Bir varmış bir yokmuş… Bizler de biz varız, bir yokuz. Anneannem felç (evlerden ırak) geçirdikten sonra onun bazı ihtiyaçlarını gidermek, sağlamak evlatlarına ve torunlarına düşmüştü. Kadıncağız o haliyle hala Kur’an okuyayım, namaz kılayım, tesbih çekeyim diyerek azmediyor, rahatsızlığına adeta meydan okuyordu. Rahatsızlığı onu engelledikçe, o içinden ilhamlar alıyor, ye’se kapılmıyordu. Ben bu güzel olgunun daha şimdilerde farkına varabiliyorum ve anneannemi geç de olsa gönülden tebrik ediyorum, mekanı cennet olsun.
İnsanoğlu neden bazı şeyleri çok geç anlıyor, idrak ediyor ya da anlamıyor, körleri ve sağırları oynuyor. Vallahi bir şeyleri anlamak için kırklı yaşlara gelmemiz mi gerekiyor? Mesela bu dünyaya gitmek için geldik diyoruz ama hala malımızı yığıyoruz, bazen birbirimize merhametimiz o kadar azalıyor ki, hal bu ki belki aynı evde yaşıyoruz, gözümüzü kapatıp ağzımızla öyle çirkin sözler sarf ediyoruz ki, Kiramen Katibin melekleri bunlardan utanıyor olmalı bizim yerimize. Neden böyle? Çünkü o bizim azgın nefsimiz bir gün öleceğine, toprağın altına gireceğine kesinlikle inanmıyor. İnansaydı içinde biraz merhamet olurdu, bugün elindeki ile ne hayır yapsam diye düşünürdü.
İnsan bir gün öleceğine inansaydı en yakınındaki insanların kalbini kırmazdı. Hepimiz birbirimizin misafiri değil miyiz? Kimin önce gideceğini biliyor muyuz? Bizde merhamet eksikliği var, merhamet o kadar geniş anlamlı bir kelime ki, onu besleyince ondan güzel huylar, alışkanlıklar meydana gelir. İnsan kendine şaşar bile.
Ben bu yazdıklarıma bir cevap niteliğinde bir paragrafla karşılaştım, şimdi onu okuyalım isterseniz; “Kamil insanı diğerlerinden ayıran farklardan birisi de şudur ki, halk birbirini şu an ki tavırlarına göre değerlendirir, kamil insanlar ise insanları gelecekleri konuma göre değerlendirirler. Yine insanlardan kabiliyet sınırlarından fazlasını istemek Allah’ın takdirine ters düşmek olur. Hatta Allah’ın beklediğinden fazlasını insanlardan istemek, hem kendimizi bilmeden Hakk’ın yerine koymaktır, hem de karşımızdaki insana zulümdür… Her insan için Allah’ın biçtiği bir güzellik var. Biz bunu görebilir ve insanlara aksettirirsek kısa zamanda insanların kendi değerlerinin farkına varması söz konusu olur. Kendini tanıyan da Rabbini tanır ve insanların Allah’ın layık gördüğü üstün konuma ulaşmasına yardımcı olmak en yüce bir ibadet olsa gerektir.” (İslam ve Mevlana, Prof. Dr. Haydar Baş, s. 234,235,236).
Doğru söze ne denir?
İnsanoğlu neden bazı şeyleri çok geç anlıyor, idrak ediyor ya da anlamıyor, körleri ve sağırları oynuyor. Vallahi bir şeyleri anlamak için kırklı yaşlara gelmemiz mi gerekiyor? Mesela bu dünyaya gitmek için geldik diyoruz ama hala malımızı yığıyoruz, bazen birbirimize merhametimiz o kadar azalıyor ki, hal bu ki belki aynı evde yaşıyoruz, gözümüzü kapatıp ağzımızla öyle çirkin sözler sarf ediyoruz ki, Kiramen Katibin melekleri bunlardan utanıyor olmalı bizim yerimize. Neden böyle? Çünkü o bizim azgın nefsimiz bir gün öleceğine, toprağın altına gireceğine kesinlikle inanmıyor. İnansaydı içinde biraz merhamet olurdu, bugün elindeki ile ne hayır yapsam diye düşünürdü.
İnsan bir gün öleceğine inansaydı en yakınındaki insanların kalbini kırmazdı. Hepimiz birbirimizin misafiri değil miyiz? Kimin önce gideceğini biliyor muyuz? Bizde merhamet eksikliği var, merhamet o kadar geniş anlamlı bir kelime ki, onu besleyince ondan güzel huylar, alışkanlıklar meydana gelir. İnsan kendine şaşar bile.
Ben bu yazdıklarıma bir cevap niteliğinde bir paragrafla karşılaştım, şimdi onu okuyalım isterseniz; “Kamil insanı diğerlerinden ayıran farklardan birisi de şudur ki, halk birbirini şu an ki tavırlarına göre değerlendirir, kamil insanlar ise insanları gelecekleri konuma göre değerlendirirler. Yine insanlardan kabiliyet sınırlarından fazlasını istemek Allah’ın takdirine ters düşmek olur. Hatta Allah’ın beklediğinden fazlasını insanlardan istemek, hem kendimizi bilmeden Hakk’ın yerine koymaktır, hem de karşımızdaki insana zulümdür… Her insan için Allah’ın biçtiği bir güzellik var. Biz bunu görebilir ve insanlara aksettirirsek kısa zamanda insanların kendi değerlerinin farkına varması söz konusu olur. Kendini tanıyan da Rabbini tanır ve insanların Allah’ın layık gördüğü üstün konuma ulaşmasına yardımcı olmak en yüce bir ibadet olsa gerektir.” (İslam ve Mevlana, Prof. Dr. Haydar Baş, s. 234,235,236).
Doğru söze ne denir?
Kevser Doyurum / diğer yazıları
- İrfan sofrası / 24.10.2023
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022