Beşer şaşar, Faruk Beşer de şaşar

Bu başlığı yaklaşık bir ay önce atmış, Faruk Hoca'nın yine Zaman Gazetesinde yayınlanan bir yazısı ile ilgili birkaç paragraf da yazmış sonra vazgeçmiştim. Geçtiğimiz pazar günü aynı gazetede yayınlanan "Diyalogdan ne anlıyoruz?" başlıklı yazısını okuyunca maalesef aynı başlığı kullanmak zorunda kaldım.Maalesef diyorum çünkü, koskoca profesörlerden böyle çelişkilerin sadır olması günümüz ve geleceğimiz adına bizleri cidden üzüyor.Faruk Beşer yazısının bir yerinde isabetli bir tesbit yapıyor, önce o satırları bir okuyalım:"Bugün kullanıldığı anlamıyla "Dinlerarası Diyalogu", yukarıda da değindiğimiz gibi, ilk önce Vatikan/Hıristiyanlar başlatmıştır ve bununla hedefledikleri şey, Hıristiyanlığı, özelikle İslam dünyasına daha rahat anlatabilmekti. Böyle bir teşebbüs batılı devletlerin de işine gelmiş ve bu yolla İslam ülkelerindeki çıkarlarını korumayı ve artırmayı hedefledikleri için diyalogu ve misyonerlik faaliyetlerini desteklemişlerdir. Özellikle ABD bunda fayda görmektedir, çünkü müslüman ülkelerin halklarını dinlerinden çıkarmak zor olduğuna göre, hiç olmazsa onların batıya ve özellikle de ABD'ye ılımlı bakmalarını, yani cihadı tek yol olarak gören müslümanlar olmaktansa "ılımlı, hoşgörülü, diyalogdan yana müslüman" olmalarını sağlayabilir. Bu kadarı bile onun Ortadoğu'daki çıkarları için önemli bir kazanımdır?"Bize göre uzunca yazının temel tesbiti, bel kemiği bu cümlelerden oluşuyor. Yani diyalog Vatikan'ın, yani Hıristiyan aleminin planıdır, projesidir ve kendi batıl dinlerini Müslümanlara anlatmak için ortaya atmışlardır. Yine sayın Beşer'in tesbitleri ile söylersek; batılı ülkeler ve ABD İslam ülkelerindeki çıkarlarını korumak için diyalog çalışmalarını ve misyonerliği desteklemektedirler. Özellikle ABD, diyalog projesi ile ılımlı İslam anlayışını, yani ABD'ye sempati ile bakacak, emperyalist emellerini görmeyecek, göremeyecek Müslüman tipini yetiştirmeye çalışmaktadır. Ortadoğu'daki çıkarları için bu çok önemli bir kazanımdır.Şimdi her vicdan sahibi, iz'an ve insaf sahibi vatandaşımız lütfen söylesin; bu sayılanlardan sadece biri bile diyaloga karşı olmamız için yeter bir sebep değil midir?Bir plan, bir proje, batılı ülkelerin, ABD'nin İslam ülkelerindeki çıkarlarını korumak için, Müslümanları uysallaştırmak, ılımlı hale getirmek için geliştirilmiş ise, uygulamaya sokulmuş ise buna karşı olmak, hatta şiddetle karşı olmak Faruk Beşer'in de, Fethullah Gülen'in de, Aziz Karaca'nın da boynunun borcu değil midir? Vatan borcu, din borcu, namus borcu değil midir? O halde yıllardır neyi tartışıyoruz? O halde, böylesine hayati bir tesbit yaptıktan sonra; diyalog karşıtları şöyle, diyalog karşıtları böyle demeniz ne anlama geliyor?Diyorsunuz ki:"Ancak bizde diyaloga karşı olan dindarlar da, diyebiliriz ki, meseleyi anlayıp zararlı olduğunu sezdikleri için değil, biraz da bu işi filan hocaefendi götürüyor diye karşıdırlar. Çünkü, izleyebildiğim kadarıyla, Türkiye dışındaki İslam dünyasında sözünü ettiğimiz anlamdaki diyaloga karşı olan bir İslam alimine rastlamadım?"Senaryosunu sizin de ifade ettiğiniz gibi Vatikan'ın yazdığı, yönetmenliğini ve masraflarını ABD'nin üstlendiği bir filmin başrolünde Türkiye'de kimin oynadığı, diğer ülkelerde figüran bulup-bulamadıkları asla ve asla umurumuzda değil. Bu film, ülkede yaygın olarak gösterime girdiği zaman benim insanım, benim gençliğim yine sizin tesbitinizle ılımlı, ecnebi menfaatlerine uyumlu hale gelecek mi? Gelecek.Haçlı dünyasının ülkemizdeki sömürülerine eyvallah diyecek, ses çıkarmayacak, baş kaldırmayacak bir hale gelecek mi? Gelecek.Baş rolünde sözünü ettiğiniz Hocaefendi'nin oynadığı bu film yedi-sekiz yıllık gösteriminin ardından, en yakın arkadaşlarını; "Terörün kaynağı İslam coğrafyasıdır!..." çizgisine getirmiş midir? Getirmiştir.İstiklalimiz ve istikbalimiz açısından kısa zamanda böylesine dehşet verici neticeler doğuran bu ihanet projesine karşı çıkmak, yetmiş milyonun boynunu borcu değil midir? Bir ilim adamı, bir ilahiyat profesörü olarak öncelikle ve özellikle sizin namus borcunuz değil midir? Bu millet vergileriyle sizleri okuttu ki tehlikeleri önceden sezip haber veresiniz, uyarasınız.Şu satırlarınızın izahı var mı bir yerde:"Diyalogun bu safhasında dünyanın başına bela olan kötü gidişata dur deme şansı da yakalanabilir. Terörü, uyuşturucu kullanmayı, haksız gerekçelerle başka ülkelere saldırmayı onaylayacak hiçbir din yoktur. Dinlerin bu özelliğinden yararlanmak, bütün insanlığın hayrınadır. Diyalogdan beklenen de budur, ya da bu olmalıdır?"Bu cümlelerin bir ilahiyat profesörünün ağzından çıkmış olduğuna inanmak istemiyorum.Elli yıldır Filistinlilere soykırım uygulayan İsrail'in dini nedir acaba?Bosna'da, Kosova'da 200 bin Müslümanı katledip dozerlerle çukurlara gömen Sırpların dinleri neydi acaba?Hemen yanıbaşımızda üç yıldır Müslüman avına çıkmış olan, dikilen bir minareye, ayaktaki bir kubbeye asla tahammülü olmayan Amerika'nın, İngiliz'in dinleri nedir acaba?Teröre, uyuşturucuya ve haksız yere ülkelerin işgaline hiçbir din onay vermiyorsa bu katiller, bu caniler, bu ırz düşmanları nereden, kimden onay aldılar ki; dünyanın dört bir yanında Müslümanlara kan kusturuyorlar?Diyalog fitnesinin hiçbir zararı olmamış olsa bile, bir ilahiyatçıyı bu hale getirmiş olması başlı başına bir felaket değil midir?