Anthony Birch, David Miller, Larry Diamond gibi isimler "demokratikleşme"nin etnik kimlikler etrafında politik rekabet gibi anlaşılması halinde bunun parçalanma ve felaket getirebileceğini yazmışlar, uyarmışlardır. (Mesela, Larry Diamond, The Global Resurgence of Democracy, John Hopkins Universty Press, 1993). Baykal'ın dediği gibi, etnik ve dini kimliğin özgürce ifadesine evet; bu anlamda elbette demokrasi... Ama demokratikleşme diye "kimliğe dayalı kamusal hak talebi" veya "devletle vatandaş arasına etnik kategoriler koymak" savunulamaz, çünkü kamplaşma ve çatışma getirir, totaliterlik yaratır. BU ilkeler açısından, ilk görülmesi gereken gerçek, PKK'nın "demokratik" değil, "totaliter" niteliğidir. Bu totalitarizm, hem Hikmet Fidan'ı öldürmüş, hem Diyarbakır Belediyesi'nin Hikmet Fidan'a ambulans vermesini, Leyla Zana'nın bu siyasi cinayeti kınamasını engellemiştir! "Demokratikleşme" terimi Türkiye'de sadece ülke genelinde özgürlüklerin genişlemesini değil, aynı zamanda, PKK camiasındaki totalitarizmin gerilemesini ve bu hareketin kendi içinde demokratikleşmesini ifade etmelidir. PKK totalitarizmini ve etnik milliyetçilik türlerinin antidemokratikliliğini vurgulamadan, devletin güvenlik sağlama ödevini zaafa uğratıcı bir "demokratikleşme kampanyası", samimiyetsizdir; dahası Anthony Birch'ün tarifiyle tam bir "etnik tuzak"tır, geri kalma ve çatışma getirir sadece... Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu, bu bilinçle, PKK'ya ve onun partisine destek vermiyor. PKK terör örgütüdür ama aynı zamanda kumanda ettiği parti ile Türkiye'de yüzde 5 oy alıyor! Avrupa'da 'diaspora'sı ve büroları var. Bir süredir yeni bir süreç gelişiyor: Bölge huzur isterken PKK teröre başladı. Bölge ekonomik gelişme isterken, PKK yatırımları engelliyor. Bölge demokratikleşme isterken, PKK şiddeti ve totalitarizmi tırmandırıyor. Türkiye AB yolunda reformlar yaparken, PKK bunu çıkmaza sokmak istiyor. Taha Akyol / Milliyet
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.