Ne yazayım derken bir taraftan da haberleri izliyorum. Adalet Bakanı Sayın Türk: "AB çifte standart uyguluyor" diyor. Ne yazayımdan vazgeçtim. Ne desem diye düşünmeye başladım. Günaydın mı desem, geçmiş olsun mu desem. Buna da şükür mü desem. Bilmiyorum.
Biz yıllardan beri bunu söyleye söyleye bir hâl olduk. Askerî erkanın son zamanlarda bu konudaki endişelerinin arttığını bizzat en üst kademedekiler açık açık söylüyorlar.
Siyasîler ve bilhassa hükümettekilerin bugüne kadar batıyı bir türlü memnun edemedikleri ve her defasında yine batılılar tarafından tersyüz edildikleri de malum.
Ve bugün gelinen noktada batı bütün düşünce ve emellerini de doğrudan telaffuz ettiğine göre bu körükörüne batılılaşmayı kim nasıl izah edecek.
Atatürk'ün "muasır medeniyet seviyesine ulaşmak" sözünü sadece ve her şeye rağmen "batılılaşmak" gibi anlamayı kim nasıl değerlendirecek?
Batılı dostlarımız "Şark meselesi" projesi çerçevesinde her an yeni bir çifte standart sergilerken, Genelkurmay Başkanı Sayın Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dediği gibi "Batı hiçbir millî meselede yanımızda yer alamadı" gerçeği de ortada iken Prof. Dr. Haydar Baş; Batı dünyasının ülkemiz üzerindeki hesaplarını bir bir gözler önüne sererken "batan geminin malları" misali ülkeyi batıya peşkeş çekmeyi kim nasıl açıklayacak?
Biz batılılarla görüşülmesin, konuşulmasın, işbirliğine gidilmesin, ticaret yapılmasın demiyoruz. Ama biz her ne hikmetse batıyla olan ilişkilerimizde hep kaybeden, hep suçlanan, hep horlanan ve hep mahkûm edilen biz oluyoruz. Biz bu yalanlara, bu iftiralara, bu suçlamalara rağmen ve batılıları doğrularcasına, onları esas kabul edercesine tahrip edilen politikaları anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yoksa küçülen dünyada sadece batılılarla değil, ülke menfaatine olduktan sonra dünyanın en ücra köşelerinde bile herkesle konuşmaya, görüşmeye, alış-verişe, iş ve güç birliğine hazırız. Tek bir şart, "Önce bu ülkenin ve bu milletin millî menfaatleri gelir."
Bu cümleden olarak "Yeniden Kuvay-ı Milliye" hareketini ve onun mimarı Prof. Dr. Haydar Baş'ı çok iyi takip etmek ve anlamak gerekir.
Bugün İzmir'de Bağımsız Türkiye Partisi'nin katılım ve tanıtım gecesinde bir konuşma yapacak olan Prof. Dr. Haydar Baş bu hususta çok ciddi mesajlar verecek. Trabzon, Bursa ve Gaziantep'te yaptığı konuşmalarla ülkenin meselelerine olan derin vukufiyetini İzmir'de de hep beraber göreceğiz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın mesajlarında ülkenin siyasî bağımsızlığından ekonomik bağımsızlığına her konudaki millî politikasını ve millî çözüm yollarını büyük bir heyecanla takip edenler kendi içlerinden bir lidere kavuşmanın, onunla tanışmanın, onunla bir ve beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorlar.
Evet bugün İzmir'deyiz. Ve bütün İzmirlilerle "Önce Bağımsız Türkiye" diyeceğiz.
Biz yıllardan beri bunu söyleye söyleye bir hâl olduk. Askerî erkanın son zamanlarda bu konudaki endişelerinin arttığını bizzat en üst kademedekiler açık açık söylüyorlar.
Siyasîler ve bilhassa hükümettekilerin bugüne kadar batıyı bir türlü memnun edemedikleri ve her defasında yine batılılar tarafından tersyüz edildikleri de malum.
Ve bugün gelinen noktada batı bütün düşünce ve emellerini de doğrudan telaffuz ettiğine göre bu körükörüne batılılaşmayı kim nasıl izah edecek.
Atatürk'ün "muasır medeniyet seviyesine ulaşmak" sözünü sadece ve her şeye rağmen "batılılaşmak" gibi anlamayı kim nasıl değerlendirecek?
Batılı dostlarımız "Şark meselesi" projesi çerçevesinde her an yeni bir çifte standart sergilerken, Genelkurmay Başkanı Sayın Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun dediği gibi "Batı hiçbir millî meselede yanımızda yer alamadı" gerçeği de ortada iken Prof. Dr. Haydar Baş; Batı dünyasının ülkemiz üzerindeki hesaplarını bir bir gözler önüne sererken "batan geminin malları" misali ülkeyi batıya peşkeş çekmeyi kim nasıl açıklayacak?
Biz batılılarla görüşülmesin, konuşulmasın, işbirliğine gidilmesin, ticaret yapılmasın demiyoruz. Ama biz her ne hikmetse batıyla olan ilişkilerimizde hep kaybeden, hep suçlanan, hep horlanan ve hep mahkûm edilen biz oluyoruz. Biz bu yalanlara, bu iftiralara, bu suçlamalara rağmen ve batılıları doğrularcasına, onları esas kabul edercesine tahrip edilen politikaları anlamakta güçlük çekiyoruz.
Yoksa küçülen dünyada sadece batılılarla değil, ülke menfaatine olduktan sonra dünyanın en ücra köşelerinde bile herkesle konuşmaya, görüşmeye, alış-verişe, iş ve güç birliğine hazırız. Tek bir şart, "Önce bu ülkenin ve bu milletin millî menfaatleri gelir."
Bu cümleden olarak "Yeniden Kuvay-ı Milliye" hareketini ve onun mimarı Prof. Dr. Haydar Baş'ı çok iyi takip etmek ve anlamak gerekir.
Bugün İzmir'de Bağımsız Türkiye Partisi'nin katılım ve tanıtım gecesinde bir konuşma yapacak olan Prof. Dr. Haydar Baş bu hususta çok ciddi mesajlar verecek. Trabzon, Bursa ve Gaziantep'te yaptığı konuşmalarla ülkenin meselelerine olan derin vukufiyetini İzmir'de de hep beraber göreceğiz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın mesajlarında ülkenin siyasî bağımsızlığından ekonomik bağımsızlığına her konudaki millî politikasını ve millî çözüm yollarını büyük bir heyecanla takip edenler kendi içlerinden bir lidere kavuşmanın, onunla tanışmanın, onunla bir ve beraber olmanın haklı gururunu yaşıyorlar.
Evet bugün İzmir'deyiz. Ve bütün İzmirlilerle "Önce Bağımsız Türkiye" diyeceğiz.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010