logo
28 MART 2024

BAYRAKSIZ OLAMAYIZ!

12.06.2001 00:00:00
Ağardı tan, söktü şafak, doğdu güneş, uyandı Anadolu... Trabzon Atatürk Meydanı'ndaki, İstanbul Çağlayan Meydanı'ndaki mitingler gibi kavurucu sıcağa rağmen Ankara Tandoğan'daki miting de görkemli geçti. Miting alanını dolduran yüzbinler, "Haziranın bu sıcağında da miting mi yapılır" yaklaşımını tarumar ettiler. Eline bayrağı alan her kesimden, her yaştan genç yaşlı, kadın erkek yüzbinler Tandoğan Meydanı'nı yine gelincik bahçesine çevirdiler.

Prof.Dr. Haydar Baş, mitingde yaptığı konuşmada yine net tespitlerde bulundu. Prof. Dr. Baş'ın konuşmasında başlıca vurgu yaptığı kavramlar 'egemenlik ve bağımsızlık' idi. Prof.Dr. Haydar Baş, egemenliğin Avrupa Birliği'ne devredilemeyeceğini, bunun 'vatana ihanet' anlamına geleceğine işaret etti.

Aşağıda Prof.Dr. Haydar Baş'ın mitingteki konuşmasında dile getirdiği düşüncelerini ve tespitlerini, sorular eşliğinde bulacaksınız.

Bu mitingin amacı nedir?

* Bu miting, manası, katılanları ve de fikriyatı itibarıyla aylarca, yıllarca konuşulacak, belki de melekler ervahı tarafından bizlere iftihar vesilesi olarak takdim edilecek olan muazzam bir mitingtir.

Bağımsızlık nedir ve Türk milleti açısından önemi nedir?

* Bir millet ki hayatını adalete, müsavata, sevgiye, hoşgörüye vakfetmiştir; onun hayatında esaretin yeri olabilir mi? Onun için o uçan kuşlar kadar hürdür, müstakildir, bağımsızdır. Bağımsızlık, bir milletin, hiç bir dış gücün etkisinde kalmadan kendi kararlarını vermesi ve kendini yönetmesidir. Kendi değerleriyle istediği tarz ve biçimde hayatını yaşamasıdır. Can, mal, namus, din ve vicdan emniyetinin, okuma, seyahat etme hürriyetinin, emniyetinin temin edilmesi demektir. Her sahada, kültüründe, örfünde, adetinde, geleneğinde, her şeyinde bir milletin bağımsız olması demektir. Bağımsız olmayan milletlerin çöküntüye maruz kalmaları kaçınılmazdır. Bağımsız olmayan milletler, maneviyatlarını da, kültür hayatlarını da, örflerini de, adetlerine de devam ettiremezler. Bağımsızlığını kaybetmiş bir millet egemenlikten hiç ama hiç bahsedemez. Bağımsız olmayan milletlerin ne yer altı ve ne de yer üstü kaynağı vardır.

Her konuda bağımsız olabilmek için nasıl bir politika izlenmeli?

* Her konuda bağımsız olmamız gerektiği gibi siyasi konularda da bağımsız olmamız lazımdır. Bağımsızlık Türk milletinin karakteridir. Atatürk'ün de ifadelerinde beyan buyurduğu gibi "bağımsızlık benim karakterimdir. Türk milletinin karakteridir." Bu karakter, ticarette de, siyasette de, hukukta da, içtimai konularda da bağımsız olması lazımdır. Her konuda mutlaka bağımsız olması lazımdır. Onun için diyoruz ki kendimize has milli bir siyasi politikayı hayata geçirmemizin zamanı gelmiş ve de geçmek üzeredir.

Batı dünyası ile ilişkilerimiz

nasıl olmalı?

* Dünya coğrafyasında yeri bulunan bizlerin dünya ülkeleriyle iktisadi, içtimai, hukuki vs. birtakım irtibatlarımız ve de anlaşmalarımız olması kaçınılmazdır. Ama medeniyetleri kardeş yapmak, aynı kültürün, aynı adetin, aynı geleneğin, aynı maneviyatın birer unsuru imiş gibi takdim etmek yanlış olan bir husustur. Siz Batılıyı Şarklı yapamazsınız. Şarklıyı da Batılı yapamazsınız. Batılıyı kabul ederken eğer siz insan haklarına değer veriyorsanız, olduğu gibi kabul ederek, ona inanarak, kendi dünyanızda ona yer vereceksiniz. Şayet Batılı da bizi kabul etmek istiyorsa bizim değerlerimizle, şahsiyetimizle, kimliğimizle, örfümüzle, adetimizle, geleneğimizle, maneviyatımızla birlikte kabul edecektir.

Türkiye yönünü nasıl tayın etmeli?

* Özellikle 1990'dan sonra önümüze koskocaman bir Türk dünyası açıldı. Orada uranyum, petrol, doğalgaz, altın, kömür, istediğinizden istemediğinize kadar her türlü maden adeta bakire yataklar halinde işlenmeyi beklemektedir. Şayet biz kendi kanımızdan ve canımızdan ve de maneviyatımızdan olan bu kardeşlerimizle siyasi, iktisadi ve de askeri birliktelikler yapmış olsa idik veya bu yolda adım atmaya gayret etse idik -çok samimi konuşuyorum- ne Türk dünyasının manzarası bu şekilde olurdu, ne de bizim üzerimizde bu kadar serbest hesaplar yapılabilirdi. Bu hesapları bozmak bizim boynumuzun borcudur.

Avrupa Birliği'nin amacı nedir?

* Avrupa Birliği ilk defa gündem olduğu zamanlarda bendeniz ortaokul talebesi idim. O günlerde bir film seyretmiştik. Avrupa'nın göbeğinde bir haç var. Bundan çıkan şualar o coğrafyanın hududunu meydana getiriyor. Filmi seyrettikten sonra yorumu yapan ağabeyimiz, "bundan ne anladınız?" diye sordu. Biz, "Bizim burada anladığımız o ki medeniyetlerin bir tek çıkış noktası vardır. O da Batının medeniyet anlayışıdır, din anlayışıdır" dedik ve bir aferin aldık. Daha sonra Helmuth Kohl, bunu açık ve seçik olarak ifade ettiler ve dediler ki, "Avrupa haçsız olmaz." "Şayet sen buraya gireceksen bu esası kabul ederek girmek mecburiyetindesin. Tevhid akidesinden zuhur etmiş olan tarihin, örfün, adetin, geleneğin ne olacak? Onu asimile edeceksin. Sana 'evet' diyene kadar da kapının eşiğinde bekleyeceksin" diyorlar. Şimdi siz, örfünüzden, adetinizden, geleneğinizden, bayrağınızdan, maneviyatınızdan vaz mı geçeceksiniz?

* Avrupa Birliği'ne üyeliğin pratik anlamı nedir?

AB'yı oluşturan anlaşmalara göre tam üyelik şartı kabul edilip, imza altına alındıktan sonra artık mesuliyet dönemine giriyorsunuz. O sana isterse hak verir. Ama sen onun istediğini, o sana bir şey vermediği takdirde de mutlaka mecburiyet ve de mükellefiyetindesin. Burası çok hassas bir konudur. Şayet, bu anlaşma gereği sen attığın imzadan vazgeçersen, derhal Roma Anlaşması devreye giriyor. Üye ülkeye her türlü müeyyide uygulanacağı ifade ediliyor. Bu müeyyidenin içinde bir askeri müdahale şartı da vardır. Bu takdirde devrettiğimiz egemenliği geri almak için -Allah muhafaza eylesin- tekrar bir Çanakkale, bir Sakarya, bir Dumlupınar, bir İstiklal Savaşı mı vermek mecburiyetinde kalacağız? AB geriye dönüşü olmayan bir yoldur. Bu anatomide ister seni ayağının topu yapar, ister elinin tırnağı yapar, gösterdiği yeri rıza ile kabul mecburiyetin vardır. "Hayır!" diyemezsin.

Fransa'nın Ermeni meselesindeki tavrının anlamı nedir?

* "Batı dünyası bize karşı çok şefkatli ve merhametli oldu" deniliyor. İnşallah deyip dua edelim. Kırk yıllık Yani bir anda nasıl Kani oluyor? Bunlar, bu insanlar, Ermeni soykırımı iddiasını ortaya atıp Fransız Meclisinden geçiren bu Fransızlar, dün Maraş'ta, benim anamın eline, örtüsüne elini uzatan el değil midir? Peki bunlar ne zaman dost oldular? Buna bizim literatürümüzde "Oğlum, sen rüya görüyorsun" derler.

Küreselleşmenin gelinen noktada anlamı nedir?

* Emperyalist devletler geri kalmış ülkelerdeki tasarruflarını devam ettirirken onların oyununu bozacak bir kümeleşmenin de, bir birliğin de olması esastır ve de şarttır. Bunu da bozmak için yine bu güçlerin iktisadi yardımlarını o memleketlerin üzerine sağnak sağnak yağdırdıklarını görürsünüz. Mesela, Kuzey Irak'a 100 binlerce dolar para akıyor. Oradaki Müslüman kardeşlerimizi sevdikleri için mi bu paraları gönderiyorlar? Cezayir'de 70 bin insan Allah'ın rahmetine kavuştu. IMF ve onun başındaki güç, Cezayir'in yönetimine 5 milyar dolar yardım etti. Bunu aynı zulüm devam etsin diye yaptı. Düşünce, "Akarlar benim olsun da ne olursa olsun"dur. Yine Mısır, Arap-İslam alemine açılan büyük bir kapıdır. Mısır'a her yıl bir milyar dolar yardım yapılmaktadır. Körfez Harbi esnasında Mısır'ın, ABD'ye olan 20 milyar dolar borcu silinmiştir. Peki bütün bunları bir araya topladığımız zaman önümüzdeki fotoğraf bize neyi gösteriyor? Bu insanlar çok şefkatli, merhametli, adaletli, rifkatli de ondan mı bu yardımı yapıyorlar? Yoksa sülük gibi bunların kanını emmek için mi yapıyorlar? Şayet bu merhamet varsa Filistin'de nerededir? Bosna'da nerede idi? Afganistan'da, Çeçenistan'da nerededir? Demek ki bu bir merhamet göstergesi değil bir çıkar savaşıdır.

Birlik ve beraberliğimizi nasıl sağlarız?

* Gittikçe artan bu durumlar karşısında bize düşen vazife bir vücudun organları gibi birbirine kenetlenmek, birbirimizin hatasını, kusurunu, vebalini, günahını araştırmadan bir bünye haline gelmektir. Siviliyle, askeriyle, bürokratıyla, memuruyla, işçisiyle, çiftçisiyle, hamalıyla, hülasa dağdaki eşkıyasıyla bile bir ve beraber olmaktır. Aynı ruhu, aynı birlikteliği, aşkı, muhabbeti, vücudumuzun her zerresinde, gönlümüzün her köşesinde yaşamamız lazımdır. Her zaman söylerim, birbirimizin Leylası ve de Mecnunu olmamız gerekmektedir. Bilirsiniz, Leyla, Mecnun'una, Mecnun'da Leyla'sına aşıktır. Amma kaderin hikmeti bu ya, Leyla, Mecnun'a birtakım cilveler yapar. Mecnun'un kolunu ister. Bunu Mecnun'a iletirler. Bıçağı alıp tam vuracağı zaman, "Ben kolumu kesemem" der. Bunu Leyla'ya haber verirler. Çok üzülür. "Hani beni çok sevmişti. Dağlara düşmüştü. Deli olmuştu. Bu kadar seven insan kolunu kesip göndermez mi? Bir kolu maşukundan esirger mi?" der. Bunun üzerine Mecnun, "Leyla'ya söyleyin. Ondan kolumu esirgediğim yok. Bıçağı alıp kolumu kesmeye kalktığım zaman baktım ki kol Leyla'nın kolu. Kimin kolunu kesip kime göndereyim" der. O halde bayraklar kimin kolu ile ayağa kalksın. Benim kolumla ayağa kalkacak. Sizin kolunuz benim kolum, benim kolum sizin kolunuz olacak. Yürüyüşümüze Trabzon'dan başlamıştık. Bu yolculuk çok güzel. Devam etmeye var mısınız? Bu birliktelik ruhu ile, bu aşk ile, bu vecd ile, bu muhabbetle hepinizi selamlıyor, Allah'a emanet ediyorum.

Egemenlİk devredİlemez

Kaldı ki Anayasamızın 6. Maddesi böyle bir egemenlik devri hakkını Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hiç bir kurumuna vermemektedir. Bu maddede şöyle diyor: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk milleti, egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması hiç bir surette, hiç bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz." Yani TBMM de olsa bu egemenliği devretme yetkisine sahip değildir. Anayasa'nın 5. Maddesi de devletin temel amaç ve görevlerini anlatırken, "Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumak" ifadesine yer vermektedir. O halde Meclis'in ve vücuda getirdiği bütün kurumların vazifesi, bu bağımsızlığı korumaktır. Bu vazifeyi yerine getirmek üzere TBMM'den içeriye ayağını atan her muhterem vekilimiz ve de sayın Cumhurbaşkanımız aynen şu yemini yapmaktadır: "Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma, namusum ve şerefim üzerine and içerim." Bu yeminde, "Ben bunu devredeceğim" şeklinde şayet bir ibare olmuş olsaydı, onu bir üst kuruluşa, veya devletlere devretme hakkına sahip olurduk. Ama böyle bir şey yoktur. Sadece TBMM'ye değil devletin bütün kurumlarına düşen vazife Türk milletinin istiklalini, istikbalini, egemenliğini korumaktır.

Şayet gaflet, dalalet ve hatta ihanet içinde bulunurlar ise, şartlı konuşuyoruz, "bulunacaklar" demiyoruz, bulunurlar ise, TCK'nun 125. Maddesine göre vatana ihanet suçundan bu milletin yargı gücünün yargılama hakkı doğacaktır.

Bir milletin bağımsızlığına ulaşabilmesi, bu hakkı elde edebilmesi öyle kolay iş değildir. Sürünerek, ezalar, cefalar, çileler çekerek, meşakkatle, anadan, oğuldan, yardan, evlattan, dededen mahrum olarak, öksüz kalarak elde edilen bir haktır. Nasıl olur da bacak bacak üstüne atarak, "Benim paşa gönlüm böyle istedi. Ben sana göstereyim" dercesine bunu başkasına takdim edeceksin! Vallahi de, billahi de, tallahi de bu millet bunu yutmaz ve affetmez.

Misyonerler bölücük yapıyor

Milletler tarih boyunca sahip oldukları kültürlerin etrafında bir araya gelmişler ve varlıklarını devam ettirmişlerdir. Şayet siz, bir milleti içten çökertmek istiyorsanız onun tarihi, dili, örfü, adeti, geleneği ile, herşeyi ile oynayacaksınız ki hedefinize nail olasınız. Onun için 1700'lü yıllardan itibaren Osmanlıyı Hicaz bölgesinden çıkartabilmek için, İngilizler, çok ciddi misyonerlik oyunlarına başvurmuşlar, oradaki Arap kardeşlerimizi bizim dedelerimize karşı çıkarmışlardır. Ben buraya gelmişken hemen şunu ifade edeyim. Hiç bir zaman bir insanın kendi dinini yaşamasına, anlatmasına, Allah'ı ile olan hukukunun arasına girilmesine vicdanen kesinlikle rıza gösteremeyiz. Zaten bizim akaidimize göre dinde zorlama yoktur. İsteyen istediği yolu seçebilir. "Senin dinin sana benim dinim bana"dır. Bizim derdimiz, "Filancı Hıristiyan olacak" derdi değildir. Bizim derdimiz çok farklıdır. Biz tarihten bunun dersini aldık, gördük, yaşadık. Bizim derdimiz şudur: Bunu daha Trabzon'da yeni yaşadık. İki ay oldu, olmadı; canlı şahidi de yanımızdadır. Arkadaşlarımızı Hıristiyan yapıyorlar. Ondan sonra da bu arkadaşlara, "Kardeşim! Senin aslın Rum değil mi?" diyorlar. Biraz daha ileriye gidiyor, "Senin aslın da Ermenidir. Sen Türk değilsin" diyorlar. Bu, bu toprakların Türk toprağı değil, "Rum toprağıdır, Ermeni toprağıdır, Süryani toprağıdır, Sırp toprağıdır" anlamına geliyor. Yani saman altından su yürütüyorlar. Yürütmekle de kalmıyorlar. Topraklarımıza göz dikiyorlar. Elimizden almak istiyorlar. İşte biz, bunun karşısındayız.

Nitekim, az evvel bahsettiğim Hicaz bölgesinden birtakım örneklerle ne demek istediğimi daha açık ve seçik olarak ortaya koyayım. Goldziher, bir müşteşriktir. Müslümanlıkla alakası yoktur. Mısır'daki El-Ezher üniversitesinde okumuş, doktorasını yapmıştır. O, Kur'an'ın vahiy olmadığını iddia etti. "Hz. Muhammed'in güçlü bir enerji gücü var. O güçten kaynaklandı. Dolayısıyla Kur'an'daki ayetlerin doğruluk ihtimali zayıftır" dedi.

Yine Fransız asıllı Renan, Mısır ve Anadolu'yu dolaştı. Hicaz, Kudüs, Halep, Şam ve İstanbul'a gitti. Bu milletin öz değeri olan Tasavvufa dil uzattı. "Böyle bir kurum yoktur" dedi. Yani kimi inkar etti biliyor musunuz? Mevlana'yı,Yunus'u, Hoca Ahmet Yesevi'yi, Kaşgarlı Mahmut'u, Hacı Bayram-ı Veli'yi inkar etti. Akıl ve nakil çatışmasını iddia aderek aklın nakilden üstün olduğu iddiası ile fitne çıkarttı. Aynı düşünceler, aynı görüşler, bugün, maalesef akademisyen dediğimiz arkadaşlarımızın arasında da ciddi bir surette yayılmaktadır. Hollandalı müsteşrik Hurgrand da bizzat Mekke ve Cidde'ye yaşamış ve çalışmıştır. "Hac ve Kurban İslam'ın ibadet kurallarından değil, cahiliyye adetlerindendir" demiştir. Bunlar tuttu mu tutmadı mı? Şimdi bu oyunu biz bozacağız. Ben bir kaç tanesinin ismini zikrettim. Onbinlerce misyoner o mukaddes topraklar üzerinde dolaştılar. Hicaz bölgesindeki bedevi Arap kardeşlerimizi ikna ettiler. Ve maalesef bizi arkadan vurdurdular. "Hocam niçin sen bugün Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkıyorsun?"un cevabını aldık mı? Yarın da -Allah göstermesin- oyuna gelen kardeşlerimiz, "Bizim aslımız Rum'dur. Ermenidir. Sırptır" diyerek silahlanmaya gider ve bizi arkadan vurmaya kalkarsa bunun önüne hangi güç çıkabilir. Bu, resmen Türkiye'yi bölme hareketidir. O bakımdan Milli eğitimimize çok büyük vazifeler düşüyor. Bu milletin kimliğini, bu milletin tahsil çağındaki evladına okutup eğitmek görevi düşüyor. Bizim gençliğimizden beklenilen, istenilen, arzu edilen bir Müslüman Türk gençliği kimliği değil midir? İşte bu kimliği, bu karakteri, bu şahsiyeti ona vermek elbette ki bizi idare edenlerin en kutsal vazifesi olacaktır.
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'
"Siyasetten bağımsız bir araştırma enstitüsü kuracağız"
BTP İstanbul Adayı Cihan Erdoğanyılmaz
Altınok'u aklayıp Yavaş'ı suçlamaya kalkan yandaşa kapak
'Siz merak etmiyor musunuz?'
Soykırım 174 gündür sürüyor
Can kaybı 32 bin 552'ye yükseldi
Özgür Özel'den kurultay itirafı
'1 Nisan’dan sonraki sürece taliptik'
'Vatandaş' BTP'de karar kıldı
Darende'de bu gerçek oldu...
BDDK savcılığa yazı gönderdi
Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek
Sevgi evinde şüpheli ölüm
Bebek yatağında ölü bulundu
'Rusya sadece Ruslarındır' akımına Putin'den tepki
'Ülkede 190 etnik grup var'
Saray'dan Mehmet Şimşek açıklaması
'İtibar etmeyiniz'
Terör saldırısında ölü sayısı arttı
Hayatını kaybedenler 143'e yükseldi
Bağımsız aday olan eski CHP'li başkana seslendi
'Son kez uyarıyorum!'
Kılıçdaroğlu sonunda patladı
'Bilal'e anlatır gibi son kez anlatıyorum'
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'
"Siyasetten bağımsız bir araştırma enstitüsü kuracağız"
BTP İstanbul Adayı Cihan Erdoğanyılmaz
Altınok'u aklayıp Yavaş'ı suçlamaya kalkan yandaşa kapak
'Siz merak etmiyor musunuz?'
Soykırım 174 gündür sürüyor
Can kaybı 32 bin 552'ye yükseldi
Özgür Özel'den kurultay itirafı
'1 Nisan’dan sonraki sürece taliptik'
'Vatandaş' BTP'de karar kıldı
Darende'de bu gerçek oldu...
BDDK savcılığa yazı gönderdi
Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek
Sevgi evinde şüpheli ölüm
Bebek yatağında ölü bulundu
'Rusya sadece Ruslarındır' akımına Putin'den tepki
'Ülkede 190 etnik grup var'
Saray'dan Mehmet Şimşek açıklaması
'İtibar etmeyiniz'
Terör saldırısında ölü sayısı arttı
Hayatını kaybedenler 143'e yükseldi
Bağımsız aday olan eski CHP'li başkana seslendi
'Son kez uyarıyorum!'
Kılıçdaroğlu sonunda patladı
'Bilal'e anlatır gibi son kez anlatıyorum'

Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu

Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği, CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında "Kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler' sözleri nedeniyle suç duyurusunda bulundu.
28.03.2024 16:32:00
İhlas Haber Ajansı
Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu
Özgür Özel hakkında 'zibidi' benzetmesi nedeniyle suç duyurusu
Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel'in bir mitingde 'Tayyip Bey çağırınca oraya dizilen kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler değil, dedesi Çanakkale'de kefensiz yatanlar kurtarır bu memleketi" ifadelerini kullanması üzerine hakkında suç duyurusunda bulundu.

Konuya ilişkin açıklamada bulunan Kahramankazan 15 Temmuz Gaziler ve Şehit Aileleri Derneği Başkanı Cafer Akın, 'CHP Genel Başkanı Özgür Özel haddini aşan açıklamalarda bulunmuştur. Bunun üzerine Kahramankazan 15 Temmuz Şehit Aileleri ve Gaziler Derneği olarak suç duyurusunda bulunacağız. CHP Genel Başkanı hadsiz Özgür Özel, 15 Temmuz darbe girişimine karşı koyan vatandaşlarımıza utanmadan, sıkılmadan 'zibidi' dedi. 'Tayyip Bey'in çağrısına oraya dizilen kot üstüne perdelik kumaştan kefen çeken zibidiler değil, dedesi Çanakkale'de kefensiz yatanlar kurtarır bu memleketi' ifadesini kullandı. CHP, Mustafa Kemal Atatürk'ün kemiklerini sızlatmaya devam ediyor. Özgür Özel'i kınıyoruz. 15 Temmuz şehit ve gazilerine zibidi diyemezsin, haddini bil' diye konuştu.

'Fetullahçı teröristlere inanç grubu güzellemesi yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i kınıyoruz'

Özel'den özür beklediklerini söyleyen Akın, 'Aziz Türk milleti evlatları, söz konusu vatan olduğunda canlarından geçerek darbecileri ve darbeciliğe alkış tutanları durdurmuşlardır. 15 Temmuz'da devletinin çağrısıyla milletle kol kola şehadete yürüyerek tanklara siper olan aziz şehitlerimizin aileleriyle birlikte şehitlere 'zibidi' deme hadsizliğini gösteren Fetullahçı teröristlere inanç grubu güzellemesi yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i kınıyoruz. Her halükarda ülkeyi sizin kurtarmayacağınız kesin. Tankların arasından sıvışıp giderken, televizyon karşısında kahvenizi yudumlayarak izlediğiniz 15 Temmuz'da meydanlarda can veren, kan veren o 'zibidi' dediğiniz korkusuz kahramanlardan öğrenecek çok şeyiniz var. Asıl zibidi kim biliyor musunuz' O gece darbe oluyor diye alkış tutanlar, o gece kadeh kaldıranlar, o gece tankların arasından sıvışanlar, o geceden sonra darbecileri savunanlar, kahpe teröristlerle iş birliği içerisinde olanlar; millet siz siyasi malzeme yapın diye kurtarmadı bu vatanı. Ne Çanakkale'de kefensiz yatan atalarımız ne de 15 Temmuz'da karşı koyarken şehit olan yiğitlerimiz. Kahraman gazilerimiz, bu ülke için zerre faydası olmayanlar, ülke yönetimine talip olmaktan utanmıyorlar. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'den şehit ailelerimiz ve gazilerimizden acilen özür dilemesini bekliyor ve şiddetle kınıyoruz' dedi.

'Atatürk'ün kurduğu bir partide gazilere ve şehitlere bu söylem kabul edilemez niteliktedir'

Özel'in sözlerinin kabul edilemez olduğunu söyleyen Avukat Burakhan Çınar ise, 'Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve aziz milleti için bir an olsun gözünü kırpmadan şehit olan ve yine bu uğurda gazi olanlara CHP Genel Başkanı'nın TV kanallarında da görüleceği üzere açık bir şekilde 'zibidi' şeklindeki hakaretini derin bir üzüntü ile hep beraber izledik, takip ettik. DEM Parti ile kent uzantısı neticesinde PKK'lı kişileri ilçe yönetimlerine sokan bir partinin genel başkanının her mitingde, hatta kendi partisinin genel başkanlık seçimlerinde dahi Selahattin Demirtaş'a, Osman Kavala'ya selam gönderirken, gazi veya şehit gibi kelimelerin nasıl bir maneviyat oluşturduğunu anlaması bizler tarafından beklenemez. Türk Ceza Kanunu'nun belirli maddelerini ihlal etmesi ve gazilerimiz ile şehit ailelerimiz üzerinde nasıl bir etki uyandırdığı kamuoyunun takdirindedir. Bu nedenle Kahramankazan Cumhuriyet Başsavcılığımıza şikayetçi olmak için burada bulunuyoruz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir partide gazilere ve şehitlere bu söylem kabul edilemez niteliktedir. Bu nedenle de Özgür Özel'i kınıyoruz ve kendisinden şikayetçiyiz. Yüce Türk adaleti gereğini yapacaktır' ifadelerini kullandı.

Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı

Adaylardan Mehmet Akarca 120, Ömer Kerkez 138 oy alırken, 9 boş oy, 71 de geçersiz oy kullanıldı. Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 11. tur oylamayla devam edilecek.
28.03.2024 16:24:00
Anadolu Ajansı
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılmaya başlanan başkanlık seçimlerinin onuncu turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı.

Mehmet Akarca, Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilmiş, 4 yıllık görev süresi pazar günü itibarıyla dolmuştu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay'da pazartesi günü sandık kuruldu ve Yargıtay üyeleri sandık başına gitti.

Seçimin ilk dokuz turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması üzerine bugün, Akarca ve Kerkez'in katıldığı onuncu tur oylama yapıldı.

Oylama sonucu Yargıtay Başkanı Akarca 120, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez ise 138 oy aldı. Seçime katılım 338 olarak kayıtlara geçerken, kullanılan oylardan 9'u boş, 71'i ise geçersiz sayıldı.

Sekizinci tur oylamada diğer aday Muhsin Şentürk 96 oy almış, 3 oy geçersiz sayılmış, boş oy ise kullanılmamıştı.

Seçime 1 Nisan Pazartesi günü 11. tur oylamayla devam edilecek. Bu turda Muhsin Şentürk de oylamaya katılabilecek.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor.

Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor

Türkiye Deniz Canlıları Müzesi Kurucusu Kenan Balcı, 'Gece geliyorlar, gündüz geliyorlar. Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyorlar' dedi.
28.03.2024 12:53:00
İhlas Haber Ajansı
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Türkiye Deniz Canlıları Müzesi'nin de bulunduğu Beylikdüzü Balıkçı Kenan Tesisleri sahibi balıkçı Kenan Balcı İmamoğlu aleyhinde yapmış olduğu açıklamalar sonrasında işletmesi zabıtalar tarafından ablukaya alındı ve mühürlenmek istendi. Evraklarının tam ve eksiksiz olduğunu belirten tesis sahibi Balıkçı Kenan Balcı, "İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun talimatıyla işletme adeta abluka altına alındı. 150 bin lira olan arazimize 1500 lira verip almaya çalışıyorlar" dedi.

Zabıta ekiplerine direnen Kenan Balcı, 'Ben 15 yıldır Anadolu Caddesi üzerinde, 50 yıldır da esnaflık yapıyorum. Böyle bir şey ilk defa gördüm. Zabıta ekipleri talimatla işletmemizi mühürlemeye geliyorlar. Bizlere de 'bu mühür sembolik' diye ifadelerde bulunuyorlar. Gündüz ayrı ekip, gece ayrı ekip geliyor. zabıta ekipleri işlerini bırakmışlar, Balıkçı Kenan Tesisleri'ni ablukaya almışlar. Gündüz zabıta ekip araçlarla geliyorlar. Gecede vinçlerle. Bizim arazimizi, işletmemizi elimizden almak için her yolu deniyorlar' ifadelerini kullandı.

"Ben bir esnaf olarak kazanımlarımı korumak amaçlı çıktığım bu yolda her geçen gün yeni bir zulümle karşı karşıya kalıyorum" ifadelerini kullanan Balcı, '50 yıldır balıkçıyım. Esnaflık yapıyorum. İmamoğlu tarafından yaklaşık 5 yıl önce kendi tapulu arazimden bir kısmını hediye etmem istendi. Ben bu isteği reddettim. Ondan sonra isteklerini yerine getirmediğim için kapsamlı olarak yıpratma ve yıldırma kampanyası başlattılar. Kendi tapulu arazime el koydular. Metrekaresi 150 bin lira olan arazimin metrekaresini bin 500 liraya almaya çalıştılar. Biz sesimizi yükselttikçe, itiraz ettikçe onlar daha çok üstümüze gelmeye başladılar' dedi.

"Paradan kuleler yapan İmamoğlu ve ekibi istediklerine ulaşamayınca zulmün dozunu artırmaya başladı" diyen Balcı, '30 yıldır bu bölgede balıkçılık yapıyorum. Ruhsatımı kendisi verdi. Ama şimdi beni ruhsatsız balık satmakla suçluyor. Ruhsatsız olduğu gerekçesiyle işyerimi kapatmak istiyor. Bu dükkanım tam 15 yıldır aynı yerde faaliyet göstermekte. 15 yıldır sorunsuz bir şekilde çalışan işyerimi istediklerini yapmadığım için ruhsatsızdır diye ilan edip kapatmak istiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar burada balık satmaya devam edeceğiz. Arazimi, işyerimi İmamoğlu'na yem etmeyeceğim. Bu arazimin tapularını pankart yapıp suratlarına çarpıyorum' diye konuştu.

"İmamoğlu'na karşı bizi koruyun"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan yardım isteyen Balıkçı Kenan Balcı, 'Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Erdoğan sevdalısı esnaf olarak başımıza bu işleri açan, bize çökmeye çalışan, paradan yeni kuleler yapmak isteyen, İmamoğlu ve ekibine karşı bizi koruyun. Adaletin sağlanmasına vesile olun. Hz Ömer adaletinin temsilcisi sayın Cumhurbaşkanımızdan bunu talep ediyorum. Lütfen zulme karşı yanımızda olun' ifadelerini kullandı.

BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek

İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılama dosyasına, BDDK tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen cevap yazısı eklendi.
28.03.2024 09:46:00 / Güncelleme: 28.03.2024 09:55:06
Anadolu Ajansı
BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek
BDDK, Seçil Erzan'ın telefonundaki yazışma ve tape kayıtlarını inceleyecek

Kamuoyunda "yüksek karlı gizli fon" adıyla bilinen 2'si tutuklu 7 sanığın yargılandığı dolandırıcılık davasında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunca (BDDK) savcılığa gönderilen yazıda, ortaya çıkan deliller doğrultusunda sanık Seçil Erzan'ın telefon kayıtlarında yeni bir inceleme yapılması gerektiği bildirildi.

İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden yargılama dosyasına, BDDK tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen cevap yazısı eklendi.

Yazıda, dava aşamasında ortaya çıkan bilgi ve belgeler ile müştekilerin iddia ettikleri suçlamalar kapsamında yeni bir inceleme yapılmasının gerekli olduğu kaydedildi.

Seçil Erzan'ın telefonu incelenecek

BDDK'nın, "Seçil Erzan'ın WhatsApp üzerinden, başta banka görevlileriyle yaptığı yazışmalarının ve varsa telefon tape kayıtlarının kurumumuzca yürütülen inceleme açısından oldukça kritik önem taşıyabileceği değerlendirilmiştir." ifadelerini kullandığı yazıda, Erzan'ın yazışma dökümünün kurumun görevlendirdiği ilgili kişilere gönderilmesi talep edildi.

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, sanık Seçil Erzan'ın, bir bankanın Levent'teki şubesinde müdür olarak çalıştığı ve müşteki Bülent Çeviker'den kişisel güven ilişkisine dayalı 2 milyon dolar alarak yüksek kar vaadiyle yeniden kendisine iade edeceğini bildirdiği kaydediliyor.

İddianamede, müşteki Çeviker'e para karşılığında yazılı evrak verildiği ancak daha sonra Çeviker'in Erzan'a ulaşamadığı, durumu bankaya bildirdiği, banka tarafından araştırma yapıldığı, Erzan hakkında suç duyurusunda bulunulduğu anlatılıyor.

Sanık Erzan'ın bu yöntemle futbolcular, iş insanları ve çeşitli meslek gruplarından müştekilere, yüksek kar getirisi olan güvenilir bir fon bulunduğunu, kamuoyunda tanınan Fatih Terim ve Hakan Ateş gibi isimlerin bu fona dahil olduğunu söyleyerek, müştekileri bu fona para yatırmaya ikna ettiği anlatılan iddianamede, gerçekte ise böyle bir fonun hiç olmadığının tespit edildiği belirtiliyor.

İddianamede, Erzan'ın, müştekilerin verdiği paralara ilişkin sahte belgeler oluşturup, bu belgelere bankanın kaşesini ve ıslak imzasını atıp müştekilere teslim ettiği ve dolandırıcılık kastıyla hareket ettiği kaydediliyor.

Seçil Erzan'ın 252 yıla kadar hapsi isteniyor

Sanık Erzan'ın "özel belgede sahtecilik" ve "tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında, kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında nitelikli dolandırıcılık" suçlarından 69 yıldan 226 yıla kadar hapsi istenen ana iddianamenin ardından hazırlanan yeni iddianameyle Erzan hakkında istenen hapis cezası da yükseldi.

Erzan'ın, 77 yıldan 252 yıla kadar hapsinin talep edildiği iddianamede, sanıklar Ali Yörük, Kerem Can, Hüseyin Eligül, Nazlı Can, Atilla Yörük ve Asiye Öztürk'ün ise aynı suçlardan 3 yıl ile 85 yıl arasında hapisle cezalandırılması isteniyor. 

logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.