'ya gelir, çocuklarına Türk bayrağını göstermeye başlar.
1931'de Rumlar isyan eder. İsyan kanlı bir şekilde bastırılır ve Rum ve bu arada Türklerin de millî günlerde anavatanlarının bayraklarını asmaları yasaklanır.
20 Haziran 1938'de Hamidiye zırhlısı Magosa'ya bir nezaket ziyaretinde bulunur.Limana demirler, iki gün kalır. Ve ünlü savaş gemisi ziyarete açılır.
Bu ziyaretten bir anıyı anlatan ve Mithat Berberoğlu'nun yazmış olduğu aşağıdaki satırları Haziran 1949 tarihli Yeşilada Dergisi'nin 5'nci sayfasından okuyalım:
"Bir aralık küçük bir sandalın içinde birkaç kişilik bir grubun gemiyi dolaştıktan sonra kıç tarafta muayyen bir yerde tutunmaya gayret ettiği görüldü. Gemidekilerin, orada neye dolaştıklarını sorması üzerine, sandalın küreklerini idare eden geniş omuzlu, iri gözlü esmer bir genç gür sesiyle; 'Kaç yıldır Anavatana hasret çektik, şimdi fırsat bulmuşken birkaç saat olsun bayrağımızın gölgesinde yaşamaya gayret ediyoruz!' dedi. Sandal, gemideki Türk bayrağının denize düşen gölgesinde dolaştı ve güneş ufukta kayboluncaya kadar bayrağın gölgesinden ayrılmadı."
Grivas hâtıralarını yazdığı "EOKA Mücadelesi Tarihi" isimli kitabında 1950'li yıllarda İngiliz'e karşı ilkokul öğrencilerini kullanarak bir Yunan Bayrağı Savaşı verdiğini hatırlatır. İlkokul öğrencileri gece okullarındaki İngiliz Bayrağı'nı indirerek Yunan bayrağı çekerlerdi, İngiliz askeri de öğrenci oldukları için bu çocuklara bir şey yapamazdı.
Denktaş böyle bayrak savaşlarının verildiği Kıbrıs'ta ay-yıldızlı al bayrağı; 1974'te gölgesinde ve uğrunda yüzlerce şehit verilen bu bayrağı 1983 tarihinde adanın diğer yarısını Rum'a terk ederek ilân ettiği KKTC ile "değiştirdi", yerine şeklini kendi çizdiği şimdiki KKTC bayrağını ikame etti.
Bu bayrağın, sadece benim içime sinmediğini zannederdim.
Bakın Kıbrıs'ta savaşmış olan Emekli Tümgeneral Cumhur Evcil; "Yavru Vatan Kıbrıs'ta Zaferin Hikâyesi" isimli kitabında (Genkur. Basımevi Ankara 1999. Sayfa 143) ne yazıyor:
"KKTC'nin bayrağının kabul edildiği günlerde, Osman Efe'nin (Harekâta katılmış ve Cumhur Bey'le savaşmış bir Kıbrıs Türk Mücahidi) evine bu bayrağı asmadığını duydum. Bir gün karşılaştığımızda kendisine bu durumu sordum; bu asil ve kahraman dostum bana 'Komutanım, ben yıllardır evime Türk bayrağı astım, şimdi o güzel bayrağımızın yerine nasıl bu bayrağı asarım' diye anavatana ve bayrağımıza olan bağlılığını veciz bir şekilde belirtti."
Denktaş 1983'te sadece benim değil, Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidinin de içine sinmeyen bayrağı icat etmişti.
İstanbul'daki konuşmasından anladığımız kadarıyla şimdi de başka bayraklar arıyor..
Peki ama Kıbrıs, Denktaş'ın canının istediği bayrağı çekebileceği şahsî mülkü olan bir çiftlik arazisi midir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002