logo
24 NİSAN 2024

Din afyon mudur ? / Etik manifesto

14.03.2021 00:00:00
'Din afyon mudur ? / Etik manifesto' seslendirme dosyası:
Avrupa, 5.yy ile 15.yy arasında en kaotik zamanlarını yaşadı. Bu uzun zaman  diliminde Avrupa Skolastik felsefenin ve karanlık orta çağın sıkı ve kapalı kilise otokrasisi içindeydi. Felsefi anlamda özellikle 18. yy da Avrupa da ''aydınlanma çağı'' ile dine karşı -bir anlamda- "mecburi" bir tutum gelişti. Kilise o kadar güçlenmiş ve o kadar siyasallaşmıştı ki bundan sıyrılmak için karşı bir tutum geliştirmek kaçınılmaz olmuştu. Burada Martin Lutherler ve diğerleri eleştirel düşünceyi ağır bedeller ödeyerek elde ettiler. Zira kilise  ve devlet arasındaki ilişki öyle sıkıydı ki din devletin önüne geçmişti. Dine karşı eleştirel düşünce, devlete en ağır ihanet olarak görülüyordu. 
 
Günümüze gelene kadar  ise kısa bir dönem zayıflayan ''siyasal  din'' anlayışları kendini yine dini - siyasi akımlarla ortaya çıkardı. Zira Latin Amerikalara kadar uzanan " kurtuluş dinleri" dahi pollitik  olarak ortaya çıktı.
Ancak İslam dini açısından durum da çokta farklı olmadı. 8. Asırdan sonra İslam dini medeniyet açısından adeta pik yapmıştı. İslam da 9 ve 12. yy arası İslam'ın bilimsel ve evrensel tutumu, özellikle felsefe, kimya, astronomi ve tıpta  zirve anlayışlar doğurmuştu. Ancak 13. ve 14. yy.da yavaşlayarak 15. yy da duraklamış, 16. yy dan itibaren ise dinin toplumsal yapı içinde  siyasallaşmasıyla gerilemeye başlamıştı. Diğer taraftan coğrafi keşifler ve eleştirel düşüncenin Avrupa da sonuç vermesiyle medeniyet yer değiştirmiş doğudan batıya geçmişti. Ancak henüz farkında olunmasa da dünya için asıl kaos burada başlamış oluyordu.
 
Bu dönemde reform hareketleri Avrupa için çıkış kapısı olmaya başladı. Çünkü siyasetin dinden ''aslında kilise''den uzaklaşmasıyla beraber yeni açılımlar başlamıştı. Ancak yakın tarihte ''aklın'' din haline gelmeye başlamasıyla başka ama büyük bir kaos doğdu. Marx ve Hegelciler insanlığın ilerlemesinin önünde engel olarak dini gördüler. Bu yüzden ilk hedefleri ''din'' oldu. Ancak bunda bilimsel açıdan  haksız da sayılmazlardı. Çünkü Marx ve arkadaşları Yeni Ahit'in İlahi ve tarihi bir hakikat olmadığını insan kaynaklı olduğunu gördüler. Böylece Tanrı'nın bir yanılsama olabileceği iddiasında bulundular. İnsanların en iyi özelliklerini  toplayıp fantastik bir Tanrı'ya atfettiklerini öne sürdüler. Böylece kendileri de insanlığın  ilerlemesinde engelin bu varoluşsal ayrımın olduğuna inandılar. Ancak ve ancak buna dair sanrılardan kurtularak insanlığın gelişeceği inancına vardılar.
Marx burada tanımlamalarını  genç Hegelcilerden daha ileri bir safhaya taşıdı. Dini sorunların çözümü yerine bizzat dinlerin kendisini ''Halkın AFYONU'' olarak tanımladı. Dini derin ihitiyaçlar için bir ağrı kesici olarak görerek kendilerine göre bir çözüm yolu aradılar. Ve kendi ifadesiyle ''Türsel Özümüz'' olarak üretici varlıklar olarak insanı modellediler.
 
MARX İnsanı hayvanlardan farkı olarak ''üretici varlıklar'' olarak tanımladı. Çünkü hayvanlar sadece kendi türlerinde sadece bir şeyi üretebilirken, insanın her şeyi üretebildiğini savundu. Ancak Marx bile o vakitte bunun da ileride insanı makineleştireceği bilmiyordu. Aslında bulunduğu şartlar ve inanışlar açısından teşhisi doğruydu ancak bulduğu çözümün insanlığı başka bir çözümsüzlüğe götüreceğini bilemedi. Böylece fikirlerinin idelojiye dönüşmesiyle ölümünde sonra dünya için başka bir kaos başladı. Marx ve yakın arkadaşı Engels'in diğer filozoflardan farkı dünyayı yorumlamak yerine değiştirmeye kalkmalarıydı.
 
Dinin kullanma alanı adalet ve merhametten uzaklaştırılınca  ve bunlar kişisel menfaatlere dönüşünce bu manada içinde bulundukları dinin "afyon" olma konusunda haklı oldular. Ancak kamusal fayda için kullanılınca değil afyon, yaşayan ve İlahi kaynaklı (bozulmamış) dinin afyondan uyanma olduğunu fark dahi edemediler. Bunun için dinin yaşanması gerektiğini göremediler. Marx ve Engels'in iddaa ettiği gibi aslında dinler insanları kullanmadı. Köle çalıştıran toplumlar önce derebeylerine sonra aristokrak toprak sahiplerine ve en sonunda endüstri toplumuyla kapitalizme evrildi. Dinden uzaklaşan toplumları, dini kullanarak alt komünleri kontrol etmeye başlayanlar ideolojiler oldular. Elbette bu da sermaye ile proterya arasında çatışma doğurdu. 
 
Bu  konu aslında  günümüzde kavramlara yüklediğimiz anlamları doğru algılamada güçlük çekmemizden kaynaklıdır. Zira günümüzde kapitalizm ile din karışmıştır. Gerçi bunda  kapitalizmin, din gibi davranmış olmasının da payı vardır. Aslında bankaların kilise gibi olmasıyla başladı herşey. 
Konumuza dönecek olursak   ''İlahi ve korunmuş din'' insanları kullanmaz. Aslında yapısı itibariyle kullanamaz da.
 Zira dinler kurtuluş için hep varoldu/varolmuşlardır. Çünkü İlahi kaynaklı  tüm dinler öncelikle dünya hayatını düzenlemek ve huzuru sağlamak için varoldular. Yani ilahi dinler böyle gönderildi. Çünkü  İNSAN hem KÖTÜLÜK VE İYİLİK ayrımı KAVRAYACAK güçte (AKIL), hem de bunları seçecek özgürlükte (İRADE) de yaratılmıştır. Sonuçtan sebebe olayları değerlendirirsek dinin insanları kullanmak için değil düzenlemek için geldiğini, buna rağmen insanların " dini " kullanmaktan vazgeçmediğini görürüz. Yine de Yaratıcının merhameti gereği dini güncelleyip yeni öğreticiler gönderdiğini de anlarız. Aslında Adem'den sonra ''kişisel menfaatler'' dini kullanınca katliamlar ve savaşlar hep olmuştur. Ve yine aslına bakacak olursak birisi yara diğeri merhemdir. Merheme yara demek ya da merhemi hasta için kullanmamak merhemin suçu değil o ilacı hatalı  ya da kasten yanlış kullanan yahut kullanmayı reddeden insanın suçudur.
 
Daha yakın tarihe gelecek olursak  I. Dünya savaşında sonra laik-ulus devletler,  II. Dünya savaşından sonra ise  demokratik-hukuk devletleri ön plana çıktı. Burada bir kısım filozofların dünya ve din kurgusuna ne yargıyla baktıklarını çok kısa bir göz atarsak:
Mills, önceki elit kuramcıların aksine elit yönetimi kaçınılmaz bir yönetim biçimi olarak görmediği gibi "seçkinlerin doğuştan seçkin bir karakterle dünyaya geldikleri" niteliklerin doğuştan değil sahip olunan ayrıcalıklı yaşam koşullarından kaynaklanmakta olduğunu söyler.
L.N. Tolstoy "Tanrı insanların ayrı yaşamasını istemiyor bu yüzden tek tek neye ihtiyaçları olduğunu açık etmiyor. Beraber yaşamalarını istediğinden hepsine kendileri ve diğerlerinin neye ihtiyacı olduğunu gösteriyor." olduğunu söyler.
Victor Hugo  daha geniş bir pencereden bakarak iyiliği insana, adaleti topluma bağlayarak şu tespiti yapar. "İyi olmak kolaydır zor olan adil olmaktır" der.
Hz. Ali'nin en öz tanımıyla ''Devletin dini adalettir'' der. Peki bu derin tarife göre adalet nedir? Adalet kuşlara yem, ağaçlara su vermektir, gülü sulamaktır. ait olduğu yerde kullanmaktır esas olan. Zulüm ise dikene su vermektir. Eylem aynı olsa da niyet, zaman ve mekanı ayırt edebilmektir. ''Din adalettir'' zira.
 
Marx'a dönecek olursak özgürlük için yazdığı kuramlar ölümünden onlarca yıl sonra milyonlarca insanı mahkum etti. İdeolojiden nefret eden Marx en katı idelojinin fikir babası oldu. Kapitalizm günümüzde nasıl dine evrimleştiyse, Marxsisizm de en katı ideoloji haline geldi. Kısacası İnsan deneyimi olan hiçbir ideoloji bu bilmeceyi çözmeye yetemedi.
Ön yargılardan kurtulmak atomu parçalamaktan zor olduğu için işimizin kolay olmadığını bilerek toplumsal fayda için hayatı kurma zorunluluğu hepimiz için şart.  Ancak ve ancak kamu yararı için tüm enerjimizi harcarsak böylece yargı probleminin kendiliğinden çözüleceği umudundayım.
Dini siyasallaştıran kendi ifademizle ''kapitalist dinler''dir. Kapitalist dinler bu yapıları, ticari ve güç halinde kullanan kiliseler bazen cemaatler, bazen camiler ya da partiler  adına  dini ''afyon'' halinde kullanmışlardır. Bu yüzden bu ayrımı yapamayan bazı filozoflar dahi siyasetin ya da menfaatin afyonunu dine bağladılar. Oysa bireysel fayda için kullananlar için din ''afyon'' olur, yaşayan  ve kamusal fayda  için kullananlar için ise  ''din'' afyondan uyanmadır. İnsanlığın kurtuluşu da bu yaşama bağlıdır. Çünkü kamu menfaatini göz önüne alan yegane din "İslam"dır. 
Sanırım "İnsan" menfaatseverliği yüzünden bu aşamada mutluluğu ve huzuru yakalama konusunda  kendi adına daima başarısız oldu. Ve bu huzur ve mutluluk  tüm insanlık tarihinde maalesef çok kısa sürdü.

Sözün Özü:
 
Korkmam! Ruhun şad olsun... Nice 100'lere...
 
(12 Mart 1921 İstiklal şiirinin kabulüne atfen)

 
Arda Karani / diğer yazıları
Bu fuara sıradan insanlar gelmiyor!
Avrupa'nın en büyük boya fuarı Türkiye'de
Elon Musk'ın işi zor
Batmamak için fiyat kırdı
Özel'den 'erken seçim' sorusuna yanıt
'Seçmene saygısızlık olur'
İlk maçta gol sesi çıkmadı
Beşiktaş İstanbul'a umutlu döndü
'Ayaküstü olacak iş değil bunlar'
Özel'le görüşeceği tarihi açıkladı
Özel, 10. Cumhurbaşkanı Sezer ile görüştü
'Düzenli aralıklarla ziyaret edeceğiz'
Erdoğan'ın anayasa çağrısına yanıt verdi
'Bir şey uymamak için değiştirilmez'
İsmailağa şeyhi Hasan Kılıç uğurlandı
Erdoğan en ön safta yer aldı
Korhan Berzeg'in yaşadığı köyde flaş gelişme
Ceset parçaları bulundu
Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Bu kez Atatürk'ü andı
Muhammed Uğur'un hayali gerçek oldu
Mansur Yavaş'tan 23 Nisan jesti
En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
Bu fuara sıradan insanlar gelmiyor!
Avrupa'nın en büyük boya fuarı Türkiye'de
Elon Musk'ın işi zor
Batmamak için fiyat kırdı
Özel'den 'erken seçim' sorusuna yanıt
'Seçmene saygısızlık olur'
İlk maçta gol sesi çıkmadı
Beşiktaş İstanbul'a umutlu döndü
'Ayaküstü olacak iş değil bunlar'
Özel'le görüşeceği tarihi açıkladı
Özel, 10. Cumhurbaşkanı Sezer ile görüştü
'Düzenli aralıklarla ziyaret edeceğiz'
Erdoğan'ın anayasa çağrısına yanıt verdi
'Bir şey uymamak için değiştirilmez'
İsmailağa şeyhi Hasan Kılıç uğurlandı
Erdoğan en ön safta yer aldı
Korhan Berzeg'in yaşadığı köyde flaş gelişme
Ceset parçaları bulundu
Erdoğan'dan 23 Nisan mesajı
Bu kez Atatürk'ü andı
Muhammed Uğur'un hayali gerçek oldu
Mansur Yavaş'tan 23 Nisan jesti
En çarpıcı deprem uyarısı
'Baza ve koltuk altlarını doldurun'
İstanbul'da kutlamaların merkezi Taksim Meydanı'ydı
Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk sunuldu
Esad, Abhazya Dışişleri Bakanı'na söyleşi verdi
'ABD'yle zaman zaman görüşüyoruz'
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.