Önceki gün tüm dünya ABD Başkanı W. Bush'un "One Man Show"unu izledi.
Tüm dünyayı ahtapot gibi saran ABD güdümündeki medyayı kullanan Bush, Hitlervari bir eda ile savaş nutukları attı.
Kongre üyeleri ve tüm devlet erkanının hatta Washington'a koşup gelen big brother Tony Blair'in ayakta alkışladığı bay Başkan, "bu savaş iyilerle kötülerin savaşı olacaktır", "ülkeler ya ABD'nin yanındadır, ya da karşısında" derken Hitler'in dünyayı kamplaşmaya zorlayan şiddet yoluyla hegemonya kurma misyonunu ABD'nin devraldığını gösteriyordu.
Bush'un Hitler'den en bariz farkı gafları ile ve konuşma arasında eşine göz kırpması ile biraz daha sempatik duruşuydu.
Avrupa devlet başkanları Washington'a akın edip ABD'nin savaş stratejisini sıcağı sıcağına öğrenme ve biraz da yönlendirme peşindeyken Ankara, mektup telaşına düşmüştü.
Neyse ki Bush, son dakikada Cumhurbaşkanını arayarak katkılar beklediğini açıklayıp Türkiye'yi rahatlatıyordu.
Türkiye kendisine bu kirli savaşta görev verilmiş olmanın mutluluğu içinde üslerini ABD'nin hizmetine açmaya, istihbarat yardımı için öne atılmaya hazırlanıyor.
Ankara'nın görmediği Körfez Savaşı tecrübesine rağmen görmek istemediği yine bir Müslüman ülkenin kendi üslerinden kalkan "Haçlı" uçakları ile vurulacak olması.
Dahası ABD, "bu savaş daha önce gördüğünüz savaşa benzemeyecek, belki 2 yıl belki on yıl sürecek, çok kapsamlı bir savaş olacak" diyerek tek bir hedefle sınırlı olmadığını açıklamasına rağmen Türkiye'nin açık çek vermiş olması tam bir felaket.
Amerika ya Irak'ı bu bahaneyle vurmaya kalkar, Kuzey Irak başta olmak üzere Irak ikiye üçe bölünürse "Türkiye'nin savaş sebebi saydığı Kuzey Irak'ta Kürt Devletinin kurulması"nın yolunu kendi elleriyle açmış olmaz mı?
Mefluç bir ekonomi, malul siyasi yapısı ile ülkemiz yeni bir maceraya itilmek üzere...
11 Eylül'den sonra yepyeni bir dünyanın yeni savaşlar ile kurulacağı gerçeğinden hareketle ülkemizin derlenip toparlanmaya ihtiyacı var.
Dünya sıcak harbe doğru giderken, Amerika ülkeleri yanında olmaya zorlarken ve yanında olmayanları cezalandıracağını tüm dünyaya ilan ederken Türkiye'nin IMF güdümünde, ABD vesayetinde, AB denetiminde fazla bir tercih hakkı yok.
Tercihinin olabilmesi için güçlü olması ve en önemlisi bağımsız politikalar üretebilme özgüvenine sahip olması gerekir.
Bu açıdan siyasette büyük bir ayıklanmaya, ekonomide yeniden yapılanmaya acil ihtiyaç var.
Kartların yeniden dağıtıldığı acımasız dünya siyasetinde bu siyasi zümrenin Türkiye'nin hukukunu koruması mümkün değil.
Tahkim ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile yargı yetkisini büyük ölçüde Avrupa'ya devretmiş, IMF dayatmaları ile icra yetkisini kurullara devretmiş ve son olarak Anayasa değişikliği ile fiilen devrettiği egemenlik hakkını hukuken de yasama yetkisini devreden bugünkü siyasi zihniyetin Türkiye'yi ABD'ye mahkum bir pozisyona ittiğini hep beraber görüyoruz.
Türk aydını ve Türk insanı gözünü dört açmalı. Ülke şartlarının 1918 dönemini hatırlattığını söyleyip duruyorduk, dünya şartları da o döneme geri dönüyor.
Yine birinci dünya savaşında olduğu gibi üçüncü dünya savaşında da emperyal güçlerin av sahası Müslüman coğrafya olacağa benziyor.
Akan kan yine Asyalı'nın, yine Türklerin, yine Müslümanların olacak. Türkiye elini çabuk tutmalı. Tepeden tırnağa kadar kendini yenilemeli ve Yeni Dünya'daki yerini almalıdır.
Tüm dünyayı ahtapot gibi saran ABD güdümündeki medyayı kullanan Bush, Hitlervari bir eda ile savaş nutukları attı.
Kongre üyeleri ve tüm devlet erkanının hatta Washington'a koşup gelen big brother Tony Blair'in ayakta alkışladığı bay Başkan, "bu savaş iyilerle kötülerin savaşı olacaktır", "ülkeler ya ABD'nin yanındadır, ya da karşısında" derken Hitler'in dünyayı kamplaşmaya zorlayan şiddet yoluyla hegemonya kurma misyonunu ABD'nin devraldığını gösteriyordu.
Bush'un Hitler'den en bariz farkı gafları ile ve konuşma arasında eşine göz kırpması ile biraz daha sempatik duruşuydu.
Avrupa devlet başkanları Washington'a akın edip ABD'nin savaş stratejisini sıcağı sıcağına öğrenme ve biraz da yönlendirme peşindeyken Ankara, mektup telaşına düşmüştü.
Neyse ki Bush, son dakikada Cumhurbaşkanını arayarak katkılar beklediğini açıklayıp Türkiye'yi rahatlatıyordu.
Türkiye kendisine bu kirli savaşta görev verilmiş olmanın mutluluğu içinde üslerini ABD'nin hizmetine açmaya, istihbarat yardımı için öne atılmaya hazırlanıyor.
Ankara'nın görmediği Körfez Savaşı tecrübesine rağmen görmek istemediği yine bir Müslüman ülkenin kendi üslerinden kalkan "Haçlı" uçakları ile vurulacak olması.
Dahası ABD, "bu savaş daha önce gördüğünüz savaşa benzemeyecek, belki 2 yıl belki on yıl sürecek, çok kapsamlı bir savaş olacak" diyerek tek bir hedefle sınırlı olmadığını açıklamasına rağmen Türkiye'nin açık çek vermiş olması tam bir felaket.
Amerika ya Irak'ı bu bahaneyle vurmaya kalkar, Kuzey Irak başta olmak üzere Irak ikiye üçe bölünürse "Türkiye'nin savaş sebebi saydığı Kuzey Irak'ta Kürt Devletinin kurulması"nın yolunu kendi elleriyle açmış olmaz mı?
Mefluç bir ekonomi, malul siyasi yapısı ile ülkemiz yeni bir maceraya itilmek üzere...
11 Eylül'den sonra yepyeni bir dünyanın yeni savaşlar ile kurulacağı gerçeğinden hareketle ülkemizin derlenip toparlanmaya ihtiyacı var.
Dünya sıcak harbe doğru giderken, Amerika ülkeleri yanında olmaya zorlarken ve yanında olmayanları cezalandıracağını tüm dünyaya ilan ederken Türkiye'nin IMF güdümünde, ABD vesayetinde, AB denetiminde fazla bir tercih hakkı yok.
Tercihinin olabilmesi için güçlü olması ve en önemlisi bağımsız politikalar üretebilme özgüvenine sahip olması gerekir.
Bu açıdan siyasette büyük bir ayıklanmaya, ekonomide yeniden yapılanmaya acil ihtiyaç var.
Kartların yeniden dağıtıldığı acımasız dünya siyasetinde bu siyasi zümrenin Türkiye'nin hukukunu koruması mümkün değil.
Tahkim ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile yargı yetkisini büyük ölçüde Avrupa'ya devretmiş, IMF dayatmaları ile icra yetkisini kurullara devretmiş ve son olarak Anayasa değişikliği ile fiilen devrettiği egemenlik hakkını hukuken de yasama yetkisini devreden bugünkü siyasi zihniyetin Türkiye'yi ABD'ye mahkum bir pozisyona ittiğini hep beraber görüyoruz.
Türk aydını ve Türk insanı gözünü dört açmalı. Ülke şartlarının 1918 dönemini hatırlattığını söyleyip duruyorduk, dünya şartları da o döneme geri dönüyor.
Yine birinci dünya savaşında olduğu gibi üçüncü dünya savaşında da emperyal güçlerin av sahası Müslüman coğrafya olacağa benziyor.
Akan kan yine Asyalı'nın, yine Türklerin, yine Müslümanların olacak. Türkiye elini çabuk tutmalı. Tepeden tırnağa kadar kendini yenilemeli ve Yeni Dünya'daki yerini almalıdır.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014