Biatten sonra Hz. Hasan’ın konuşması
Biattan sonra Hz. Hasan, bir hutbe irad etti. Bu hutbenin bir bölümünde şunları söyledi
12.07.2023 08:32:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





"... Biattan sonra Hz. Hasan, bir hutbe irad etti. Bu hutbenin bir bölümünde şunları söyledi:
"... Biz, Allah'ın galip hizbiyiz. Peygamberin yakın akrabaları ve O'nun tertemiz Ehl-i Beyt'iyiz.
Resulüllah'ın ümmet arasındaki iki değerli emanetinden birisi ve içinde her şeyin açıklaması bulunan ve hiçbir taraftan bâtıla yer olmayan Kur'an'ın ikincisi biziz.
O halde Kur'an'ın tefsiri için bizden yardım alınması gerekir, çünkü Kur'an'ın tevili için biz zanlara yönelmeyiz.
Biz Kur'an'ın gerçeklerine yakînle ulaşırız. Bize itaat edin, çünkü bize itaat farzdır ve bize itaat Allah ve Resulü'ne itaat sayılmaktadır.
Allah buyurmuştur ki, "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin Resulü'ne ve sizden olan ulu'l emr'e (emir sahiplerine) itaat edin ve eğer bir şeyde ihtilaf edecek olursanız onu, Allaha ve Resulü'ne götürün."
Yine buyurmuştur ki, "Halbuki onu Resule ve içlerinden olan ulu'l emr'e götürselerdi, onların arasından o işin iç yüzünü anla-yanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi ve onlara gerçeği bildirirlerdi."
İmam hutbesine şöyle devam etti:
"Sakın şeytanın propagandalarını dinlemeyiniz. Çünkü o apaçık sizin düşmanınızdır. Aksi durumda şeytanın kendilerine, "bugün insanlardın hiçbiri size galip gelemez, ben sizin arkanızdayım" dediği, iki grup karşılaştığında da onlara sırt dönerek, "ben sizden beriyim ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Yakında mızrak ve kılıçlara yem, demirlere ve oklara hedef olacaksınız.
O gün artık ondan önce iman getirmeyenlerin veya imanlarında bir hayır kazanmayanların iman getirmesinin bir yararı olmaz" dediği dostlarından olursunuz."
Bazı kaynaklar olayları saptırmak suretiyle Hz. Hasan'ın birçok aday arasından sıyrılıp hilafet için ön plana çıktığını söylemektedir. Onlara göre Hz. Hasan'ın kendisini hilafete taşıyacak ciddi bir siyasi başarısı yoktur. Onu hilafete taşıyan nedenleri başka yerde aramak gerekir.
Bu yersiz iddialara verilecek ilk ve en güzel cevap Allah Resulü'nün Gadr-i Hum hutbesindeki şu ifadeleridir:
"... Benden sonra Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır."
"... Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıkl-i asğardır (daha küçük değerli emanet) ve Kur'an ise sıkl-i ekberdir (daha büyük değerli emanet).
Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir."
Bu ifadeler hiçbir yoruma ve izaha yer bırakmayacak kadar açıktır. Allah Resulü hutbesinde hilafetin ve imametin Hz. Ali evlatlarının hakkı olduğunu açıkça beyan ediyor.
Bütün bu ilahi gerçekler ortada iken bazı kaynaklarda Hz. Hasan'ın hilafeti hak edecek hiçbir vasfının bulunmadığı iddia edilebilmektedir.
O Hz. Hasan ki Peygamberin, abasının altına aldığı ve "Ehl-i Beyt'im" olarak vasfettiği dört kişiden biridir. Hz. Ha- san ki, Allah'ın "tertemiz ve günahsız" olduğunu beyan ettiği Ehl-i Beyt'in bir mensubudur.
Ümmü Seleme'den şöyle nakledilir: "Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister" ayeti inince Resulüllah birini; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in peşine gönderdi ve "Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir" buyurdu.
Bütün bunların ötesinde, Hz. Hasan bir devlet adamı ve lider olarak da üstün vasıflara sahip bir şahsiyetti. Hz. Ali'nin sağlığında gösterdiği siyasi başarıları daha önce ifade emiştik.
Bazıları Hz. Hasan'ın halife seçildiği güne kadar hayatıyla ilgili fazla bir bilgi olmadığını yazarlar ki bu doğru değildir.
Örneğin Zehebî'de şu ifadeleri görüyoruz: "Hz. Hasan'ın Peygamberin vefatından sonra halife seçilinceye kadar olan hayatıyla ilgili bilinenler Hz. Ömer divan teşkilatını kurduğu sırada, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i babalarının "farizasına" katarak, her birine beş bin dirhem hisse ayırdığı, bir diğer hadise de Hz. Osman'a baş kaldıranlara karşı, halifeyi savunmak için Hz. Osman'ın yanında ona yardım etmek için kalan şahısların arasında Hz. Hasan'ın isminin de yer aldığına dair haberlerdir."
Öte yandan, Hz. Hasan'ın tarihî bir şahsiyet olarak hiçbir başarıya imza atmamış olduğu da bir yalan ve iftiradır. Daha evvel Hz. Hasan'ın Cemel ve Sıffin hadiselerindeki diplomatik başarılarından, olayları yönlendirmedeki becerisinden bahsettik.
Hz. Hasan çok güçlü bir hatip, çağdaşlarının ve yaşıtlarının içinde eşi benzeri olmayan örnek bir şahsiyetti. Kûfe'de onu sevmeyen hemen hiç kimse yoktu. Bu sebeple herkes onun hilafetini gönülden kabullenmişti.
Amr b. İshak onun hakkında şöyle der: "Hasan b. Ali kadar konuşunca susmamasını temenni ettiğim bir kişi hiç olmadı. Onun ağzından kaba bir söz çıktığını hiç duymadım."
Ebu'l Esved Dueli ise onunla alakalı şunları söylüyor: "O, ger-çekten her türlü noksanlıktan arınmış yüce bir ahlaka sahipti. Zekasının parlaklığı, asaleti ve temiz karakteri bakımından katıksız saf Araplardan biri idi."
Abdullah b. Zübeyr'in İmam Hasan hakkında şunları söylediği-ni görüyoruz: "Heybeti ve derecesinin yüceliği bakımından kadınlar Hasan b. Ali gibi birini doğurmadı."
Muhammed b. İshak ise Hz. Hasan hakkında şunları yazar: "İmam Hasan'ın şeref bakımından Peygamberden sonra eriştiği dereceye hiç kimse erişememiştir."
Bunlar Hz. Hasan'la ilgili yaşıtlarının ve tarihçilerin ifadelerinden sadece bir kaçıdır. Böyle bir insanın hilafeti hak edecek herhangi bir vasfının olmadığı, adayların arasından sıyrılarak (ki bu adayların kimler olduğu da kaynaklarda zikredilmemiştir) halife olduğu gibi iddialar mesnetsiz, taraflı ve maksatlı ifadelerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
"... Biz, Allah'ın galip hizbiyiz. Peygamberin yakın akrabaları ve O'nun tertemiz Ehl-i Beyt'iyiz.
Resulüllah'ın ümmet arasındaki iki değerli emanetinden birisi ve içinde her şeyin açıklaması bulunan ve hiçbir taraftan bâtıla yer olmayan Kur'an'ın ikincisi biziz.
O halde Kur'an'ın tefsiri için bizden yardım alınması gerekir, çünkü Kur'an'ın tevili için biz zanlara yönelmeyiz.
Biz Kur'an'ın gerçeklerine yakînle ulaşırız. Bize itaat edin, çünkü bize itaat farzdır ve bize itaat Allah ve Resulü'ne itaat sayılmaktadır.
Allah buyurmuştur ki, "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin Resulü'ne ve sizden olan ulu'l emr'e (emir sahiplerine) itaat edin ve eğer bir şeyde ihtilaf edecek olursanız onu, Allaha ve Resulü'ne götürün."
Yine buyurmuştur ki, "Halbuki onu Resule ve içlerinden olan ulu'l emr'e götürselerdi, onların arasından o işin iç yüzünü anla-yanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi ve onlara gerçeği bildirirlerdi."
İmam hutbesine şöyle devam etti:
"Sakın şeytanın propagandalarını dinlemeyiniz. Çünkü o apaçık sizin düşmanınızdır. Aksi durumda şeytanın kendilerine, "bugün insanlardın hiçbiri size galip gelemez, ben sizin arkanızdayım" dediği, iki grup karşılaştığında da onlara sırt dönerek, "ben sizden beriyim ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Yakında mızrak ve kılıçlara yem, demirlere ve oklara hedef olacaksınız.
O gün artık ondan önce iman getirmeyenlerin veya imanlarında bir hayır kazanmayanların iman getirmesinin bir yararı olmaz" dediği dostlarından olursunuz."
Bazı kaynaklar olayları saptırmak suretiyle Hz. Hasan'ın birçok aday arasından sıyrılıp hilafet için ön plana çıktığını söylemektedir. Onlara göre Hz. Hasan'ın kendisini hilafete taşıyacak ciddi bir siyasi başarısı yoktur. Onu hilafete taşıyan nedenleri başka yerde aramak gerekir.
Bu yersiz iddialara verilecek ilk ve en güzel cevap Allah Resulü'nün Gadr-i Hum hutbesindeki şu ifadeleridir:
"... Benden sonra Ali Allah'ın emriyle sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar onun evlatlarından olan Benim neslimin hakkıdır."
"... Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıkl-i asğardır (daha küçük değerli emanet) ve Kur'an ise sıkl-i ekberdir (daha büyük değerli emanet).
Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında Allah'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir."
Bu ifadeler hiçbir yoruma ve izaha yer bırakmayacak kadar açıktır. Allah Resulü hutbesinde hilafetin ve imametin Hz. Ali evlatlarının hakkı olduğunu açıkça beyan ediyor.
Bütün bu ilahi gerçekler ortada iken bazı kaynaklarda Hz. Hasan'ın hilafeti hak edecek hiçbir vasfının bulunmadığı iddia edilebilmektedir.
O Hz. Hasan ki Peygamberin, abasının altına aldığı ve "Ehl-i Beyt'im" olarak vasfettiği dört kişiden biridir. Hz. Ha- san ki, Allah'ın "tertemiz ve günahsız" olduğunu beyan ettiği Ehl-i Beyt'in bir mensubudur.
Ümmü Seleme'den şöyle nakledilir: "Allah ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister" ayeti inince Resulüllah birini; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in peşine gönderdi ve "Bunlar Benim Ehl-i Beyt'imdir" buyurdu.
Bütün bunların ötesinde, Hz. Hasan bir devlet adamı ve lider olarak da üstün vasıflara sahip bir şahsiyetti. Hz. Ali'nin sağlığında gösterdiği siyasi başarıları daha önce ifade emiştik.
Bazıları Hz. Hasan'ın halife seçildiği güne kadar hayatıyla ilgili fazla bir bilgi olmadığını yazarlar ki bu doğru değildir.
Örneğin Zehebî'de şu ifadeleri görüyoruz: "Hz. Hasan'ın Peygamberin vefatından sonra halife seçilinceye kadar olan hayatıyla ilgili bilinenler Hz. Ömer divan teşkilatını kurduğu sırada, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i babalarının "farizasına" katarak, her birine beş bin dirhem hisse ayırdığı, bir diğer hadise de Hz. Osman'a baş kaldıranlara karşı, halifeyi savunmak için Hz. Osman'ın yanında ona yardım etmek için kalan şahısların arasında Hz. Hasan'ın isminin de yer aldığına dair haberlerdir."
Öte yandan, Hz. Hasan'ın tarihî bir şahsiyet olarak hiçbir başarıya imza atmamış olduğu da bir yalan ve iftiradır. Daha evvel Hz. Hasan'ın Cemel ve Sıffin hadiselerindeki diplomatik başarılarından, olayları yönlendirmedeki becerisinden bahsettik.
Hz. Hasan çok güçlü bir hatip, çağdaşlarının ve yaşıtlarının içinde eşi benzeri olmayan örnek bir şahsiyetti. Kûfe'de onu sevmeyen hemen hiç kimse yoktu. Bu sebeple herkes onun hilafetini gönülden kabullenmişti.
Amr b. İshak onun hakkında şöyle der: "Hasan b. Ali kadar konuşunca susmamasını temenni ettiğim bir kişi hiç olmadı. Onun ağzından kaba bir söz çıktığını hiç duymadım."
Ebu'l Esved Dueli ise onunla alakalı şunları söylüyor: "O, ger-çekten her türlü noksanlıktan arınmış yüce bir ahlaka sahipti. Zekasının parlaklığı, asaleti ve temiz karakteri bakımından katıksız saf Araplardan biri idi."
Abdullah b. Zübeyr'in İmam Hasan hakkında şunları söylediği-ni görüyoruz: "Heybeti ve derecesinin yüceliği bakımından kadınlar Hasan b. Ali gibi birini doğurmadı."
Muhammed b. İshak ise Hz. Hasan hakkında şunları yazar: "İmam Hasan'ın şeref bakımından Peygamberden sonra eriştiği dereceye hiç kimse erişememiştir."
Bunlar Hz. Hasan'la ilgili yaşıtlarının ve tarihçilerin ifadelerinden sadece bir kaçıdır. Böyle bir insanın hilafeti hak edecek herhangi bir vasfının olmadığı, adayların arasından sıyrılarak (ki bu adayların kimler olduğu da kaynaklarda zikredilmemiştir) halife olduğu gibi iddialar mesnetsiz, taraflı ve maksatlı ifadelerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.