Buyurun size bir "güncel tefsir örneği"

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın "AB eksenli" 3. Din Şurası'nın ardından "Kur'an-ı Kerim'in güncel tefsiri" vaveylası koptu.

AB'nin "dinsel kriterleri", Papalık'ın 2. Vatikan Konsili'nde karar altına aldığı ölçülerdir, Haçlı kriterleridir. 1965'te bu kriterlerin adı, "dinlerarası diyalog" olarak konmuştur.

Son 10 yılda hızlandırılan AB sürecinde, "Kopenhag'a veya Vatikan'a göre dinsel güncelleme" işini Diyanetçiler ve diyalogcular üstlenmiş vaziyetteler. Diyanet'in desteğindeki diyalogcular, 14 Nisan 2000'de Şanlıurfa'daki diyalog toplantısında, 3. Din Şurası'nda da belirtildiği üzere "İslam'a göre yasak" olmasına rağmen, "Müslüman bir kadını Hıristiyan bir erkeğe" papaz, haham ve müftü konsorsiyumuyla nikahlamışlardı. Zaman gazetesi "Bu bir devrim" diye manşetlere çıkarmıştı o günleri.

AKP iktidarı döneminde Milli Eğitim'in din dersi kitaplarında da bu güncelleme işi yapılmıştır nitekim; mesela Kelime-i Tevhid cümlesinden, "İslam akaidine göre iman ehli ve cennetlik olmanın iki temel rüknü"nden biri olan "Muhammed'ur Rasûlüllah" cümlesi çıkartılmıştır. Muhterem kardeşim Muharrem Bayraktar'ın yazılarını takip ederseniz, AKP'nin bu uğurda daha pek çok adımlar attığını görürsünüz.

Kur'an-ı Kerim, ne zamandan beri AB ve Vatikan kriterlerine göre güncelleştirilip tefsir edilir oldu, Kopenhag kriterlerine göre güncelleştirme de neyin nesi, diyenler elbette vardır, kıyamete dek var olacaktır.

İş bu rivayet yeni çıktı. İslam tarihinde böylesi bir güncellemeye rastlanmaz. İslam tarihinde Mutezile, Cebriye, Rafiziye gibi "akaid olarak İslam'dan sapmış" kabul edilen hiçbir mezhep ve onlara mensup hiçbir bilgin, "Haçlıların merkezi Vatikan'a, Roma'ya veya o zamanki adıyla Kostantiniyye'ye göre Kur'an-ı Kerim'in tefsirinin güncellenmesi" teşebbüsünde bulunmadı. Böyle bir "tefsir güncellemesi" teklifinde dahi bulunmadılar.

Kur'an-ı Kerim'in tefsirinin, Papalığın "dinlerarası diyalog kriterleri"ne göre güncellenme ihtiyacı yoktur. O, kıyamete kadar her an yeniden nazil olur gibi taptaze ve günceldir. İmdi, 15 asırdan beri yaşana gelen "İslam tefsir metodolojisi"ne göre, "ahir zamanın en dehşetli fitnesi"ne dair Fatiha suresinin sunduğu "ilahi ipuçları" ve işaret ettiği gerçekler, bu tazelik ve güncelliğin göstergelerindendir.

Asırlardan beri yerleşik İslam tefsir metodolojisine göre ve Kur'an-ı Kerim ve sünnet ışığında, böyle bir "güncel tefsir" örneği sunalım dilerseniz... Bakalım ortaya ne çıkıyor.

Fatiha Suresi 6. ve 7. ayetlerinin mealini birçoğumuz biliriz: "Ya Rabbi, bizi dosdoğru yola ilet, ayaklarımızı dosdoğru yolda sabit kıl. Öyle dosdoğru yol ki, kendilerine nimet verdiğin kulların yoluna... Gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil."

Diyanet'in, kendi ansiklopedisine abone olanlara hediye ettiği ve ilim heyeti tarafından hazırlanan Kur'an-ı Kerim mealinde bu ayet-i kerimeye dair "Gazaba uğramışlar Yahudiler, sapmışlar ise Hıristiyanlardır" deniliyor (Bkz. Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, İst. 2002, Sayfa 1). Ayet-i kerimenin bu şekilde tefsiri ise "bizzat Rasûlüllah" tarafından yapılmıştır; kaynaklara göre Hz. Ebu Zer'in suali üzerine Allah Rasulü, "gazaba uğramışların Yahudiler, sapmışların ise Hıristiyanlar" olduğunu bizzat beyan buyurmuştur (Tirmizi, Sünen, Tefsir, 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4-378).

Dolayısıyla "İslam Tefsir usulü" bakımından bu tefsirin üzerine hiç kimsenin çok da söz söyleme yetkisi ve hakkı yoktur. Nitekim büyük alim İbn Ebi Hatim, sözkonusu ayetlerin "Yahudiler ve Hıristiyanlar" olarak tefsir edilmesi hususunda müfessirler arasında hiçbir ihtilaf bilmiyorum, demektedir.

Fatiha sûresinde Diyanet'in mealinde de "Hıristiyanlar" olarak açıklanan "ed-Dallin" kelimesinin iş'arî tefsiri, Rasulüllah'ın "Ahir zamanda sizin için en çok korktuğum fitne..." diye başlayan hadis-i şeriflerindeki "eimmet'i dallin ve'l mudillin - sapmış önderler ve imamlar" kavramını "Hıristiyanlar tarafından İslam'dan çıkartılmış önderler, Hıristiyanların yoluna iltihak etmiş liderler, Müslümanları Hıristiyanların safına sürüklemeye çalışan önderler" olarak anlamlandırır.

Rasûlüllah bu önderleri, "iki yüzlü önderler, yalancı liderler" şeklinde veya bir başka sıfatla anmamaktadır; bizzat "ed-dallin ve'l mudillin" nitelemesi yapmaktadır.

Bu cümleden olarak Fatiha suresinde belirtilen "kendilerinden Allah'a sığınılması ve asla yollarına sülük edilmemesi gereken kimseler, ayette bizzat belirtilen topluluklar olduğu gibi, Rasûlüllah'ın beyanıyla "aynı zamanda ahir zaman fitnesi olarak Müslümanlar arasından türeyecek olan Müslüman kılıklı Haçlı meftunları" olmaktadır.

Bu da Kur'an-ı Kerim'i inzal eden ve Necm Suresi 2. ve 3. ayetinde dikkat çekildiği üzere Muhammed'inin beyan ve ifadelerini bizzat tayin ve kontrol eden Yüce Allah'ın "insanlığın ahir zamanı"na dair mucizevi bir işareti sayılabilir.

Hadis-i şerifte Allah Rasulü, şayet Hıristiyanlar ve Yahudiler "keler deliği"ne girmiş olsalar, Haçlı meftunu olan "Müslüman kılıklı bu ed-dallin ve'l mudillin zevat"ın o deliğe girmeye kalkışacaklarını beyan buyurmaktadır (Buhari, Sahih, İ'tisam, 96/7319-7320; Müslim, Sahih, İlm, 6; İbn Mace, Sünen, Fiten, 17; Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 2/450-511, 3/84-89).

Bütün bunlardan korunup Allah'ın nimet verdiği kulların yolunda sabit olmak, Fatiha Sûresi'nde Yüce Allah'ın Müslümanlardan bizzat talebidir... Dünya ve ahiret saadetimiz için şüphesiz.

Kur'an-ı Kerim'in tefsirini "Vatikan'ca veya kendimizce" güncellemek yerine, Allah Fatiha suresinde talim ettiği ve Rasulü'nün beyan buyurduğu hikmet ve mucizevi haberler ışığında her an imanımızı tazelemek daha yerinde olmaz mı? Elbette...

Her şeyin en güzelini bilen Allah'tır.