Türkiye'nin bölgesinde ve tarihi coğrafyasında inisiyatifini verimli biçimde kullanabilmesi için şüphesiz siyasi, ekonomik, askeri ve stratejik pekçok alanda "bastonsuz ayakta durabilmesi" kaçınılmazdır. Ancak görünen şu ki, bugüne kadar işbaşına geçmiş siyasilerimiz, Türkiye'yi her bakımdan payandalara adeta mahkum etmişlerdir.
Dahası, Meclis'teki hiçbir siyasi partimizin, maalesef bir açılımı, bir kalkınma projesi, bir hamle ufku ve enerjisi de yoktur. Varolan şey, uluslararası lobilerde kendilerine temrin ettirilen argümanların içeride tekrarından ibarettir.
Böyle bir atmosferde küresel dalgalara göğüs germek ve egemen bir karakter olarak eğilip bükülmeden tarihi coğrafyamızda olan bitenleri makul zeminlere çekmek elbette kolay değildir. Özellikle yerli aydın ve politikacıların, mandacılığı artık tek global ve liberal şeref kabul ettikleri bir ortamda bu daha da zorlaşır. Türkiye bugün bu zorluğu yaşamaktadır.
Tam bu noktada milletin ve devlet iradesinin büyük kesiminin Kuvay-ı Milliye ruhuyla kendine dönmesi ve silkinmesi, Türkiye'nin bahtının açık, geleceğinin aydınlık olduğunu muştulamaktadır. Stratejik alternatif arayışlar ve milli duyarlılık taşıyan stratejik dirençler, işte bunun işaretleridir.
Bu bağlamda ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Irak'a müdahalesine destek için bölgemizdeki turunda çok ama çok yanlış bir zamanlama yapmıştır. Evet, Türkiye ekonomik darboğazdadır. Hazine, IMF'nin reçeteleriyle borç üstüne borca batmaktadır. Üretim durmuş, işsizler ordusunun sayısı milyonlara, on milyonlara katlanmıştır. Hepsi, doğrudur.
Fakat ABD ve Avrupa'nın görmediği nokta şudur; bütün bu zorluklara rağmen Türk Milleti'nin karakteri ve bağımsızlık seciyesi, hiçbir maddi bedel ve karşılığı olmayan bir kıvamdadır. Bu kıvam, güneydoğmuzu hedef alan ABD'nin Kuzey Irak'taki karton Kürdistan oluşumuyla ve AB'nin etnik azınlık başta olmak üzere Kıbrıs ve sair konulardaki dayatmalarıyla daha da çelikleşmiştir. Bu süreçte Cheney, elbette sadece Türkiye havası alacaktır.
Diğer yandan bölgemizde en kaba aklın bile idrak ettiği problem, İsrail'dir; Irak değildir. Uluslararası gözlemcilerin resmi raporlarında görüldüğü üzere zaten Irak, BM ambargosuyla çoğunluğu çocuklar olmak üzere 1 milyon 650 bin insanını açlık ve hastalıktan kaybetmiştir. Irak, mağdurdur. Irak'ta adam öldürülmemektedir.
Ama İsrail, katliamını sürdürmektedir. Filistinlilerin evilerini başlarına yıkmaktadır. Yani, bölgedeki asıl problem, kanayan yara Filistin'dir. Şaron'un yayılmacı ve soykırımcı politikalarıdır. ABD'nin bu kanamayı durdurmak yerine yeni bir kanatma girişiminde bulunmasının faturası, başta Türkiye olmak üzere tüm bölgenin üzerine ağır bir yüktür. Bunu en kaba idrakli kişi bile farkeder. Dolayısıyla ABD'nin Irak politikası baştan iflas etmiş bir plandır.
Bu bağlamda Türkiye'nin bölgesinde inisiyatif sahibi olması kaçınılmazdır. AB ve ABD'nin de küçültülmüş bir Türkiye özlemi bu inisiyatifin gücü nispetinde azalacaktır. Bunun için de Türkiye'nin önümüzdeki dönem, kendi milli ekonomik, askeri, politik ve stratejik açılımları içeren tam bir milli şahlanışa girmesi gerekmektedir. Gün, Türkiye'yi oyalayacak mandacı politik anlayışların bir kenara çekilip projesi olanların bir adım öne çıkma vaktidir. Aksi halde cebimize koydukları harçlık nispetinde Türkiye'mizi şamarlamaya yeltenenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalacaktır. Türk Milletinin karakteri ve misyonu ise, böyle bir şamar oğlanlığını asla kaldırmaz. AB, ABD ve IMF'ye ve onların ucuz şamar oğlanı olmayı şeref kabul eden kimi politikacılarımıza, bilmem bir şeyler anlatabildim mi?
Dahası, Meclis'teki hiçbir siyasi partimizin, maalesef bir açılımı, bir kalkınma projesi, bir hamle ufku ve enerjisi de yoktur. Varolan şey, uluslararası lobilerde kendilerine temrin ettirilen argümanların içeride tekrarından ibarettir.
Böyle bir atmosferde küresel dalgalara göğüs germek ve egemen bir karakter olarak eğilip bükülmeden tarihi coğrafyamızda olan bitenleri makul zeminlere çekmek elbette kolay değildir. Özellikle yerli aydın ve politikacıların, mandacılığı artık tek global ve liberal şeref kabul ettikleri bir ortamda bu daha da zorlaşır. Türkiye bugün bu zorluğu yaşamaktadır.
Tam bu noktada milletin ve devlet iradesinin büyük kesiminin Kuvay-ı Milliye ruhuyla kendine dönmesi ve silkinmesi, Türkiye'nin bahtının açık, geleceğinin aydınlık olduğunu muştulamaktadır. Stratejik alternatif arayışlar ve milli duyarlılık taşıyan stratejik dirençler, işte bunun işaretleridir.
Bu bağlamda ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Irak'a müdahalesine destek için bölgemizdeki turunda çok ama çok yanlış bir zamanlama yapmıştır. Evet, Türkiye ekonomik darboğazdadır. Hazine, IMF'nin reçeteleriyle borç üstüne borca batmaktadır. Üretim durmuş, işsizler ordusunun sayısı milyonlara, on milyonlara katlanmıştır. Hepsi, doğrudur.
Fakat ABD ve Avrupa'nın görmediği nokta şudur; bütün bu zorluklara rağmen Türk Milleti'nin karakteri ve bağımsızlık seciyesi, hiçbir maddi bedel ve karşılığı olmayan bir kıvamdadır. Bu kıvam, güneydoğmuzu hedef alan ABD'nin Kuzey Irak'taki karton Kürdistan oluşumuyla ve AB'nin etnik azınlık başta olmak üzere Kıbrıs ve sair konulardaki dayatmalarıyla daha da çelikleşmiştir. Bu süreçte Cheney, elbette sadece Türkiye havası alacaktır.
Diğer yandan bölgemizde en kaba aklın bile idrak ettiği problem, İsrail'dir; Irak değildir. Uluslararası gözlemcilerin resmi raporlarında görüldüğü üzere zaten Irak, BM ambargosuyla çoğunluğu çocuklar olmak üzere 1 milyon 650 bin insanını açlık ve hastalıktan kaybetmiştir. Irak, mağdurdur. Irak'ta adam öldürülmemektedir.
Ama İsrail, katliamını sürdürmektedir. Filistinlilerin evilerini başlarına yıkmaktadır. Yani, bölgedeki asıl problem, kanayan yara Filistin'dir. Şaron'un yayılmacı ve soykırımcı politikalarıdır. ABD'nin bu kanamayı durdurmak yerine yeni bir kanatma girişiminde bulunmasının faturası, başta Türkiye olmak üzere tüm bölgenin üzerine ağır bir yüktür. Bunu en kaba idrakli kişi bile farkeder. Dolayısıyla ABD'nin Irak politikası baştan iflas etmiş bir plandır.
Bu bağlamda Türkiye'nin bölgesinde inisiyatif sahibi olması kaçınılmazdır. AB ve ABD'nin de küçültülmüş bir Türkiye özlemi bu inisiyatifin gücü nispetinde azalacaktır. Bunun için de Türkiye'nin önümüzdeki dönem, kendi milli ekonomik, askeri, politik ve stratejik açılımları içeren tam bir milli şahlanışa girmesi gerekmektedir. Gün, Türkiye'yi oyalayacak mandacı politik anlayışların bir kenara çekilip projesi olanların bir adım öne çıkma vaktidir. Aksi halde cebimize koydukları harçlık nispetinde Türkiye'mizi şamarlamaya yeltenenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalacaktır. Türk Milletinin karakteri ve misyonu ise, böyle bir şamar oğlanlığını asla kaldırmaz. AB, ABD ve IMF'ye ve onların ucuz şamar oğlanı olmayı şeref kabul eden kimi politikacılarımıza, bilmem bir şeyler anlatabildim mi?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019