Birleşmiş Milletler (BM) 73. Genel Kurulu 25 Eylül Salı günü toplandı. Devlet ve hükûmet başkanlarının söz aldığı Genel Kurul'da Cumhurbaşkanı Erdoğan da 25 dakika süren bir konuşma yaptı. BM'in giderek işlevini ve etkinliğini kaybettiğini ifade ederek söze başladı. Sığınmacılardan FETÖ'ye, terör örgütlerine, küresel ve bölgesel barışa kadar çeşitli sorunlara değindi,
Biz de şu soruyu soralım: Türkiye, Birleşmiş Milletler'de hak ettiği yerde mi?
Türkiye, stratejik konumu açısından dünyanın sancılı bölgelerinin kesişme noktasındadır. Önceki gün BM'de yaptığı traji-komik konuşmasında Trump'ın hedefindeki ülke doğrudan İran'dı. Gerek İran gerekse Suriye ve Irak BM'in gündemindedir. Ve Türkiye bu ülkelerle komşudur. Gurur ve kibir ehli Trump tehditler savurarak yaptığı konuşmasında, mülteci konusunda 4 Milyon sığınmacıya kapılarını açan Türkiye'nin adını dahi anmamış, Ürdün'den bahsetmiştir sadece.
ABD'nin sultasında görünen BM bugüne kadar Türkiye'nin hangi uluslararası sorununda yardımcı olmuştur?
Oysa, BM kurulurken amacı İkinci Dünya Savaşı'ndan acı içinde çıkmış devletlerin arasında barış ve güvenliği sağlamaktı.
Kendisine yüklenen tüm idealist anlam ve beklentilere bugün cevap veremez durumda olan BM için nasıl bir çözüm derde deva olur?
Öncelikle iş üyelere düşüyor. BM üyesi devletler çözüm için istekli olmalılar. Çünkü, BM kendisini oluşturan üyelerinin yapılarından ve iradelerinden bağımsız değildir.
Gelelim asıl meseleye...
BM, yapısal ve işlevsel açıdan 1945'ten beri değişmedi, oysa soğuk savaşın sona ermesinden bu yana uluslararası toplumda güç dengeleri önemli ölçüde değişti. BM 2. Dünya Savaşı'nın sonunda kurulurken "galiplerin örgütü" idi. Bu çıkış noktası, beş "düvel-i muazzama"nın, (ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Sovyetler Birliği -şimdiki adı Rusya-) örgütün başlıca karar organı olan Güvenlik Konseyi'nde veto hakkıyla donatılmasını beraberinde getirdi. Bu Konsey'in BM üyelerine hesap verme durumu da yok. "Astığım astık, kestiğim kestik" misali hak hukuk, adalet nafile, ara ki bulasın.
Bugün BM'in rolü insan haklarına ilişkin evrensel normların geliştirilmesi ve koruma mekanizmalarının kurulmasından, insancıl yardım, ekonomik gelişme ve çevreye kadar çok geniş bir alana yayıldı. Yayılmasına yayıldı ama örgütün yapısında ve yönetiminde reform yapılmaz ve Güvenlik Konseyi demokratik ve hesap verici niteliğe kavuşturulmaz ise, kendisinden beklenen sonuç alınamaz.
Nitekim BM'in özellikle şu üç alanda başarısızlığı tescillenmiş durumdadır:
1- Barış ve güvenliğin korunması,
2- Silahsızlanma,
3- Sanayileşmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki uçurumun giderilmesi.
Gerçek anlamda ekonomik, siyasi ve askeri gücü bulunmayan örgütün bu başarısızlıkları şaşırtıcı değil.
Bütün bu olumsuzluklar sonucu, uluslararası hukukun ölçütü hak ve adalet yerine, güçlü olanın "haklı" çıktığı bir uygulama hüküm sürmektedir.
Ya diplomasi?.. Hukukun tanınmadığı bir ortamda, BM diplomasisi de etkisizleşmiştir.
BM Genel Kurul toplantısında ABD Başkanı Trump, örgütün yargı organı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımadığını haykırarak hukuka meydan okuyabilmiştir.
Muhterem validenizi kadı öpmüşse; kimi kime dava edeceksiniz, düşünün gayri…