Ya da, üyesi miyiz, düşmanı mıyız şu NATO dediğimiz meretin!
Bir başka soru, anahtar soru diyelim; NATO'ya neden girdik?
Ve günceli yoklayalım ki soruların cevabı netleşsin; bir skandala tanık olduk, NATO bünyesindeki bir komutanlığın devir-teslim törenine, bu örgütün üyesi olmayan Kıbrıs Rum Yönetiminin davet edilmesi… NATO üyesi olmayan Rum Kesiminin bu törende ne işi vardı? Türkiye'ye bir gözdağı mıydı… Yoksa S-400'leri almamamız için ABD'nin planı mı?..
Aslında Türkiye'yi aralarına almak istemeyen AB örgütü kimin örgütü ise, müttefiki olduğumuz ancak düşman muamelesi gördüğümüz NATO örgütünün sahibi de aynı zihniyettir. Her iki örgüt de "Batı örgütü" dür. Ve onlar Türkiye'yi "Batılı" olarak görmüyorlardı, dahası Türkiye İslâm ülkesiydi. Kaldı ki, Prof. Dr. Haydar Baş'ın on yıllardır altını kalın çizgilerle çizerek söylediği "Hristiyan birliği", niçin bizimle beraber olsun!… Yine aynı noktaya geliyoruz yani hilâl-haç çatışmasına.
Avrupa Birliği (AB) için bu tablo nettir, yarım asırdır AB üyeliği için bekleme odasına hapsedilmiş durumdayız.
Peki, Türkiye NATO'ya neden kabul edildi?
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD tarafından, "Avrupa'nın korunması" gerekçesiyle ve Sovyet askeri varlığını dengelemek amacıyla bir örgüt kuruldu. Örgütün adı, North Atlantic Treaty Organization'dır (NATO).
Avrupa ülkelerini koruma amaçlı görünen bu örgüt, ABD'nin çıkarlarına hizmet için vardı. Savaş sonrası karşılıklı caydırıcı silahlanma stratejisi ortaya çıktı. Bunun adına, Soğuk savaş dendi. Soğuktu, çünkü silah patlamayacaktı; savaştı, çünkü silahlanmaydı ve silahlanma savaştan başka bir şey için yapılmazdı. NATO, soğuk savaşta savaşma ve sıcak savaşa hazırlanma örgütüydü.
NATO için "savunma" sözcüğünün kullanılması kamuoyunun kandırılması içindi.
Gelelim bize; 14 Mayıs 1950'de seçimler sonucunda bir iktidar değişikliği yaşandı. Yeni iktidar, daha seçim olmadan ABD'nin desteğini almıştı. Çünkü ABD Yakın Doğu'daki planları ile ilgili olarak ve kendisi için DP'ye dayanacaktı.
26 Mayıs 1950'de Kore Savaşı patlak verdi. Menderes iktidarı buna çok sevindi, bir "fırsattı" çünkü. Kore'ye asker göndermek için başvurdu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin çağrısına ABD'den sonra cevap veren ilk ülke Türkiye oldu. Kore'ye tugay düzeyinde 4.500 kişilik bir birlik gönderildi. Böylece Türkiye, "Batı"ya yakınlaşmak ve "Batı"yla bütünleşmek istediğini gösteriyordu.
Kore Savaşı'nda Türk askerinin ABD için önemi ortaya çıkmıştı. Türkiye'nin silahlı gücü NATO operasyonlarında da işe yarayabilirdi. Kendisine bağlı olacağından emin olduğu yeni bir iktidar zaten işbaşındaydı. Bu yüzden Türkiye 21 Eylül 1951'de Yunanistan'la birlikte, örgüte davet edildi. ABD'nin isteği ve Avrupalılara dayatması sonucu Türkiye 17 Ekim'de NATO'ya kabul edildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 19 Şubat 1952'deki oturumunda Türkiye'nin NATO'ya katılmasına karar verildi. Meclis'te NATO oylaması yapılırken karşı oy tek bir taneydi (Adana Milletvekili Cezmi Türk).
İşte NATO maceramız bu! Amerikan çıkarlarına hizmet ettiğimiz sürece örgüt üyeliğimize diyecek yok!
Ne zaman ki, ABD beklentilerine ters düşüyoruz, tehdit ve şantajlar sökün ediyor.
S-400'lerdeki gibi.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023