Her konuda ölçülü ve bilinçli olmak çok önemlidir. Bu durum sosyal medyanın kullanımında da geçerlidir. İnsanların ve toplumun yararına, iyiliğine faaliyet gösteren sosyal medya platformlarını ayrı tutarak denilebilir ki, sosyal medyanın bireye sunduğu imkânlar sebebiyle, insan adeta mayınlı bir arazide yürüyormuşçasına, her anı, her adımı tehlikelerle dolu. Bu nedenle sosyal medya kullanıcılarının çok bilinçli olması veya gerekli olan bilinç düzeyini sağlayacak eğitimlerin verilmesi gerekiyor. Sosyal medya bilinçli kullanıldığında zararlı olmadığı veya daha az zararlı olduğu düşünülebilir. Ancak sosyal medyanın amacı dışında kullanılması ve çok vakit geçirilmesi, sürekli yanlış duruş pozisyonunda oturmak, durmak, ekrana bakmak insan sağlığı üzerinde hem psikolojik hem de fiziki olarak olumsuz etki bıraktığı işin uzmanları tarafından ifade ediliyor.
Sosyal medyanın bir de klavye kahramanları var, yani farelerin kedi, kedilerin sanal aslan olduğu Donkişotları var. Gerçek hayatta muhatabının yüzüne söyleyemeyeceği sözleri klavye başına geçince mangalda kül bırakmayan sahte, sözde klavye kahramanları.
Sosyal medya toplum içinde hiçbir varlık gösteremeyen, bir baltaya sap olamamış sıradan, vasıfsız bir insana dahi fikirlerini ya da varlığını gösterme imkânı sağlıyor. Bu cesaret yoksunu kişilerin sosyal medya da serseri birer mayın gibi dolaşarak, hem kendi başlarını derde soktuklarını, hem de diğer sosyal medya kullanıcılarına sataştıklarını, hakaret ettiklerini, diğer insanlara rahatsızlık ve zarar verdiklerini her gün medyadan okuyoruz, görüyoruz, dinliyoruz.
Hep sosyal medyanın olumsuz yönlerinden söz etmeyelim değil mi! Çünkü biz leş olmuş kokan bir köpeğin çirkinlik içindeki durumundan dişlerinin güzelliklerini görebilen bir medeniyetin mensuplarıyız. O halde sosyal medyanın bir faydası bir güzelliği yok mu? Var tabi ki. İnsanların kendini daha özgür hissettiği bu sahada, gerçek hayatın yorucu temposundan uzaklaşmak için bireylerin çeşitli aktivitelere katılıp bu faaliyetleri takip etme imkânı elde ettiği için sosyalleştiklerini söyleyebiliriz. Yine bazı insanların çeşitli konularda araştırma becerilerini geliştirerek bilgi sahibi olduklarını, yetiştiklerini görüyoruz. Sosyal medya sayesinde insanlar dünyada olup biten gündemden haberdar oluyor. Gündeme dair konularda ve diğer konular da tepki verebilme, görüşünü bildirme imkânına sahip oluyor. Sosyal medya sunduğu imkânlar sayesin de insanlara olmak istedikleri karaktere bürünme fırsatı ve teknolojiyi yakından takip edebilme imkânı da verdiğini görüyoruz. İnsanlar bu alanlarda kendisini daha iyi ifade ettiği için de birey ve toplum üzerinde bu ve bunlara benzer faydalarının olduğunu düşüne biliriz, söyleye biliriz.
Bu ortamlar kullanıcılara gerçek dünya ile sanal olmanın rahatlığını da veriyor. (Sanal kelimesi köken olarak "sanmak" sözcüğünden gelmektedir; fakat sahte, yanlış ya da gerçeğin zıttı olarak düşünülmemelidir. Sanal, gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan, mevhum, farazi, tahminî biçiminde tanımlanır (TDK Büyük Türkçe Sözlük)) Çünkü sosyal ağlar, bireyin düşüncelerini özgürce söyleyebileceği kadar gerçek, ama söylediği şeyden sorumluluk almayacağı kadar da sanaldır. Bu nedenle kullanıcılar yayınladığı içeriklerle kendini kanıtladığı, kendisini daha iyi ifade ettiği bu alanda, hiçbir yerde olmadığı kadar rahattır.
Bu rahatlığın pek çok sebebi var. Kim olduğu, sahip olduğu yetenekleri, başarıları sorulmadan fark edilme imkânı veren sosyal paylaşım sitelerinin dünyada milyonlarca kişi tarafından takip edilmesi, şaşırılmaması gereken bir durumdur. Çünkü toplumda hiçbir kişi ve kurum sıradan bir insana bu imkânı ve kolaylığı sağlamamaktadır. Sosyal medya bireye çok fazla alternatif sunmaktadır.
Okul öncesi çocuklar da dâhil her yaştan ve her kesimden insan bu ortamlarda kendine bir yer bulabilmektedir. Sosyal medyada bireyin kendini göstermesini ve daha fazla vakit geçirmesini sağlayan bu sanal âlemin imkân ve hizmetleri çok cezbedici bir şekilde pazarlanmaktadır. Bu cezbedici imkânlar çoğaldıkça, sanal âlemin birey üzerindeki etkisi de artmaktadır. Zamanla kendini bu ortama kaptıran kişiler, artık kendilerini var ettikleri bu yerden ayıramamaya başlar, bir bağımlı gibi bağlanır. Bunun sonucunda da hastalıklar, yalnızlaşma, a sosyalleşme, zaman kaybı, stres, hayatta başarısızlık, mutsuzluk vs. gibi sonuçlar kaçınılmaz olur.
(Devam edecek…)
- Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı paşasıydı / 01.04.2025
- Bayram, şeker ve ruhsuzluk / 29.03.2025
- Akıl mı aşk mı? İnsanı insan yapan nedir? / 25.03.2025
- Akıl ve inanç: Haritasız yolculuk olur mu? / 22.03.2025
- Ehlibeyt ve Ramazan: Oruç, sadece bir açlık mıdır? / 21.03.2025
- Boğaz kanla dolu, ama geçilmez! / 18.03.2025
- Unutulan hakikat, kaybolan insanlık / 16.03.2025
- İnsanın, insan-ı kâmil olduğu ay: Ramazan / 14.03.2025
- İstiklal’in sesi: Bir milletin ruhuna kazınan marş / 12.03.2025