IMF Dış İlişkiler Direktörü Dawson, "Türkiye'de son ekonomik gelişmeler cesaret verici. Enflasyon düştü, faizler 10 puan geriledi" dedikten sonra, bu trend devam ederse, Türk ekonomisinin yoluna gireceğini savunuyordu.
Hemen aynı gün Devlet Panlama Tekilatı'ın (DPT) 3 aylık raporu açıklanıyordu:
"Türkiye ekonomisi savaş dönemini andırır bir küçülme içinde..."
Ülke batıyor, IMF alkış tutuyor.
Şubat krizinde de IMF ve ABD aynı taktiği izlememişmiydi?
Başbakan, yapay bir gerilimle ekonominin tansiyonunu yükselterek krize gömünce IMF ve Bush, tebrik edip, "iyi yoldasınız" dememiş miydi?
IMF bir de "TL'ye itibar kampanyasını" desteklediğini söylüyor. O hade niçin sormuyoruz, "Madem öyle şu dövize endekli tahvilden niçin vazgeçmiyorsunuz?" diye...
IMF bu taktiği sadece Türkiye'ye uygulamıyor. Endonezya'dan Rusya'ya, Kore'den Meksika'ya, Arjantin'den Brezilya'ya çökerttiği her ülkede bu taktiği uyguladı, uyguluyor.
IMF her farklı ayağa aynı numara ayakkabı uygulamakta ısrarlı.
"Faizleri yükseltin, talebi kısın, maaş ve ücretleri düşürün, dövizi istikrar kavuşturun, satın-savun, küresel denize yüzme bilmeseniz bile atlayın."
IMF temsil ettiği büyük devlet ve finans odaklarının avukatı, kreditörü olarak bunları isteyebilir.
Asıl anlaşılamayan iktidarından muhalefetine, eskisinden yenisine bütün siyasi partilerin IMF politikalarının figüranları olmak dışında bir görüş ve çözümünün olmayışı ve millet olarak bunlara bunlara kanışımız.
Şimdilerde yeni kurulan Ampul partisinin Başkanı'na, ekonomi ile ilgili soru sorulunca "çöpleri nasıl topladığı" nın dışındı bir görüş duydunuz mu?
Onlar da IMF politikalarına hayran. Derviş taklidi yaparak iktidar hayalleri kuruyorlar.
Bakın ikinci başkanları Abdullah Gül ne diyor: "Aslında Derviş'in ekonomi programı ulusal bir program. Biz IMF kamçısını yemeden aynı programa uygularız."
Öyleyse ne farkları var.
Olsa olsa acemilikleri...
Bugüne kadar hangi yanlış politikaya dikkat çekmiş, hangi doğruları önermiş, hangi konuda isabet etmişler.
Enteresan birbiçimde siyaset tekdüzeleşiyor. Bütün partiler, temsilcileri Rus matruşkaları gibi iç içe geçiyor.
Küresel rüzgar hepsini birbirine benzetmiş durumda. Herkesin ABD'ye IMF'ye Derviş olmak için yarışmayı siyaset zannetiği bir dönemde, tek farklı ses bir sivil toplum önderinden geldi: Prof. Dr. Haydar Baş, iki sene önce IMF anlaşmasının göklere çıkarıldığı günlerde, haykırdı," bu program ülkeyi batırır" diye.
Yine Derviş göreve gelip programını açıklarken bütün siyasi partiler, dernekler şapka çıkarırken; Derviş'i ekranda tartışmaya davet eden Prof.Dr. Baş oldu.
18 Mart'ta bakın gazetemizde ne diyor: "Bu programda üretim yok, sanayi yok, ticaret yok. Para yine döviz, faiz, borsa üçgenine hapsedilmiş.
Teşhis yanlış. Ülkede talep değil maliyet enflasyonu var. Bunu anlamazsanız stagflasyona iter, ülkeyi batırır, milletin emek ve servetini ucuza peşkeş çekersiniz."
İşte DPT raporu: "Yılın ikinci çeyreğinde yüzde 11.8 küçülen Türkiye ekonomisi 2. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945'teki yıllık yüzde 15.3'lük küçülmeden bu yana yaşanan en olumsuz tablo bu oldu."
Nisan 94 krizinde bu rakam yüzde 9'du.
Özel sektör imalat sanayi ise geçen yılın ikici çeyreğine göre yüzde 12.2 daraldı.
Yani küçülme demek iflas demek, işsizlik demek... DPT batmış bir ekonominin sadece fotoğrafını çekiyor. Oysa bu tabloyu Prof. Dr. Haydar Baş, ikibuçuk sene önce haber vermiş ve uyarmıştı.
Onun için çözümün başka adresi yok. Var diyen beri gelsin.
Çöküşün adresi ise çok IMF ile yolları buluşan tüm siyasetçiler.