Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bile artık AKP hükümetinin icraatlarına tahammülü kalmadı, olan-bitene müdahale ediyor.
Gül, R. T. Erdoğan’ın “demokratik krallık” uygulamalarına karşı, “durumdan vazife çıkarıyor.”
Ben demiyorum, Erdoğan söylüyor, diyor ki:
Kimin ne yapacağı bellidir.
Bir Başbakan olarak benim görevim bellidir,
Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev alanı bellidir.
Kimse de böyle bir gayretin içerisine girerek durumdan vazife çıkarmasın!
Erdoğan fena içerlemişti, bayramda patladı.
Hükümetin başı ben isem, dilediğimi yaparım, diyor Gül’e!
29 Ekim Cumhuriyet bayramı kutlaması için yollara düşen vatandaşa biber gazı da sıktırırım, tazyikli su da basarım, barikat da kurdurturum, engelli koşu da yaptırırım, gerektiği kadar da joplatırım, Gül dahil kimse icraatlarıma karışamaz, diyor.
Dediğini yapıyor Erdoğan!
AKP demokrasinin raconu bu…
Gül’e de, olan-biteni Çankaya tepesinden seyretmesini söylüyor, kimse durumdan vazife çıkartmasın, diyor.
Binlerce vatandaş, yani Cumhuriyet’in sahibi cumhur, yani halk, Cumhuriyet bayramını kutlamak istiyor, Anıtkabir’e, Ankara’ya akın ediyor.
Erdoğan, cumhur siz değilsiniz, biziz, diyor.
Kendinden başkasını cumhur kabul etmiyor.
“Terörize edilmiş grup diyor” Cumhuriyet için yürüyen halka…
AKP hükümeti, meğer ne kadar terör üretmiş ülkede!
Kendinden başkasının, dilediği gibi bir bayram kutlamasına imkan vermiyor hükümet.
Bayram bu… Kutlama!
Olsun… Bayram kutlamasını, hatta sokakta yürümeyi dahi ancak AKP standartlarına göre yaparsan, caiz!
Aksi halde biber gazı yutar, barikatların üzerinden joplarla engelli koşu yaparsın!
Türk milletinin, kendi eliyle işbaşına getirdiği AKP’nin biber soslu yeni Cumhuriyeti, herkese hayırlı olsun!
Demokratik krallık rejimin kutlu olsun AKP!
AKP hükümetinin, velev ki bayram kutlaması için bile olsa, sokaktaki en ufak bir kalabalığa tahammülü kalmamış; Arap baharıyla ürkütülmüş, ürküyorlar.
Bu panikle, idareyi, demokratik krallığa, baskıcı rejimlere doğru kaydırıyorlar!
Hükümet, illerde otobüslerin önünü kesebildiği kadar kestiriyor.
Olmadı, Ankara’ya girişi engelliyor.
Yetmedi, başkentin her tarafını barikatlarla örüyor. Biber gazı ve jopları hazırlıyor.
Bayram-mayram dinlemiyor; adım atana biber gazını basıyor, vatandaşın biber gazını hazmetmesini kolaylaştırmak için de jopla masaj yaptırıyor.
Ülkemizin sürüklendiği vaziyet bu:
Hükümet, Cumhuriyeti değil; “kendi yönetimi”ni, “demokratik krallığı” barikatlarla, biber gazıyla koruyor.
Ülkede bayram alanları, Kahire, Beyrut, Şam, Libya manzaraları arz ediyor.
Biber gazı basılmış bu dimdik ayakta cumhur tablosu, AKP’nin geleceği adına uyku kaçıracak işaretlerdir.
AKP’nin suyunu öyle veya böyle ısıtıyorlar.
Türk milleti, şayet demokratik yolla AKP’yi sandığa gömmez ise, AKP ile birlikte millet ve devletin de suyu ısıtılmış olacak!
Görünen köy kılavuz istemiyor.
Cumhurbaşkanı Gül bile, olan-bitene tahammül edemiyor.
Baş gösteriyor.
Müdahil oluyor.
Cumhuriyet bayramında “biber gazı basılmış cumhur”un önündeki AKP barikatlarını kaldırtarak, çok büyük bir lütufta bulunuyor!
“Biber gazlı Cumhuriyet”ten “çift başlı Cumhuriyet”e uzanan gelişmeleri Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Sever açıklıyor!
Cumhurbaşkanlığı makamının “noterlik makamı olmadığı”nı gösteriyor, ben de varım diyor Erdoğan’a…
Erdoğan’ın can damarı burası, tam da buradan kopuyor!
Dur diyor Gül’e… Ve sayıyor:
‘’Benim o barikatların kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir talimatımın olmadığı doğrudur. Ben böyle bir talimat vermedim. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Valime böyle bir talimat verdi mi vermedi mi, bu konudan da haberim yok… Bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Bundan sonra çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz. Eğer bu ülkede bir başkanlık sistemi arzu ediliyorsa ben bundan yanayım. Bir başkanlık sistemi gelir, o zaman bu adımları çok daha rahat atarız. Kimin ne yapacağı bellidir. Bir Başbakan olarak benim görevim bellidir, Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev alanı bellidir. Kimse de böyle bir gayretin içerisine girerek durumdan vazife çıkarmasın!”
Anlayacağınız, biber gazlı Cumhuriyette kayıkçı kavgası!
Erdoğan’ın ve hükümetin değirmenine su taşımaktan başka bir iş görmeyen muhalefetle elbirliği içinde, AKP’nin, Türk devleti ve Cumhuriyetini sürüklediği bu badireyi görmeyen bir milletin geleceği aydınlık olabilir mi?!
Millet, Prof. Dr. Haydar Baş’ı mumla arayacak!
Gül, R. T. Erdoğan’ın “demokratik krallık” uygulamalarına karşı, “durumdan vazife çıkarıyor.”
Ben demiyorum, Erdoğan söylüyor, diyor ki:
Kimin ne yapacağı bellidir.
Bir Başbakan olarak benim görevim bellidir,
Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev alanı bellidir.
Kimse de böyle bir gayretin içerisine girerek durumdan vazife çıkarmasın!
Erdoğan fena içerlemişti, bayramda patladı.
Hükümetin başı ben isem, dilediğimi yaparım, diyor Gül’e!
29 Ekim Cumhuriyet bayramı kutlaması için yollara düşen vatandaşa biber gazı da sıktırırım, tazyikli su da basarım, barikat da kurdurturum, engelli koşu da yaptırırım, gerektiği kadar da joplatırım, Gül dahil kimse icraatlarıma karışamaz, diyor.
Dediğini yapıyor Erdoğan!
AKP demokrasinin raconu bu…
Gül’e de, olan-biteni Çankaya tepesinden seyretmesini söylüyor, kimse durumdan vazife çıkartmasın, diyor.
Binlerce vatandaş, yani Cumhuriyet’in sahibi cumhur, yani halk, Cumhuriyet bayramını kutlamak istiyor, Anıtkabir’e, Ankara’ya akın ediyor.
Erdoğan, cumhur siz değilsiniz, biziz, diyor.
Kendinden başkasını cumhur kabul etmiyor.
“Terörize edilmiş grup diyor” Cumhuriyet için yürüyen halka…
AKP hükümeti, meğer ne kadar terör üretmiş ülkede!
Kendinden başkasının, dilediği gibi bir bayram kutlamasına imkan vermiyor hükümet.
Bayram bu… Kutlama!
Olsun… Bayram kutlamasını, hatta sokakta yürümeyi dahi ancak AKP standartlarına göre yaparsan, caiz!
Aksi halde biber gazı yutar, barikatların üzerinden joplarla engelli koşu yaparsın!
Türk milletinin, kendi eliyle işbaşına getirdiği AKP’nin biber soslu yeni Cumhuriyeti, herkese hayırlı olsun!
Demokratik krallık rejimin kutlu olsun AKP!
AKP hükümetinin, velev ki bayram kutlaması için bile olsa, sokaktaki en ufak bir kalabalığa tahammülü kalmamış; Arap baharıyla ürkütülmüş, ürküyorlar.
Bu panikle, idareyi, demokratik krallığa, baskıcı rejimlere doğru kaydırıyorlar!
Hükümet, illerde otobüslerin önünü kesebildiği kadar kestiriyor.
Olmadı, Ankara’ya girişi engelliyor.
Yetmedi, başkentin her tarafını barikatlarla örüyor. Biber gazı ve jopları hazırlıyor.
Bayram-mayram dinlemiyor; adım atana biber gazını basıyor, vatandaşın biber gazını hazmetmesini kolaylaştırmak için de jopla masaj yaptırıyor.
Ülkemizin sürüklendiği vaziyet bu:
Hükümet, Cumhuriyeti değil; “kendi yönetimi”ni, “demokratik krallığı” barikatlarla, biber gazıyla koruyor.
Ülkede bayram alanları, Kahire, Beyrut, Şam, Libya manzaraları arz ediyor.
Biber gazı basılmış bu dimdik ayakta cumhur tablosu, AKP’nin geleceği adına uyku kaçıracak işaretlerdir.
AKP’nin suyunu öyle veya böyle ısıtıyorlar.
Türk milleti, şayet demokratik yolla AKP’yi sandığa gömmez ise, AKP ile birlikte millet ve devletin de suyu ısıtılmış olacak!
Görünen köy kılavuz istemiyor.
Cumhurbaşkanı Gül bile, olan-bitene tahammül edemiyor.
Baş gösteriyor.
Müdahil oluyor.
Cumhuriyet bayramında “biber gazı basılmış cumhur”un önündeki AKP barikatlarını kaldırtarak, çok büyük bir lütufta bulunuyor!
“Biber gazlı Cumhuriyet”ten “çift başlı Cumhuriyet”e uzanan gelişmeleri Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanı Ahmet Sever açıklıyor!
Cumhurbaşkanlığı makamının “noterlik makamı olmadığı”nı gösteriyor, ben de varım diyor Erdoğan’a…
Erdoğan’ın can damarı burası, tam da buradan kopuyor!
Dur diyor Gül’e… Ve sayıyor:
‘’Benim o barikatların kaldırılmasıyla ilgili herhangi bir talimatımın olmadığı doğrudur. Ben böyle bir talimat vermedim. Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Valime böyle bir talimat verdi mi vermedi mi, bu konudan da haberim yok… Bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Bundan sonra çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz. Eğer bu ülkede bir başkanlık sistemi arzu ediliyorsa ben bundan yanayım. Bir başkanlık sistemi gelir, o zaman bu adımları çok daha rahat atarız. Kimin ne yapacağı bellidir. Bir Başbakan olarak benim görevim bellidir, Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev alanı bellidir. Kimse de böyle bir gayretin içerisine girerek durumdan vazife çıkarmasın!”
Anlayacağınız, biber gazlı Cumhuriyette kayıkçı kavgası!
Erdoğan’ın ve hükümetin değirmenine su taşımaktan başka bir iş görmeyen muhalefetle elbirliği içinde, AKP’nin, Türk devleti ve Cumhuriyetini sürüklediği bu badireyi görmeyen bir milletin geleceği aydınlık olabilir mi?!
Millet, Prof. Dr. Haydar Baş’ı mumla arayacak!
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019