...(Dünden devam)
Bu psikolojik hastalık toplumda nasıl yayıldı?
Batı, insan davranışında en önemli yere sahip olan süreci öğrendi; öğrenme güdüsü!
Öğrenme; konuştuğumuz dili, tutum ve inançlarımızı, gelenek ve göreneklerimizi, amaçlarımızı, uyumlu ve uyumsuz kişilik özelliklerimizi ve algılarımızı etkilemektedir.
Güdü, bireyi eyleme iten ve eylemi yönlendiren içsel uyarımlardır.
Güdüsel alandaki yetersizlik kendini, davranışa gerektiği kadar aktif olarak hazır olmama şeklinde gösterir. Davranışları ile bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesi bireyin güdülenmesinde bir azalma ortaya çıkarmakta ve birey ileride benzer durumlarda gereken davranışları yapmak için daha az istekli, daha az hevesli olmaktadır.
En güzel örnek; bizi biz yapan milli ve manevi duygularımızın bireylerde zirve yapması ya da yapamamasıdır.
Bu iman ve duygu ile Kahramanmaraş'ta Sütçü İmam'ın Müslüman kadına el uzatan Fransız askerini hiçbir korku ve endişeye yer vermeden vurması güdüsel yeterliliğe, bugün çevremizde yaşanan en küçük ahlaksızlığa karşı dahi bireyin tepki vermemesi ise güdüsel yetersizliğe en güzel örnektir.
Bireyi öğrenilmiş çaresizliğe düşüren temel sebepler olarak stres, işsizlik, zihinsel özür, yaşlılık gibi depresyon halleri sayılabilir.
Öğrenilmiş çaresizliğin ortadan kaldırılmasında en etkili yöntem eğitimdir ve bireyin eğitimine çocukluktan başlanmalıdır.
Bu süreçte çocuk bir davranışta bulunduğu zaman çevrede hemen bir değişim meydana getirebiliyorsa hâkim olma duygusu gelişir. Ancak davranış ve sonuç arasındaki ilişki eşzamanlı değilse, çocuk davranışta bulunmanın bir önem taşımadığına inanır ve çaresizlik duygusu gelişir. Böyle bir durumda çocuk çevreyi kontrol edici davranışlardan tümüyle vazgeçer.
Hz. Ali'nin şu nasihati tüm anne, baba ve eğitimcilere örnek olmalıdır; "Yedi yaşına kadar çocuklarınızla oynayın, on beş yaşına kadar onlarla arkadaşlık edin ve on beş yaşından sonra onlarla istişare edin."
Gençliği bu ahlak ile yetiştirmeli, iyiyi telkin etmeyi bırakmalı ve onları iyi ortamlarda yetiştirmeliyiz.
Çocuklarımızı kötü olan her şeyden uzak tutmalıyız.
Gözleri harama bakmamalı, dili haram konuşmamalı, kulakları haram duymamalı, elleri haram tutmamalı, ayakları harama yürümemeli, midesine haram lokma girmemeli?
Burada İcmal Gençlik Derneği'ndeki birlik, beraberlik ve eğitim ahlakına da vurgu yapmakta fayda görüyorum.
Gençlerimizin burada edindiği birlikte hareket etme kabiliyeti, edindiği bilgi, ilim ve ahlak ile artık çaresizlikleri öğrenen değil, çareleri öğreten birer toplum mühendisi olarak yetiştiklerine şahit oluyoruz.
Eğitim, öğrenilen her türlü çaresizliğin panzehridir.
Her problemin çözümü ve her karanlığın aydınlığıdır.
Çaresizliği öğrenen bireyler incelendiğinde ise ciddi şekilde yalnız ve eğitimsiz oldukları görülecektir.
Bu yalnızlık bireyin yalnızlığından ziyade milli ve manevi değerlerden uzak olmanın getirdiği bir yalnızlıktır.
Toplumumuzdan örnekler verelim;
Mesela;
Yıllarca Fetullah Gülen gibi uydurma hoca ve cemaatlerin sohbet ve vaazlarından yola çıkarak güya Allah'a ulaşmak isteyen bireylerin bugün öğrendikleri; papazın duasına 'âmin' demek, mezhepçilik ve çaresizlik içinde tevhitten yüz çevirmek, tevhidin artık mümkün olamayacağı inancıdır. Öğrenilmiş çaresizlik?
Kapitalizme can simidi gibi yapışan siyasilerin bu millete öğrettiği tek şey faiz, icra ve iflastır. Peki, kurtulmak mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
Avrupa Birliğini bir ideal olarak görenlerin bu millete öğrettiği tek şey batının kokuşmuş zina ve haram kültürüdür. Helale dönmek mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
ABD'yi kendine doğal müttefik olarak görenlerin bu millete öğrettiği tek şey parçalanmak ve işgale uğramaktır. İstiklal mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
Çözümü ortaya koymak gerekir.
Bireyler ve aileler başta olmak üzere, bildiğimiz tüm doğruları, kaygı ve endişelerimizi bir tarafa koymalıyız.
Her halimize referanslar arayarak ayağımızı öylece yere basmalıyız.
Başta inancımıza çeki düzen vermeli ve Allah'ın murat ettiği İslam'ın özlemine düşerek Ehl-i Beyt'i tanımalıyız.
Ehl-i Beyt'in şahsında anne, baba ve evlat olmalı, esnaf, doktor, avukat, hamal, çöpçü ne ise o olmalıyız.
Sık sık bir araya gelmeli, gerek dini gerek milli gerekse sosyal konularda kimseyi ötekileştirmeden istişareler yapabilmeliyiz.
Mutluluklarımızı paylaşarak büyütmeli, sıkıntılarımız ise paylaşarak küçültmeliyiz.
Bu psikolojik hastalık toplumda nasıl yayıldı?
Batı, insan davranışında en önemli yere sahip olan süreci öğrendi; öğrenme güdüsü!
Öğrenme; konuştuğumuz dili, tutum ve inançlarımızı, gelenek ve göreneklerimizi, amaçlarımızı, uyumlu ve uyumsuz kişilik özelliklerimizi ve algılarımızı etkilemektedir.
Güdü, bireyi eyleme iten ve eylemi yönlendiren içsel uyarımlardır.
Güdüsel alandaki yetersizlik kendini, davranışa gerektiği kadar aktif olarak hazır olmama şeklinde gösterir. Davranışları ile bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesi bireyin güdülenmesinde bir azalma ortaya çıkarmakta ve birey ileride benzer durumlarda gereken davranışları yapmak için daha az istekli, daha az hevesli olmaktadır.
En güzel örnek; bizi biz yapan milli ve manevi duygularımızın bireylerde zirve yapması ya da yapamamasıdır.
Bu iman ve duygu ile Kahramanmaraş'ta Sütçü İmam'ın Müslüman kadına el uzatan Fransız askerini hiçbir korku ve endişeye yer vermeden vurması güdüsel yeterliliğe, bugün çevremizde yaşanan en küçük ahlaksızlığa karşı dahi bireyin tepki vermemesi ise güdüsel yetersizliğe en güzel örnektir.
Bireyi öğrenilmiş çaresizliğe düşüren temel sebepler olarak stres, işsizlik, zihinsel özür, yaşlılık gibi depresyon halleri sayılabilir.
Öğrenilmiş çaresizliğin ortadan kaldırılmasında en etkili yöntem eğitimdir ve bireyin eğitimine çocukluktan başlanmalıdır.
Bu süreçte çocuk bir davranışta bulunduğu zaman çevrede hemen bir değişim meydana getirebiliyorsa hâkim olma duygusu gelişir. Ancak davranış ve sonuç arasındaki ilişki eşzamanlı değilse, çocuk davranışta bulunmanın bir önem taşımadığına inanır ve çaresizlik duygusu gelişir. Böyle bir durumda çocuk çevreyi kontrol edici davranışlardan tümüyle vazgeçer.
Hz. Ali'nin şu nasihati tüm anne, baba ve eğitimcilere örnek olmalıdır; "Yedi yaşına kadar çocuklarınızla oynayın, on beş yaşına kadar onlarla arkadaşlık edin ve on beş yaşından sonra onlarla istişare edin."
Gençliği bu ahlak ile yetiştirmeli, iyiyi telkin etmeyi bırakmalı ve onları iyi ortamlarda yetiştirmeliyiz.
Çocuklarımızı kötü olan her şeyden uzak tutmalıyız.
Gözleri harama bakmamalı, dili haram konuşmamalı, kulakları haram duymamalı, elleri haram tutmamalı, ayakları harama yürümemeli, midesine haram lokma girmemeli?
Burada İcmal Gençlik Derneği'ndeki birlik, beraberlik ve eğitim ahlakına da vurgu yapmakta fayda görüyorum.
Gençlerimizin burada edindiği birlikte hareket etme kabiliyeti, edindiği bilgi, ilim ve ahlak ile artık çaresizlikleri öğrenen değil, çareleri öğreten birer toplum mühendisi olarak yetiştiklerine şahit oluyoruz.
Eğitim, öğrenilen her türlü çaresizliğin panzehridir.
Her problemin çözümü ve her karanlığın aydınlığıdır.
Çaresizliği öğrenen bireyler incelendiğinde ise ciddi şekilde yalnız ve eğitimsiz oldukları görülecektir.
Bu yalnızlık bireyin yalnızlığından ziyade milli ve manevi değerlerden uzak olmanın getirdiği bir yalnızlıktır.
Toplumumuzdan örnekler verelim;
Mesela;
Yıllarca Fetullah Gülen gibi uydurma hoca ve cemaatlerin sohbet ve vaazlarından yola çıkarak güya Allah'a ulaşmak isteyen bireylerin bugün öğrendikleri; papazın duasına 'âmin' demek, mezhepçilik ve çaresizlik içinde tevhitten yüz çevirmek, tevhidin artık mümkün olamayacağı inancıdır. Öğrenilmiş çaresizlik?
Kapitalizme can simidi gibi yapışan siyasilerin bu millete öğrettiği tek şey faiz, icra ve iflastır. Peki, kurtulmak mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
Avrupa Birliğini bir ideal olarak görenlerin bu millete öğrettiği tek şey batının kokuşmuş zina ve haram kültürüdür. Helale dönmek mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
ABD'yi kendine doğal müttefik olarak görenlerin bu millete öğrettiği tek şey parçalanmak ve işgale uğramaktır. İstiklal mümkün müdür? Öğrenilmiş çaresizlik?
Çözümü ortaya koymak gerekir.
Bireyler ve aileler başta olmak üzere, bildiğimiz tüm doğruları, kaygı ve endişelerimizi bir tarafa koymalıyız.
Her halimize referanslar arayarak ayağımızı öylece yere basmalıyız.
Başta inancımıza çeki düzen vermeli ve Allah'ın murat ettiği İslam'ın özlemine düşerek Ehl-i Beyt'i tanımalıyız.
Ehl-i Beyt'in şahsında anne, baba ve evlat olmalı, esnaf, doktor, avukat, hamal, çöpçü ne ise o olmalıyız.
Sık sık bir araya gelmeli, gerek dini gerek milli gerekse sosyal konularda kimseyi ötekileştirmeden istişareler yapabilmeliyiz.
Mutluluklarımızı paylaşarak büyütmeli, sıkıntılarımız ise paylaşarak küçültmeliyiz.
Mustafa Doğan / diğer yazıları
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021
- Türk olun! / 12.06.2021
- İnsanı kazanmak! / 21.03.2021