Doğu Akdeniz'deki enerji savaşı gündemde iken, şimdilerde bir başka denizde güç mücadelesinin ayak sesleri duyuluyor. Dikkatler Doğu Akdeniz üzerine yoğunlaşmışken, Karadeniz de gündeme oturuverdi… Neden? Kanal İstanbul ile yatıp kalkıyoruz. Konu çeşitli boyutlarıyla tartışılıyor ve çevre hukuku yani ekolojik açıdan ciddi sorunları davet edeceği bilimsel açıdan ortaya konulma süreci yaşanıyorken, bir başka devasa boyut, işin Karadeniz'deki güç mücadelesini nasıl etkileyeceği sorunudur.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi'yle bir denge ve istikrar adasına dönüşen, barış ve güvenliğin hüküm sürdüğü, ekonomik ve ticari faaliyetlerin sorunsuz yürütüldüğü, Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) belirlenmiş, deniz komşu sınırları çizilmiş, dünyada yabancı savaş gemilerinin serbestçe gezemediği tek deniz olan Karadeniz, son yıllarda küresel bir rekabet çatışmasının girdabına sürükleniyor. Soğuk Savaşın en sıcak günlerinde bile çatışma ortamından uzak kalmayı başaran bölgede, gerek NATO'nun gerek Avrupa'nın girişim ve refleksleri nedeniyle giderek gelişen bir silahlanma zemini oluşuyor. Rekabet ve hâkimiyet mücadelesinin çok boyutlu hale geldiği Karadeniz'de bölgenin risk taşıyan özellikleri ile tehdit ve güvenlik algılamaları da her geçen gün değişiyor.
Karadeniz her ne kadar dünya denizlerinin yalnızca 10 binde 13'ü büyüklüğünde bir iç deniz olsa da, Avrupa ve Asya'daki akarsu havzalarında bulunana 21 ülkeden toplam 2 milyon 300 bin kilometrekarelik geniş bir bölgenin tüm etkilerini bünyesinde barındırıyor.
Dünyanın bütün okyanuslarına hâkim olan Amerikan Donanması, 1936'da imzaladığımız Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin kıyıdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalar nedeniyle, dünyada bir tek Karadeniz'de rahatça dolaşamıyor. Bu sıkışmışlık, hem ABD'nin giderek daha radikal ve geri dönüşü olmayan adımlar atmasına hem de Karadeniz'de sıkışmayı asla göze alamayacak olan Rusların sert önlemler almasına neden oluyor.
ABD'nin jeopolitik hırslarından en çok etkilenen bölgelerden biri Karadeniz. 11 Eylül sonrası terörle mücadele konseptinde değişikliğe giden ABD, önce Akdeniz'de başlatılan "Etkin Çaba Harekâtı"nı Karadeniz'e genişletmeye çalıştı. Ardından 2004 yılında Romanya ve Bulgaristan'ı NATO'ya alarak, bölgedeki gerginliğin fitilini ateşledi. 2008'deki Osetya krizi ve Rusya'nın 2014'de Kırım'ı ilhakı, bölgede değişen dengelerin ve yükselen gerginliğin en somut göstergesi oldu. ABD'nin Gürcistan ve Ukrayna'daki hamlelerine karşı Rusların net cevap vermesi, NATO'nun vites yükseltmesini de tetikledi. 2018 Şubatında toplanan NATO Savunma Bakanları, İttifak'ın Karadeniz'deki askeri varlığını güçlendirmeye yönelik yeni bir tedbir paketi hazırladı. 11-12 Temmuz'daki Brüksel Zirvesi'nde de, NATO'nun Karadeniz'deki askeri varlığını artırması kararı alındı.
Yetmedi, ABD ve sahadaki oyuncusu NATO, Kanal İstanbul Projesi ile Karadeniz'deki güç mücadelesinin ABD yararına yol alması için Montrö Boğazlar Sözleşmesi engelini ortadan kaldırmayı amaçladı. Son durum bir NATO imalatıdır.
Boğazlardaki hâkimiyetimizi, huzurumuzu ve dengemizi yok yere bozmanın ne alemi var!..