Çare her zaman vardır. Çaresizlik ya çarenin ne olduğunu bilmemekten, ya da çareyi yanlış yerlerde aramaktan kaynaklanır. Dolayısıyla çaresizlik "varoluş" gerçeğine aykırıdır.
Ülkemizde ve dünyada çaresizliğin sözkonusu olması ise çarenin ne olduğunu bilmeyenlerle çareyi yanlış yerlerde arayanların suçu ve günahıdır. Bazılarının hala bu çaresizlikleri çare diye kabul veya zannetmesi de kendilerine çaresizlikten başka bir şey sunulmadığındandır.
Propagandanın da etkisiyle ölümlerden ölüm beğenircesine çaresizliklerden yine çaresizlik beğenmek durumunda kalan toplumlar her an yeni vaatlerle aldatılınca yeni bir şey düşünmeye vakitleri de olmaz.
Zaman zaman düşünmek zorunda kalan ve gerçekten düşünmeye başlasa dahi aldığı kültür ve terbiye dolayısıyla elde ettiği ölçüler yanlış olduğu için ne kadar ölçerse ölçsün, ne kadar tartarsa tartsın ve ne kadar biçerse biçsin netice hep yanlış çıkıyor.
Hal böyle olunca yani temelde ölçüler yanlış olunca hiç bir hesap tutmadığından toplumda sosyal dengeler altüst oluyor ve toplumların geleceği kapanın elinde kalıyor.
Şimdi hiç bir şahsı, kurumu ve toplumu muhatap almadan en yakınınızdan dünyanın en uzak noktalarına kadar bilebildiğiniz, duyabildiğiniz, görebildiğiniz ve medyadan takip edebildiğiniz kadarıyla yaşadıklarınızı, gördüklerinizi ve hatırlayabildiklerinizi bir bir düşünmeye, gözlerinizin önüne getirmeye çalışın.
Çocukları, yaşlıları, kadınları, erkekleri, fakirleri-zenginleri, okumuşları-okumamışları, işsizleri-çalışanları, kiracıları-mal sahiplerini, müşterileri-esnafı, sanatçıyı, memuru, sporcuyu, modacıyı, bürokratı, siyasetçiyi, bütün dünyadaki örnekleriyle hatırlamaya, tahlil etmeye çalışın...
Tip olarak, karakter olarak, moda tabiriyle "imaj" olarak nasıl bir imaj ortaya çıkıyor. Güven veren, umut veren, saygı duyulması gereken bir imaj veriyor mu?
Yoksa sadece kendini, kendi menfaatini, zevkini, keyfini ve ihtiraslarını düşünen ve bunun için nesi varsa satabilecek ve her ne var ise sadece kendisinin olması gerektiğine inanan, hiç bir ölçü, kanun, nizam, ahlak tanımaz ve bir türlü doymak bilmeyen aç ve muhteris bir tip mi karşımıza çıkıyor.
Ve haliyle hırçın, öfkeli, saldırgan ama bir müddet sonra yorgun, bitkin, sefil ve perişan bir tip mi...
Branşı ne olursa olsun, iktisatçılar, hukukçular, sosyologlar, psikologlar, siyaset bilimciler, tarihçiler, edebiyatçılar herkes başta kendilerini ve bütün dünyaya bir de bu netice penceresinden bakarlarsa en azından kendi elleriyle nereye geldiklerini ve kazdıkları koyunun içine nasıl düştüklerini görme fırsatı bulabilirler.
Bugün bu tahlile son derece ihtiyaç vardır. Bu manada "Ermeni soykırımı iddialarını red ve ulusal bağımsızlık" mitingi ve bu mitingde Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı konuşma en ince ayrıntılarına kadar büyük bir dikkat ve duyarlıkla incelenmeli ve alınması gereken mesajlar alınmalıdır.
Dini, milli, siyasi, hukuki, tarihi ve ekonomik konuların temelindeki yanlışlara dikkat çekerek sadece tenkit etmekle kalmayan Prof. Dr. Haydar Baş doğru olanı ve nasıl olması gerektiğini ortaya koyarak her konuda milli bir çözüm politikaları sunmuş oldu.
Bu mitingde yanlışların tespitinin yanında doğruların da tespiti yapılmış ve çok önemlisi o doğrunun adresi de gösterilmiştir.
Artık çare ve çarenin adresi bellidir. Sizi çaresiz bırakanlar olsa bile her zaman elinizden tutan ve çareyi avucunuzun içine koyanlar da vardır. Yeter ki siz de o eli arayın.
Ülkemizde ve dünyada çaresizliğin sözkonusu olması ise çarenin ne olduğunu bilmeyenlerle çareyi yanlış yerlerde arayanların suçu ve günahıdır. Bazılarının hala bu çaresizlikleri çare diye kabul veya zannetmesi de kendilerine çaresizlikten başka bir şey sunulmadığındandır.
Propagandanın da etkisiyle ölümlerden ölüm beğenircesine çaresizliklerden yine çaresizlik beğenmek durumunda kalan toplumlar her an yeni vaatlerle aldatılınca yeni bir şey düşünmeye vakitleri de olmaz.
Zaman zaman düşünmek zorunda kalan ve gerçekten düşünmeye başlasa dahi aldığı kültür ve terbiye dolayısıyla elde ettiği ölçüler yanlış olduğu için ne kadar ölçerse ölçsün, ne kadar tartarsa tartsın ve ne kadar biçerse biçsin netice hep yanlış çıkıyor.
Hal böyle olunca yani temelde ölçüler yanlış olunca hiç bir hesap tutmadığından toplumda sosyal dengeler altüst oluyor ve toplumların geleceği kapanın elinde kalıyor.
Şimdi hiç bir şahsı, kurumu ve toplumu muhatap almadan en yakınınızdan dünyanın en uzak noktalarına kadar bilebildiğiniz, duyabildiğiniz, görebildiğiniz ve medyadan takip edebildiğiniz kadarıyla yaşadıklarınızı, gördüklerinizi ve hatırlayabildiklerinizi bir bir düşünmeye, gözlerinizin önüne getirmeye çalışın.
Çocukları, yaşlıları, kadınları, erkekleri, fakirleri-zenginleri, okumuşları-okumamışları, işsizleri-çalışanları, kiracıları-mal sahiplerini, müşterileri-esnafı, sanatçıyı, memuru, sporcuyu, modacıyı, bürokratı, siyasetçiyi, bütün dünyadaki örnekleriyle hatırlamaya, tahlil etmeye çalışın...
Tip olarak, karakter olarak, moda tabiriyle "imaj" olarak nasıl bir imaj ortaya çıkıyor. Güven veren, umut veren, saygı duyulması gereken bir imaj veriyor mu?
Yoksa sadece kendini, kendi menfaatini, zevkini, keyfini ve ihtiraslarını düşünen ve bunun için nesi varsa satabilecek ve her ne var ise sadece kendisinin olması gerektiğine inanan, hiç bir ölçü, kanun, nizam, ahlak tanımaz ve bir türlü doymak bilmeyen aç ve muhteris bir tip mi karşımıza çıkıyor.
Ve haliyle hırçın, öfkeli, saldırgan ama bir müddet sonra yorgun, bitkin, sefil ve perişan bir tip mi...
Branşı ne olursa olsun, iktisatçılar, hukukçular, sosyologlar, psikologlar, siyaset bilimciler, tarihçiler, edebiyatçılar herkes başta kendilerini ve bütün dünyaya bir de bu netice penceresinden bakarlarsa en azından kendi elleriyle nereye geldiklerini ve kazdıkları koyunun içine nasıl düştüklerini görme fırsatı bulabilirler.
Bugün bu tahlile son derece ihtiyaç vardır. Bu manada "Ermeni soykırımı iddialarını red ve ulusal bağımsızlık" mitingi ve bu mitingde Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı konuşma en ince ayrıntılarına kadar büyük bir dikkat ve duyarlıkla incelenmeli ve alınması gereken mesajlar alınmalıdır.
Dini, milli, siyasi, hukuki, tarihi ve ekonomik konuların temelindeki yanlışlara dikkat çekerek sadece tenkit etmekle kalmayan Prof. Dr. Haydar Baş doğru olanı ve nasıl olması gerektiğini ortaya koyarak her konuda milli bir çözüm politikaları sunmuş oldu.
Bu mitingde yanlışların tespitinin yanında doğruların da tespiti yapılmış ve çok önemlisi o doğrunun adresi de gösterilmiştir.
Artık çare ve çarenin adresi bellidir. Sizi çaresiz bırakanlar olsa bile her zaman elinizden tutan ve çareyi avucunuzun içine koyanlar da vardır. Yeter ki siz de o eli arayın.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010