Zaman zaman yurdumuzun yeraltı ve yerüstü servetlerinden söz edilir, bunların değerlendirilmesi yapılarak, kah işletemediğimiz, onaramadığımız için üzüntü duyulur, kah Allah'ın yurdumuza bahşettiği bu lutuf ve bereketten doğan kıvanç ve öğünç paylaşılır. Lakin, aslında yeryüzünde olmakla beraber, zenginliği, ehemmiyeti, toplumumuza maddi ve manevi sahada sağlayabileceği faydaları çoğunluğun meçhulü olduğu, bazan sandıklar içinde, bazan rutubetli yerlerde bizlere, insan yüzüne, temiz havaya, güneşe hasret kaldıkları için, saklı, gizli, gözlerden ırak bir hazinemiz daha vardır: Arşivlerimiz. İçerisindeki bakım bekleyen, tozdan, nemden sahifelerini bazan dantela gibi işleyen kurtlardan arınmaya muhtaç, ancak bir kısmının sayısı hakkında tahminler yürütülebilen bir yığın evrak, tam deyimi ile "yükte hafif, bahada ağır'' bir sürü kağıt parçası.
Arşivlerimiz hem kemiyet, hem keyfiyet bakımından çok zengindirler. Her iki yönü ile de, bunların haşmetlisi olan İstanbul'da Başbakanlık Arşivi'nde mevcut belgelerin çekirdeğini sadârete, yani Divan-ı Humâyun'a ve Bâb-ı Âsafî'ye ait bulunanlar meydana getirir. Türkiye'nin bu en büyük, ismi ansiklopedilere girmiş arşivinin dışında, yine İstanbul'da Deniz ve Topkapı Sarayı Müzesi, Defterdarlığın alt katındaki Hariciye, Süleymaniye'deki Müftülük Arşivleri'nin, Ankara'da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kızılay Genel Müdürlüğü, bir kısım Bakanlık Arşivlerinin yanı sıra, İstanbul'da Belediye Kitaplığı'nda Muallim Cevdet yazmaları arasında, Anadolu'nun çeşitli şehirlerindeki müzelerde, tekke ve zaviyelerde, bazı özel ellerde sayıları henüz tahmin bile edilemeyen pek çok evrak ve defter bulunduğunu belirtmek gerekir.
Dış ilişkiler açısından önemleri
Bu belgelerin Osmanlı İmparatorluğu'nun Fas'tan İran'a, Habeşistan'dan Budin'e ve Rusya'ya kadar uzanan geniş toprakları üzerindeki bir çok milletlerin tarih ve kültürlerini ilgilendirmesi, onların mahiyet bakımından da kıymetlerini, şüphe bırakmayacak şekilde, ortaya koyar. Bu sebeple, arşivlerimizde sık sık yabancı devlet uyruklularının müsaade alarak çalıştıkları, yine arşivlerimizin öneminin bir çok yabancı dilde yayınlanmış ilmi makalelere konu olduğu görülür . Bu belgeler içerisinde Osmanlı Türk Tarihi'ni olduğu kadar, bilhassa sosyal ve kültürel hayat bakımlarından Anadolu'nun Osmanlı Türklerinden önceki devrelerini de aydınlatanlarının bulunması pek tabiidir. Kültürü, bir toplumun sosyal ve ekonomik yaşayışına hakim olan ihtiyaç, inanç ve düşüncelerin, yine ilkinin teminine, son ikisinin ise, ifade olunmasına imkan veren dil, sanat, mimarlık ve benzeri alanlarda meydana getirdiği eserlerin, başarıların bir bütünü olarak tarif etmek hoş görülürse, konunun da çerçevesi kendiliğinden ortaya çıkar.
Arşivlerimiz sayesinde
öğrendiklerimiz
Arşivlerimizde geçmişe ışık tutacak pekçok belge mevcuttur. Bu belgeler sayesinde günümüze kadar gelen sosyal hayat sürecini, siyasi, ekonomik gelişmeleri ve kültür ve sanat dünyamızdaki ilerlemeleri keşfetmek mümkündür.
Örneğin arşiv kaynakları Anadolu'da ve diğer yerlerde Osmanlı devri yapılarının tam bir sayısını tesbit bakımından ve bu yapıların o zamanlar uğradıkları değişiklikleri anlamak yönünden son derecede ehemmiyetlidirler. XVI. yüzyıla ait Tapu-Tahrir Defterleri'nde yer yer cami, mescid, medrese, hamam, kervansaray, köprü gibi eserlerin miktarlarını gösteren listelere rastlanabildiği gibi, bunlara ait münferit vesika ve kayıtlar da bol miktarda mevcuttur. Bir örnek olmak üzere, 1526 senesinde kuzeyde Bingöl çevrelerinden güneyde Musul'a kadar geniş bir sahayı kaplayan 15 sancaklı Diyarbekir Beylerbeyiliği'nde 32 cami, 162 mescid, 20 medrese, 57 Zâviye, 15 muallimhâne (Kur'an okulu), 14 kervansaray ve 45 hamam bulunduğunu belirtelim.
Arşivlerimizdeki bir kısım belgeler de yapılan veya tamir edilen eserleri bütün ayrıntıları ile, ölçüleri ile tanıtmaktadır. Bunlar, doğrudan doğruya, inşaata ve tamire ait keşif raporlarıdır. 1637'de inşaatı biten, Eski Malatya'daki Silahdar Mustafa Paşa Hanı'nın, aynı tarihteki bir keşif sureti, bize halen iç-han kısmı ile, cephesindeki, kendisine aidiyeti bile zor fark edilebilen bir kaç dükkanı ile çok harap portali kalmış bu eserin, mahiyeti hakkında sağlam bir fikir vermiş, hatta 1932'de bu hanı ziyaret ederek, pek kıymetli bir planını yapmış olan ünlü Fransız Sanat Tarihçisi Albert Gabriel 'in planının da tashihine imkan sağlamıştır .
Depolara mahkum tarihimiz
Yukarıda, ancak pek azı hakkında bazı örnekler verebildiğimiz arşiv belgeleri, Türk toplumunun engin tarihi içerisindeki yaşantısı, sosyal, sanat ve iktisadî hayatı hakkındaki kanılarımızı değiştirebilecek niteliktedir. Bugün faydalanılabilen belgeler hem okuyucuya sunulanların çok azını teşkil ederler, hem de onların bütünü, var olanların çok azıdırlar. Pek çok belgeler sandıklar içerisinde, depolarda, beton zemin üzerinde, tozunu çamurlaştıran, çatıdan damlayan yağmur tanecikleri altında görücüye çıkacakları günü beklemektedirler. Bakımları ve ihtimamları, az sayıdaki fedakar arşiv memurlarının insan-üstü güçlerine, kendilerine karşı besledikleri hudutsuz bağlılık ve sevgiye kalmıştır. Türk siyasi hayatını olduğu kadar, Türk Kültür Tarihi'ni de aydınlatacak olan bu belgelerin daha fazla istifade edilebilir hale getirilebilmelerinin tek yolu, günlük gaileler arasında bunalan yöneticilerimize, arşivlerle ilgili meselelerin önemini anlatabilmenin imkanlarını yaratabilmek, onların da bu sorunlarımıza eğilebilmelerini sağlayabilmektedir.
Arşivlerimiz hem kemiyet, hem keyfiyet bakımından çok zengindirler. Her iki yönü ile de, bunların haşmetlisi olan İstanbul'da Başbakanlık Arşivi'nde mevcut belgelerin çekirdeğini sadârete, yani Divan-ı Humâyun'a ve Bâb-ı Âsafî'ye ait bulunanlar meydana getirir. Türkiye'nin bu en büyük, ismi ansiklopedilere girmiş arşivinin dışında, yine İstanbul'da Deniz ve Topkapı Sarayı Müzesi, Defterdarlığın alt katındaki Hariciye, Süleymaniye'deki Müftülük Arşivleri'nin, Ankara'da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kızılay Genel Müdürlüğü, bir kısım Bakanlık Arşivlerinin yanı sıra, İstanbul'da Belediye Kitaplığı'nda Muallim Cevdet yazmaları arasında, Anadolu'nun çeşitli şehirlerindeki müzelerde, tekke ve zaviyelerde, bazı özel ellerde sayıları henüz tahmin bile edilemeyen pek çok evrak ve defter bulunduğunu belirtmek gerekir.
Dış ilişkiler açısından önemleri
Bu belgelerin Osmanlı İmparatorluğu'nun Fas'tan İran'a, Habeşistan'dan Budin'e ve Rusya'ya kadar uzanan geniş toprakları üzerindeki bir çok milletlerin tarih ve kültürlerini ilgilendirmesi, onların mahiyet bakımından da kıymetlerini, şüphe bırakmayacak şekilde, ortaya koyar. Bu sebeple, arşivlerimizde sık sık yabancı devlet uyruklularının müsaade alarak çalıştıkları, yine arşivlerimizin öneminin bir çok yabancı dilde yayınlanmış ilmi makalelere konu olduğu görülür . Bu belgeler içerisinde Osmanlı Türk Tarihi'ni olduğu kadar, bilhassa sosyal ve kültürel hayat bakımlarından Anadolu'nun Osmanlı Türklerinden önceki devrelerini de aydınlatanlarının bulunması pek tabiidir. Kültürü, bir toplumun sosyal ve ekonomik yaşayışına hakim olan ihtiyaç, inanç ve düşüncelerin, yine ilkinin teminine, son ikisinin ise, ifade olunmasına imkan veren dil, sanat, mimarlık ve benzeri alanlarda meydana getirdiği eserlerin, başarıların bir bütünü olarak tarif etmek hoş görülürse, konunun da çerçevesi kendiliğinden ortaya çıkar.
Arşivlerimiz sayesinde
öğrendiklerimiz
Arşivlerimizde geçmişe ışık tutacak pekçok belge mevcuttur. Bu belgeler sayesinde günümüze kadar gelen sosyal hayat sürecini, siyasi, ekonomik gelişmeleri ve kültür ve sanat dünyamızdaki ilerlemeleri keşfetmek mümkündür.
Örneğin arşiv kaynakları Anadolu'da ve diğer yerlerde Osmanlı devri yapılarının tam bir sayısını tesbit bakımından ve bu yapıların o zamanlar uğradıkları değişiklikleri anlamak yönünden son derecede ehemmiyetlidirler. XVI. yüzyıla ait Tapu-Tahrir Defterleri'nde yer yer cami, mescid, medrese, hamam, kervansaray, köprü gibi eserlerin miktarlarını gösteren listelere rastlanabildiği gibi, bunlara ait münferit vesika ve kayıtlar da bol miktarda mevcuttur. Bir örnek olmak üzere, 1526 senesinde kuzeyde Bingöl çevrelerinden güneyde Musul'a kadar geniş bir sahayı kaplayan 15 sancaklı Diyarbekir Beylerbeyiliği'nde 32 cami, 162 mescid, 20 medrese, 57 Zâviye, 15 muallimhâne (Kur'an okulu), 14 kervansaray ve 45 hamam bulunduğunu belirtelim.
Arşivlerimizdeki bir kısım belgeler de yapılan veya tamir edilen eserleri bütün ayrıntıları ile, ölçüleri ile tanıtmaktadır. Bunlar, doğrudan doğruya, inşaata ve tamire ait keşif raporlarıdır. 1637'de inşaatı biten, Eski Malatya'daki Silahdar Mustafa Paşa Hanı'nın, aynı tarihteki bir keşif sureti, bize halen iç-han kısmı ile, cephesindeki, kendisine aidiyeti bile zor fark edilebilen bir kaç dükkanı ile çok harap portali kalmış bu eserin, mahiyeti hakkında sağlam bir fikir vermiş, hatta 1932'de bu hanı ziyaret ederek, pek kıymetli bir planını yapmış olan ünlü Fransız Sanat Tarihçisi Albert Gabriel 'in planının da tashihine imkan sağlamıştır .
Depolara mahkum tarihimiz
Yukarıda, ancak pek azı hakkında bazı örnekler verebildiğimiz arşiv belgeleri, Türk toplumunun engin tarihi içerisindeki yaşantısı, sosyal, sanat ve iktisadî hayatı hakkındaki kanılarımızı değiştirebilecek niteliktedir. Bugün faydalanılabilen belgeler hem okuyucuya sunulanların çok azını teşkil ederler, hem de onların bütünü, var olanların çok azıdırlar. Pek çok belgeler sandıklar içerisinde, depolarda, beton zemin üzerinde, tozunu çamurlaştıran, çatıdan damlayan yağmur tanecikleri altında görücüye çıkacakları günü beklemektedirler. Bakımları ve ihtimamları, az sayıdaki fedakar arşiv memurlarının insan-üstü güçlerine, kendilerine karşı besledikleri hudutsuz bağlılık ve sevgiye kalmıştır. Türk siyasi hayatını olduğu kadar, Türk Kültür Tarihi'ni de aydınlatacak olan bu belgelerin daha fazla istifade edilebilir hale getirilebilmelerinin tek yolu, günlük gaileler arasında bunalan yöneticilerimize, arşivlerle ilgili meselelerin önemini anlatabilmenin imkanlarını yaratabilmek, onların da bu sorunlarımıza eğilebilmelerini sağlayabilmektedir.