Önceki gün Kıbrıs hakkında devletin nihai kararı belli oldu.
Milli Güvenlik Kurulu, Annan Planı çerçevesinde yürütülen müzakerelerin Kıbrıs ve Türkiye için hassasiyetine değiniyor.
Ancak bu hassasiyetin ne olduğunu söylemiyor. Söylemiyor çünkü Türkiye'nin olmazsa olmazlarından vazgeçmesinin nedeni AB hassasiyeti.
AB'den tarih almak uğruna Türkiye güvenlik ve stratejik çıkarlarından vazgeçmesi devlet kararına dönüştürüyor.
Oysa aynı saatlerde Denktaş, bu plana Türkiye'nin "evet" demesi ile parçalanma sürecine gireceğine dikkat çekiyor.
Bu sözler sıradan bir kişiye değil, adı Kıbrıs milli davası ile özdeşleşmiş devlet adamı Denktaş'a ait olunca durum ciddileşiyor.
Devletin bekasından ve güvenliğinden sorumlu MGK, AB hassasiyetini öne çıkarırken Denktaş, Türkiye'nin güvenliğini öne alıyor.
Yine MGK kararında, Kıbrıs müzakerelerini yürütme takdir ve sorumluluğunun hükümette olduğunu söylenerek topu hükümete atılıyor.
MGK'nın asker kanadı tezkere tartışmalarında da topu hükümete atmıştı.
Hükümet kurulurken iktidara yağcılığı meslek edinen medya kalemşörleri bu hükümetin devlete yön verme iktidarını elde edebilmesi için Kıbrıs'ın turnusol kağıdı vazifesi göreceğine dikkat çekmişti.
Gerçekten de daha otuz yıl önce on bin şehit verdiğimiz Kıbrıs konusunda hükümetin tek yetkili hale gelmesi önemlidir.
Demek ki bu hükümetin önünde iç hiçbir engel yoktur. Eğer iktidar bundan böyle başörtüsü, Kur'an kursu, İHL, vurgun ve soygun gibi meselelerde çözüm üretemiyorsa biliniz ki, engel dışardan ABD veya AB'den gelmektedir.
Artık bu hükümetin iktidarının AB ve ABD'nin çizdiği sınırlar içinde olduğu net bir biçimde görülüyor.
Öyleyse tüm sorumlulukta iktidarın omuzlarında.
Ve tabii ki Kıbrıs'ı veren iktidara destek olan milyonlarda.
Nasıl olmaz ki? Otuz yıl önce Kıbrıs için canını veren millet bu gün Kıbrıs'ı bir yük gibi görüyor.
Denktaş'ın dediği gibi sonra ah vah edeceğim ama iş işten geçmiş olacak.
Bu sorumluluğu kimse taşıyamaz çünkü on bin şehidimizin elleri bu kararı verenlerin iki yakasında olacak.
Milli Güvenlik Kurulu, Annan Planı çerçevesinde yürütülen müzakerelerin Kıbrıs ve Türkiye için hassasiyetine değiniyor.
Ancak bu hassasiyetin ne olduğunu söylemiyor. Söylemiyor çünkü Türkiye'nin olmazsa olmazlarından vazgeçmesinin nedeni AB hassasiyeti.
AB'den tarih almak uğruna Türkiye güvenlik ve stratejik çıkarlarından vazgeçmesi devlet kararına dönüştürüyor.
Oysa aynı saatlerde Denktaş, bu plana Türkiye'nin "evet" demesi ile parçalanma sürecine gireceğine dikkat çekiyor.
Bu sözler sıradan bir kişiye değil, adı Kıbrıs milli davası ile özdeşleşmiş devlet adamı Denktaş'a ait olunca durum ciddileşiyor.
Devletin bekasından ve güvenliğinden sorumlu MGK, AB hassasiyetini öne çıkarırken Denktaş, Türkiye'nin güvenliğini öne alıyor.
Yine MGK kararında, Kıbrıs müzakerelerini yürütme takdir ve sorumluluğunun hükümette olduğunu söylenerek topu hükümete atılıyor.
MGK'nın asker kanadı tezkere tartışmalarında da topu hükümete atmıştı.
Hükümet kurulurken iktidara yağcılığı meslek edinen medya kalemşörleri bu hükümetin devlete yön verme iktidarını elde edebilmesi için Kıbrıs'ın turnusol kağıdı vazifesi göreceğine dikkat çekmişti.
Gerçekten de daha otuz yıl önce on bin şehit verdiğimiz Kıbrıs konusunda hükümetin tek yetkili hale gelmesi önemlidir.
Demek ki bu hükümetin önünde iç hiçbir engel yoktur. Eğer iktidar bundan böyle başörtüsü, Kur'an kursu, İHL, vurgun ve soygun gibi meselelerde çözüm üretemiyorsa biliniz ki, engel dışardan ABD veya AB'den gelmektedir.
Artık bu hükümetin iktidarının AB ve ABD'nin çizdiği sınırlar içinde olduğu net bir biçimde görülüyor.
Öyleyse tüm sorumlulukta iktidarın omuzlarında.
Ve tabii ki Kıbrıs'ı veren iktidara destek olan milyonlarda.
Nasıl olmaz ki? Otuz yıl önce Kıbrıs için canını veren millet bu gün Kıbrıs'ı bir yük gibi görüyor.
Denktaş'ın dediği gibi sonra ah vah edeceğim ama iş işten geçmiş olacak.
Bu sorumluluğu kimse taşıyamaz çünkü on bin şehidimizin elleri bu kararı verenlerin iki yakasında olacak.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014