Covid-19 can yakmaya devam ediyor. Son rakamlara baktığımızda tüm dünyadaki toplam vaka sayısı 86.4 milyon, bunun 2 milyon 255 bini ülkemizdeki vaka sayısı. Ölüm sayısı ise 21 bin 685'i Türkiye'de olmak üzere dünya genelinde 1 milyon 865 bini aştı. Rakamlar bizi aldatmasın, bir cenaze demek o hanede yangın demek, deprem demek, kıyamet demektir.
O halde bu pandeminin durdurulması gerek. Nasıl duracak bu pandemi. Ya tedavisi bulunacak, ya virüs mutasyon ile hastalık yapma yeteneğini kaybedecek. Bunlar oluncaya kadar da aşı ile zaman kazanılacak.
Aşı üretimine, hem sağlık hem de ekonomi açısından bakmak gerek. Hangi açıdan bakarsak bakalım aşı konusu ülkeler için stratejik konulardır.
Dünya genelinde kabul gören aşılardan bir tanesi mRNA aşısıdır. Bunu bulan iki Türk bilim insanı, Uğur Şahin ve Özlem Türeci. Diğeri ise Çin'in bulduğu inaktif aşıdır.
Bir diğer aşı ise Almanya'nın faz çalışmalarında sona yaklaştığı vektör aşıdır.
Her 3 aşının ülkemiz ile olan tarihsel bağları hakkında bilgi verelim.
Alman aşısının mucidi, Türklerdir. Bu mucit insanlar gibi nice bilim insanları ülkemizde mevcuttur. Ancak gereken altyapı ve teşvikler olmadığı için bu insanların eli kolu bağlıdır.
Gelelim Çin'e, biz Çin'den yüklü paralarlar aşı alıyoruz. Oysa Atatürk zamanında biz ülke olarak aşı teknolojisinde ve üretiminde dünyada öncü durumdaydık. Üstelik Hıfzıssıhha ile 1938'de Çin'e kolera aşısı gönderen ilk ülke idik.
Gelelim Almanya'nın vektör aşısına. Almanya'nın bu aşısı Atatürk döneminde kurulan Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün çiçek hastalığına karşı geliştirip ürettiği zayıflatılmış virüs olan "Modified Vaccinia Ankara (MVA) virüs" ile üretilmektedir.
Gelin tarihe bir yolculuk yapalım.
Atatürk'ün talimatı ile o günün Sağlık Bakanı Refik Saydam, Hıfzıssıhha Kurumu'nu kurar. Atatürk'ün sağlığa verdiği kıymeti anlamak açısından önemlidir. Kurumun binası yapılırken, henüz başbakanlık ve genelkurmayın binası yoktur.
1936 yılında Hıfzıssıhha'da 17 farklı tip aşı üretilip, 35 farklı formülde ülke istifadesine sunulmaktaydı.
1948'te boğmaca aşısı üreten Hıfzıssıhha'nın İnfluenza (grip) Laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel Influenza Merkezi olarak tanınmış ve 1950'de grip aşısı üretimine başlamıştı.
Ancak bu kuruma gereken önem verilmez. Yıllar içerisinde teknolojik olarak geri plana düşürülür kurum. 11 Haziran 2004'te AKP tarafından önce Aşı Üretim Enstitüsü kapatılır. Neymiş yurt dışından daha ucuza aşı alınabilirmiş. Ardından 2011'de kurumun kapısına tamamen kilit vurulur.
Hükümet bilimsel altyapıya yatırım yapacağına daha çok inşaata yatırım yapmayı, bilim insanlarını değil de müteahhitleri desteklemeyi tercih etmiştir. Oysa Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye'nin 3 yıl boyunca ithal ettiği aşılara ödediği ekonomik bedel ile en gelişmiş aşı laboratuvarlarının kurulabileceğini bildirmektedir.
Tek bir sahada inkişaf ile kalkınmışlık mümkün değildir. Kalkınma bütün sahalarda aynı zamanda ilerlemeyi gerektirir. Bunun da yolu Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet Milli Devlet projelerini uygulamakla mümkündür. Böylece ekonomik kalkınma, sosyal kalkınma, psikolojik kalkınma, inovatif teknolojik kalkınma ile Atatürk'ün başlattığı Bağımsız Türkiye ideallerine ulaşmak mümkün olacaktır.
- Hukuk devleti ilkesine zarar bumerang etkisi yapar / 20.05.2025
- Lozan’la sorunu olanın Türkiye’yle derdi vardır / 19.05.2025
- PKK ve yeni süreçte jeopolitik dengeler: Sevr mi Lozan mı? / 14.05.2025
- Türkiye için vakit kaybetmeden Afet Yönetimi Bakanlığı kurulmalı / 06.05.2025
- 40 milyar dolarla ne yapabilirdik? / 05.05.2025
- 1 Mayıs'ın ardındaki gerçek soru: Hangi sistem emekçiye umut olabilir? / 04.05.2025
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025