Bizler İkinci Dünya Savaşı döneminin çocuklarıyız. Yoksulluğun, kıtlığın içinden filizlenip çıkmışız ülkemize. Annemizin helal sütünden başka gıdamız yokmuş bizi besleyecek. O dönemde bir de keçi sütü içirirlermiş bizlere.
Ben üç-dört yaşlarında iken TC Devleti çok partili hayata geçmiş. Demokrasiyi halkımıza tattırmak, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu yaşatmak için seçmişiz çok partili hayatı. Düşünebiliyor musunuz benim kuşak üç darbe, birkaç darbe girişimini yaşamıştır. Partilerin kurulduğu, partilerin kapatıldığı siyasal hayatın canlı tanıklarıyız da.
Kusura bakmayın da hiçbir siyasal iktidarlar ve darbeler dönemlerinde bile ben, devleti bu siyasi iktidarın hırpaladığı kadarını yaşamadım. En küçük birimden en üst birime kadar devletin işgal edildiğini duymadım.
Hukuk, hukukun temsilcisi hâkim vatandaşın yargısal güvencesiydi. "Olmazsa hakkımı mahkemede ararım." diyecek kadar emindik yargıdan. Biliyorduk ki zengininden en fakir vatandaşa kadar herkes hukuk karşısında eşittir. Bir hâkimin hukuksuz olarak kişilere ceza vermediği gibi hiçbir kişiyi keyfi olarak da suçsuz sayamazdı.
Göze kulağa hitap eden araçları hepimiz izledik. Ayakkabı kutusundaki paraları, gençlerin yatak odalarında düşünemeyeceğimiz kadar dövizlerin varlığını gördük. Keşke bunlar yalan olsa, keşke TC Bakanlarının çocukları yüz kızartıcı suçu işlememiş olsalar inanınız babaları kadar sevinirim.
Söylenti bu ya: Temel her sene Hacca gidermiş. Farzı yerine getirmek için gidene kim saygı duymaz ki? O zamanlar büyük otobüs Firmaları ile giderlerdi Hacca. Dönüşte sınırda kontrolden geçirilirken Temel'in belindeki kuşağa sardığı altınları yakalamışlar. Temel pişkin pişkin etrafına bakınmış ve:
"Bu altınları benim belime kim sardı" demiş. Şimdi de bakan çocuklarının evlerinde bulunan paraları Temel gibi karşısındaki toplumu enayi sanarak "Bunları benim yatak odama kimler koydu?" derlerse şaşmayalım.
Rüşvet mi dersiniz, nüfuzu olumsuzluklarda kullanma mı dersiniz bilemem ama o gençler toplum nazarında suçludurlar. Ama tutuklulukları kaldırıldı. Dışarı salıverildiler.
Bizler yargıçların karşılarına gelen suçluları hassas terazide tarttıklarını biliriz. Eskiden beri gelen güzel bir sözümüz vardır:"Şeriatın kestiği parmak acımaz" diye. Öyle ya suçlu suçunu çekmek zorundadır. Bu ülkede iki baklava dilimini aç olduğu için veya canı çok çektiği için çalan çocuklarımızı sekiz-on yıla mahkûm ediyoruz ama ayakkabı kutularında saklanan milyonlarca doları iç edenler, serbest bırakılıyorlarsa hangimizin yargıya, yargıca güveni kalır?
Bizleri, doktorun raporuna, mühendisin kazığına, öğretmenin notuna, yargıcın kararına güven duyulmalıdır, inancıyla büyüttüler ve şimdiye kadar da o inançla yaşadık. Elbette ki yürekli ve kılı kırk yaran hâkimlerimiz vardır. Hukukun üstünlüğünü içine sindiren dürüst yargıçlarımız, savcılarımız vardır. Sayın hâkim Beyin kararının doğruluğunu, yanlışlığını hukukçular birkaç gündür tartışıyorlar. Sayın Savcı tutukluluklarının devamını önerirken yetkisini kullanarak ve "Şüphelilere atılı suç vasıflarının şüpheliler lehine değişme ihtimalinin olduğu" gerekçe gösterilmiştir. Ben hukukçu değilim. Ben eğitimciyim. Onun için yargıcın hukuksal kararını eleştirme yetkisine de sahip değilim Umarım Sayın Yargıç doğru karar vermiştir.
Unutmayalım ki, "Mahkeme kadıya mülk değildir."
Ben üç-dört yaşlarında iken TC Devleti çok partili hayata geçmiş. Demokrasiyi halkımıza tattırmak, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu yaşatmak için seçmişiz çok partili hayatı. Düşünebiliyor musunuz benim kuşak üç darbe, birkaç darbe girişimini yaşamıştır. Partilerin kurulduğu, partilerin kapatıldığı siyasal hayatın canlı tanıklarıyız da.
Kusura bakmayın da hiçbir siyasal iktidarlar ve darbeler dönemlerinde bile ben, devleti bu siyasi iktidarın hırpaladığı kadarını yaşamadım. En küçük birimden en üst birime kadar devletin işgal edildiğini duymadım.
Hukuk, hukukun temsilcisi hâkim vatandaşın yargısal güvencesiydi. "Olmazsa hakkımı mahkemede ararım." diyecek kadar emindik yargıdan. Biliyorduk ki zengininden en fakir vatandaşa kadar herkes hukuk karşısında eşittir. Bir hâkimin hukuksuz olarak kişilere ceza vermediği gibi hiçbir kişiyi keyfi olarak da suçsuz sayamazdı.
Göze kulağa hitap eden araçları hepimiz izledik. Ayakkabı kutusundaki paraları, gençlerin yatak odalarında düşünemeyeceğimiz kadar dövizlerin varlığını gördük. Keşke bunlar yalan olsa, keşke TC Bakanlarının çocukları yüz kızartıcı suçu işlememiş olsalar inanınız babaları kadar sevinirim.
Söylenti bu ya: Temel her sene Hacca gidermiş. Farzı yerine getirmek için gidene kim saygı duymaz ki? O zamanlar büyük otobüs Firmaları ile giderlerdi Hacca. Dönüşte sınırda kontrolden geçirilirken Temel'in belindeki kuşağa sardığı altınları yakalamışlar. Temel pişkin pişkin etrafına bakınmış ve:
"Bu altınları benim belime kim sardı" demiş. Şimdi de bakan çocuklarının evlerinde bulunan paraları Temel gibi karşısındaki toplumu enayi sanarak "Bunları benim yatak odama kimler koydu?" derlerse şaşmayalım.
Rüşvet mi dersiniz, nüfuzu olumsuzluklarda kullanma mı dersiniz bilemem ama o gençler toplum nazarında suçludurlar. Ama tutuklulukları kaldırıldı. Dışarı salıverildiler.
Bizler yargıçların karşılarına gelen suçluları hassas terazide tarttıklarını biliriz. Eskiden beri gelen güzel bir sözümüz vardır:"Şeriatın kestiği parmak acımaz" diye. Öyle ya suçlu suçunu çekmek zorundadır. Bu ülkede iki baklava dilimini aç olduğu için veya canı çok çektiği için çalan çocuklarımızı sekiz-on yıla mahkûm ediyoruz ama ayakkabı kutularında saklanan milyonlarca doları iç edenler, serbest bırakılıyorlarsa hangimizin yargıya, yargıca güveni kalır?
Bizleri, doktorun raporuna, mühendisin kazığına, öğretmenin notuna, yargıcın kararına güven duyulmalıdır, inancıyla büyüttüler ve şimdiye kadar da o inançla yaşadık. Elbette ki yürekli ve kılı kırk yaran hâkimlerimiz vardır. Hukukun üstünlüğünü içine sindiren dürüst yargıçlarımız, savcılarımız vardır. Sayın hâkim Beyin kararının doğruluğunu, yanlışlığını hukukçular birkaç gündür tartışıyorlar. Sayın Savcı tutukluluklarının devamını önerirken yetkisini kullanarak ve "Şüphelilere atılı suç vasıflarının şüpheliler lehine değişme ihtimalinin olduğu" gerekçe gösterilmiştir. Ben hukukçu değilim. Ben eğitimciyim. Onun için yargıcın hukuksal kararını eleştirme yetkisine de sahip değilim Umarım Sayın Yargıç doğru karar vermiştir.
Unutmayalım ki, "Mahkeme kadıya mülk değildir."
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023