Türkiye olarak son derece tehlikeli bir süreçten geçiyoruz.
"Terörsüz Türkiye" mottosuyla yürütülen terörle müzakere süreci ve bunun karşılığında demokratikleşme denilerek ulaşılmak istenen hedefler…
Terör örgütü PKK, teröristbaşı Öcalan'ın çağrısı çerçevesinde 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. kongresini topladığını ve bu kongrede alınan kararların detaylarının yakın zamanda kamuoyu ile paylaşılacağını açıkladı.
PKK, gerçekten kongresini topladı mı, yoksa toplanmış gibi yaparak bir karar mı açıklayacak bunu tam olarak bilemeyiz. Neticede bir partiden değil, yıllarca on binlerce canımıza kıymış bir terör örgütünden bahsediyoruz.
Basına yansıdığı kadarıyla, PKK'dan yapılan açıklamada, yaptıkları terör eylemleri için "52 yıllık mücadele" denildi ve "Apo'nun fiziki özgürlüğü için mücadeleyi daha da yükseltmeye çağırıyoruz!" vurgusu yapıldı.
Peki, Öcalan bu kongreye katılım sağladı mı? Bu soruya DEM Partili Pervin Buldan "Muhtemelen teknik bir iletişim sağlanmıştır" cevabını verdi. Buldan ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuya ilişkin açıklama yapacağını da belirtti.
PKK'nın kongreyi toplamasıyla ilgili DEM Parti Merkez Yürütme Kurulundan da açıklama yapıldı.
"Tarihi bir eşik: Barışın ve kardeşliğin yeni şafağı" başlığını taşıyan açıklamada, "Bugün Türkiye yakın tarihinin en önemli, en kritik eşiklerinden birine dair tarihi bir tanıklık içindeyiz" denildi.
Kim için tarihi ve kritik bir eşik? Elbette ki Türkiye ve Türk milleti için değil.
"PKK'nın tarihi kongre kararlarıyla birlikte elli yıllık çatışmadan barış ufkuna bir adım daha yaklaşmış oluyoruz" denildi.
Terörsüz Türkiye, PKK'nın silah bırakması ve kendini feshetmesi mi, yoksa Türkiye Cumhuriyeti devletinin PKK ile barış ve ateşkes anlaşması mı?
Açıklamada, "Öncelikle, uzun süreli çatışmalı süreçte yaşamlarını yitiren tüm insanlarımızı derin bir hürmetle anıyoruz... Tüm yitirdiklerimizin anısını kutsal bir emanet olarak koruyacağız ve ortak geleceğimizi inşa edeceğiz" denildi.
PKK'lı teröristleri kastediyorlar!
Açıklamada, "Şimdi, ortak ve eşit yaşam iradesini her şeyin önüne koyma vaktidir. Demokratik bir topluma, özgür siyasete, evrensel hukuka derinden inanma, demokratikleşme için çalışma ve adımlar atma dönemidir" denildi.
Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve kanunlarına göre Türk vatandaşları etnik ya da mezhepsel görüşü ne olursa olsun hepsi eşit haklara sahiptir. O halde "eşit yaşam" derken neyi kastediyorlar? Elbette ki imtiyazları ve sonraki aşamada özerkliği...
Dikkat ederseniz gerek Öcalan, gerek diğer PKK'lı yöneticiler ve de terörle müzakere sürecinde aracı olan DEM Partili yetkililer, hepsi tek bir ağızdan "demokratikleşme" diyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, anayasal olarak zaten demokratik sosyal hukuk devletidir.
Peki, demokratikleşmeden kasıtları ne? Elbette ki imtiyazlar ve özerk yapı yani federasyon.
AKP hükümeti yıllardır "demokrasi" dedi, "demokratikleşme" dedi, 2010 referandumuyla yargıyı siyasetin kontrolüne aldı. Ayrıca 2017 referandumuyla ülkeyi Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine evirerek tüm erkleri tek elde topladı, demokrasinin temel ilkesi olan kuvvetler ayrılığı prensiplerini devre dışı bıraktı.
AKP'nin demokratikleşme süreci bu, PKK ve yandaşlarının demokratikleşme süreci ülkemizi ve milletimizi kimbilir hangi girdapların içine sokar.
Açıklamada, "DEM Parti olarak bu tarihi dönüm noktasından sonra, Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye'nin gerçek anlamda demokratikleşmesi için başta TBMM olmak üzere tüm demokratik siyaset kurumlarının sorumluluk almasının gerekliliğine inanıyoruz" denildi.
Terör sorununu Kürt meselesi olarak tanımlamaya ısrarla ve inatla devam ediyorlar.
Halbuki Kürt meselesi yok, Kürt meselesi kılıfıyla Büyük Ortadoğu Projesi meselesi, büyük İsrail devleti meselesi var.
Bölgemizdeki tüm gerilimlerin asıl kaynağı bunlar.
Eğer üniter yapımızı muhafaza etmez, Atatürk'ün emanet ettiği devleti ve vatan topraklarını korumazsak, işte o zaman Kürt meselemiz de olacak, Laz meselemiz de olacak!
Bizi bir asırdır koruyan, Atatürk'ün kurduğu üniter yapımız, tam bağımsızlık ilkesi temelleri üzerine inşa edilmiş Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Buna ihanet etmez de canımız pahasına bu emanetlere sahip çıkarsak işte o zaman bu kritik coğrafyada kıyamete kadar varlığımızı koruyabiliriz.
Yoksa paramparça olur, emperyalist politikaların mezesi yapılırız.
Açıklamada, "Kaybettiklerimizin ruhunu incitecek hiçbir adıma, süreci zedeleyecek hiçbir söyleme, barışın yolunu kesecek hiçbir eyleme asla izin vermeyeceğiz" denildi.
Kaybettikleri, elbette ki 52 yıldır Türkiye'de terör eylemlerinde etkisiz hale getirilen PKK'lı teröristler. Onların ruhunu incitmeyecek bir sürecin ne faydası olabilir?
Açıklamada, "Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır" denildi.
Yani PKK'nin silah bırakması, kendini feshetmesi bir son değil, yeni bir başlangıçmış, diğer bir ifadeyle demokratikleşme adıyla aynen Irak ve Suriye'de olduğu gibi Türkiye'nin Kürdistan'ının kurulması süreci!
Başta da belirttiğimiz gibi, bu süreç kim ne derse desin son derece tehlikeli.
Türkiye'nin siyasileri, Batılı ülkelerin aklıyla ve dayatmasıyla, Türkiye'yi paramparça yapacak tehlikelere kapı aralayacaklarına, üniter yapımıza ve Atatürk'ün emanetlerine sahip çıksın.
Tabii ki iş işten geçmeden...
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Hindistan-Pakistan çatışmalarını nasıl okumalıyız? / 08.05.2025
- Trump'ın memnuniyeti, Türkiye'nin mağduriyeti demektir / 07.05.2025
- ‘Bu saldırı, demokrasiye yapılmış bir saldırıdır’ / 06.05.2025