Demokratik Sol Parti, Başbakan Bülent Ecevit'in sağlığı bozulana kadar, Meclis'te en sakin görünümlü partiydi. Parti içi hareketlenmeler yok değilse de, bu durum Ecevit ailesinin konumunu sarsacak seviyeye hiçbir zaman varamadı. Mesela, Aydın Milletvekili Sema Pişkinsüt'ün geçtiğimiz yılki DSP Olağan Kongresi'nde Genel Başkanlığa aday olarak, "parti içinde Ecevitler'e karşı bayrak açmasını" bir çıkış olarak değerlendirmek mümkünse de, bu girişim partinin yapısını ve yönünü etkilemeden oldukça uzaktı. Gerçi Pişkinsüt, Ecevitler'den koparmayı başardığı 3 milletvekili ile Toplumcu Kurtuluş Patisi'ni (TDP) kurmayı başardı ancak gerisini getiremedi. Bu da gösteriyor ki, Pişkinsüt'ün çıkışı sadece 3 şiddetinde bir deprem mahiyeti taşıyor. Böyle bir sarsıntının Ecevitler'in parti üzerindeki egemenliğine son vermesi mümkün değildi.
İkinci kımıldama hareketi
DSP içindeki ikinci karşı hareket, bu yıl 25 Haziran'da ansızın ortaya çıktı. 9 milletvekili, düzenledikleri sürpriz basın toplantısıyla, "DSP, Ecevit'siz yaşama geçebilmelidir'' mesajını kamuoyuna ilettiler. Çıkışın kritik cümlesi şuydu: "DSP, hem örgüt temelinde hem de yerel yönetimler ve TBMM zeminlerinde Ecevit'lerin öncülüğünde Ecevit'siz yaşama geçebilmelidir. Bu tarihi görev ve sorumluluğu Sayın Ecevitler'in yükleneceğine olan inancımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.''
Sözkonusu bu 9 milletvekili parti içinde ağırlığı olan şu isimlerden oluşuyordu: Bursa Milletvekili Ali Arabacı, Ankara Milletvekili Uluç Gürkan, Kocaeli Milletvekili Ahmet Arkan, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı, Sivas Milletvekili Cengiz Güleç, Kütahya Milletvekili Emin Karaa, Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ve İstanbul Milletvekili Tahir Köse... Bu milletvekilleri bir bakıma DSP'nin vitrinini teşkil ediyor.
Ancak bu güçlü ses bile Rahşan Hanım'ın parti içindeki "hükümranlığı"nı azaltamadı. Nitekim "Dokuzlar Hareketi" olarak nitelenebilecek bu girişime hiç bir DSP yerel teşkilatı destek vermedi. Rahşan Hanım, parti içinden gelen ikinci saldırıyı da atlatmıştı.
Saldırı sırası Rahşan Hanım da
Başbakan Bülent Ecevit, 4 Mayıs'tan bu yana hasta. Hastalığının mahiyeti nedeniyle, vücudu yapılan tedaviye olumlu cevap vermiyor. Bu bir kronik hastalık... Yüzde yüz tedavisi olan bir rahatsızlık değil... Ancak, Başbakan'ın hastalığının kronik olmasının siyasi yansımaları sarsıcı oluyor. Bu durum, DSP içindeki "gerilimleri" bariz bir biçimde açığa çıkardı. DSP'nin yerel örgütleri üzerindeki hakimiyeti açıkça bilinen Rahşan Ecevit, (Zaten Bülent Ecevit 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi nedeniyle siyasi yasaklı olduğundan, DSP'yi 1985 yılında Rahşan Hanım kurmuştur) son iki aylık süreçte milletvekilleri üzerinde de 'hakimiyet tesisi' için müthiş çaba sarfediyor. Rahşan Hanım, bunda kısmen başarılı...
Önceki gün DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı (Bir zamanlar Tansu Çiller ile Esat Kıratlıoğlu arasındaki ilişki ne ise, bugün de Rahşan Hanım ile Halıcı arasındaki ilişki de odur) başkanlığındaki Rahşan Hanım "ekibinin" DSP Genel Başkan Yardımcısı Tayfun İçli ve Zeki Sezer, Genel Sekreter Yardımcısı Süleyman Yağız ve Genel Sayman Mecit Şekercioğlu'nun düzenlediği basın toplantısı, DSP tarihi içinde çok önemli bir yere sahipti. Bu toplantıda ilk kez Rahşan Hanım, açıktan açığa Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ı istemediğini açığa vuruyordu. Rahşan Ecevit, bunu yaparken de, kendi prensinin Emrehan Halıcı olduğunu da ima ediyordu.
Halıcı'nın kullandığı dil, tipik Rahşan Hanım etiketi taşıyordu. Rahşan Hanım süflörü vasıtasıyla şunları dile getiriyordu: "DSP olarak bizler Hüsamettin Özkan'a en üst payeleri ve görevleri verdik. Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan dahil bazı kişilerin Başbakan Bülent Ecevit'e yönelik tepkiler karşısında sessiz kalması, bizleri endişe, kuşku, kaygı ve soru işaretlerine sevketmektedir."
Bu cümleyi enikonu irdelemek gerekir. Rahşan Hanım, yukarıda vurguladığımız gibi Hüsamettin Özkan'ı açıktan hedef alıyordu, ancak tek hedef o değildi. Halıcı'nın açıklamasında "Hüsamettin Özkan ve diğer kişiler" deniliyordu. Peki kimdi bu diğer kişiler? Dışişleri Bakanı İsmail Cem, mesela, bu kişiler arasında var mıydı?
Açıkçası, Başbakan Ecevit'e yönelik "çekil" kampanyası dünkü ANALİZ'imizde de değindiğimiz gibi, son 15 günde yoğunluk kazandı. Bu kampanyanın dış basın desteğinde IMF tarafından yönlendirildiğini dün geniş perspektifte ele almıştık. Öte yandan, Ecevit'e yönelik eleştirilere bakanlar arasından karşılık veren o kadar az isim var ki... DSP'li bakanların çok azı, "güçlü çekil korosuna karşı etkin sözler" sarfettiler. Yine Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan gibi adı DSP Genel Başkanlığı'na geçen İsmail Cem'in Rahşan Hanım tarafından hedef alınmaması ilginç... Bu da gösteriyor ki, DSP içindeki "çekişmenin boyutu" sadece Başbakan Ecevit'e sahip çıkmayla ilgili değil. Bunun "derinden ve geçmişten gelen boyutları" bulunuyor.
Şimdi gelelim bu boyutlara... Başbakan Bülent Ecevit'in, eskisini bilmiyorum ama son 15 yıllık siyasi hayatında, Rahşan Hanım'a direndiği tek nokta var... Hüsamettin Özkan konusunda kendi çizdiği yolda ilerliyor Bülent Ecevit. Hüsamettin Özkan, DSP'nin 7 milletvekilliği kazandığı 1991 seçimlerinden itibaren Ecevit'in hep sağ kolu oldu. 4 milletvekili DSP'den istifa ettiğinde Erdal Kesebir ile birlikte yanında kalan iki kişiden biriydi.
Öte yandan, Rahşan Hanım, Özkan'a başından beri karşıydı. Ancak hükümet işlerinden Başbakan'ın, Genel Merkez işlerinden kendisinin sorumlu olması nedeniyle Ecevit'e "Özkan'ı görevden al" baskısı yapamadı.
Başbakan Ecevit'in sağlığının bozulması nedeniyle son iki aydır Özkan ile Başbakan arasında sanki bir "soğukluk" varmış gibi görünüyor. Özkan'ın parti içindeki geçmişi nedeniyle "vefasız" olduğunu söylemek imkansız. Kanaatıma göre, Rahşan Hanım eve kilitlediği, doktorları ile bile bir süre görüştürmediği Başbakan Ecevit ile Özkan arasındaki bağlantıyı kesti. Yoksa, Özkan Başbakan'dan uzaklaşmadı. Hastalığı süresince Başbakan, tümüyle Rahşan Hanım'ın "denetimine" girdi. Rahşan Ecevit, bu süreci iyi değerlendirerek, parti içinde yeni bir "dizayna, tasarıma" gitti. Maalesef, bu tasarımda "ezeli karşıtı" Özkan'ın yeri yoktu.
Acaba Özkan, Rahşan Hanım'ı ekarte edebilir mi? Bu sorunun cevabı, Özkan'ın "yerel teşkilatlar" üzerinde ne denli etkinliğe sahip olduğunda saklı. Özkan'ın DSP teşkilatları üzerindeki gücü sınırlı. Keza milletvekilleri üzerindeki gücü de. Devletin etkin kurumları ile sağlıklı ilişkiler kurmuş olan Özkan'ın, parti içi politikalara ağırlık verdiği söylenemez. O, bir bakıma "yüksek politika" ile ilgilendi hep. Nadiren bir parti toplantısına katılıp, nutuk attı. Bu da onun Rahşan Hanım'ı ekarte ederek, DSP Genel Başkanı olma yönündeki şansını, bariz yönde etkiliyor.
İkinci kımıldama hareketi
DSP içindeki ikinci karşı hareket, bu yıl 25 Haziran'da ansızın ortaya çıktı. 9 milletvekili, düzenledikleri sürpriz basın toplantısıyla, "DSP, Ecevit'siz yaşama geçebilmelidir'' mesajını kamuoyuna ilettiler. Çıkışın kritik cümlesi şuydu: "DSP, hem örgüt temelinde hem de yerel yönetimler ve TBMM zeminlerinde Ecevit'lerin öncülüğünde Ecevit'siz yaşama geçebilmelidir. Bu tarihi görev ve sorumluluğu Sayın Ecevitler'in yükleneceğine olan inancımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz.''
Sözkonusu bu 9 milletvekili parti içinde ağırlığı olan şu isimlerden oluşuyordu: Bursa Milletvekili Ali Arabacı, Ankara Milletvekili Uluç Gürkan, Kocaeli Milletvekili Ahmet Arkan, Tekirdağ Milletvekili Bayram Fırat Dayanıklı, Sivas Milletvekili Cengiz Güleç, Kütahya Milletvekili Emin Karaa, Çanakkale Milletvekili Sadık Kırbaş, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu ve İstanbul Milletvekili Tahir Köse... Bu milletvekilleri bir bakıma DSP'nin vitrinini teşkil ediyor.
Ancak bu güçlü ses bile Rahşan Hanım'ın parti içindeki "hükümranlığı"nı azaltamadı. Nitekim "Dokuzlar Hareketi" olarak nitelenebilecek bu girişime hiç bir DSP yerel teşkilatı destek vermedi. Rahşan Hanım, parti içinden gelen ikinci saldırıyı da atlatmıştı.
Saldırı sırası Rahşan Hanım da
Başbakan Bülent Ecevit, 4 Mayıs'tan bu yana hasta. Hastalığının mahiyeti nedeniyle, vücudu yapılan tedaviye olumlu cevap vermiyor. Bu bir kronik hastalık... Yüzde yüz tedavisi olan bir rahatsızlık değil... Ancak, Başbakan'ın hastalığının kronik olmasının siyasi yansımaları sarsıcı oluyor. Bu durum, DSP içindeki "gerilimleri" bariz bir biçimde açığa çıkardı. DSP'nin yerel örgütleri üzerindeki hakimiyeti açıkça bilinen Rahşan Ecevit, (Zaten Bülent Ecevit 12 Eylül 1980 askeri müdahalesi nedeniyle siyasi yasaklı olduğundan, DSP'yi 1985 yılında Rahşan Hanım kurmuştur) son iki aylık süreçte milletvekilleri üzerinde de 'hakimiyet tesisi' için müthiş çaba sarfediyor. Rahşan Hanım, bunda kısmen başarılı...
Önceki gün DSP Grup Başkanvekili Emrehan Halıcı (Bir zamanlar Tansu Çiller ile Esat Kıratlıoğlu arasındaki ilişki ne ise, bugün de Rahşan Hanım ile Halıcı arasındaki ilişki de odur) başkanlığındaki Rahşan Hanım "ekibinin" DSP Genel Başkan Yardımcısı Tayfun İçli ve Zeki Sezer, Genel Sekreter Yardımcısı Süleyman Yağız ve Genel Sayman Mecit Şekercioğlu'nun düzenlediği basın toplantısı, DSP tarihi içinde çok önemli bir yere sahipti. Bu toplantıda ilk kez Rahşan Hanım, açıktan açığa Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ı istemediğini açığa vuruyordu. Rahşan Ecevit, bunu yaparken de, kendi prensinin Emrehan Halıcı olduğunu da ima ediyordu.
Halıcı'nın kullandığı dil, tipik Rahşan Hanım etiketi taşıyordu. Rahşan Hanım süflörü vasıtasıyla şunları dile getiriyordu: "DSP olarak bizler Hüsamettin Özkan'a en üst payeleri ve görevleri verdik. Başbakan Yardımcısı Sayın Hüsamettin Özkan dahil bazı kişilerin Başbakan Bülent Ecevit'e yönelik tepkiler karşısında sessiz kalması, bizleri endişe, kuşku, kaygı ve soru işaretlerine sevketmektedir."
Bu cümleyi enikonu irdelemek gerekir. Rahşan Hanım, yukarıda vurguladığımız gibi Hüsamettin Özkan'ı açıktan hedef alıyordu, ancak tek hedef o değildi. Halıcı'nın açıklamasında "Hüsamettin Özkan ve diğer kişiler" deniliyordu. Peki kimdi bu diğer kişiler? Dışişleri Bakanı İsmail Cem, mesela, bu kişiler arasında var mıydı?
Açıkçası, Başbakan Ecevit'e yönelik "çekil" kampanyası dünkü ANALİZ'imizde de değindiğimiz gibi, son 15 günde yoğunluk kazandı. Bu kampanyanın dış basın desteğinde IMF tarafından yönlendirildiğini dün geniş perspektifte ele almıştık. Öte yandan, Ecevit'e yönelik eleştirilere bakanlar arasından karşılık veren o kadar az isim var ki... DSP'li bakanların çok azı, "güçlü çekil korosuna karşı etkin sözler" sarfettiler. Yine Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan gibi adı DSP Genel Başkanlığı'na geçen İsmail Cem'in Rahşan Hanım tarafından hedef alınmaması ilginç... Bu da gösteriyor ki, DSP içindeki "çekişmenin boyutu" sadece Başbakan Ecevit'e sahip çıkmayla ilgili değil. Bunun "derinden ve geçmişten gelen boyutları" bulunuyor.
Şimdi gelelim bu boyutlara... Başbakan Bülent Ecevit'in, eskisini bilmiyorum ama son 15 yıllık siyasi hayatında, Rahşan Hanım'a direndiği tek nokta var... Hüsamettin Özkan konusunda kendi çizdiği yolda ilerliyor Bülent Ecevit. Hüsamettin Özkan, DSP'nin 7 milletvekilliği kazandığı 1991 seçimlerinden itibaren Ecevit'in hep sağ kolu oldu. 4 milletvekili DSP'den istifa ettiğinde Erdal Kesebir ile birlikte yanında kalan iki kişiden biriydi.
Öte yandan, Rahşan Hanım, Özkan'a başından beri karşıydı. Ancak hükümet işlerinden Başbakan'ın, Genel Merkez işlerinden kendisinin sorumlu olması nedeniyle Ecevit'e "Özkan'ı görevden al" baskısı yapamadı.
Başbakan Ecevit'in sağlığının bozulması nedeniyle son iki aydır Özkan ile Başbakan arasında sanki bir "soğukluk" varmış gibi görünüyor. Özkan'ın parti içindeki geçmişi nedeniyle "vefasız" olduğunu söylemek imkansız. Kanaatıma göre, Rahşan Hanım eve kilitlediği, doktorları ile bile bir süre görüştürmediği Başbakan Ecevit ile Özkan arasındaki bağlantıyı kesti. Yoksa, Özkan Başbakan'dan uzaklaşmadı. Hastalığı süresince Başbakan, tümüyle Rahşan Hanım'ın "denetimine" girdi. Rahşan Ecevit, bu süreci iyi değerlendirerek, parti içinde yeni bir "dizayna, tasarıma" gitti. Maalesef, bu tasarımda "ezeli karşıtı" Özkan'ın yeri yoktu.
Acaba Özkan, Rahşan Hanım'ı ekarte edebilir mi? Bu sorunun cevabı, Özkan'ın "yerel teşkilatlar" üzerinde ne denli etkinliğe sahip olduğunda saklı. Özkan'ın DSP teşkilatları üzerindeki gücü sınırlı. Keza milletvekilleri üzerindeki gücü de. Devletin etkin kurumları ile sağlıklı ilişkiler kurmuş olan Özkan'ın, parti içi politikalara ağırlık verdiği söylenemez. O, bir bakıma "yüksek politika" ile ilgilendi hep. Nadiren bir parti toplantısına katılıp, nutuk attı. Bu da onun Rahşan Hanım'ı ekarte ederek, DSP Genel Başkanı olma yönündeki şansını, bariz yönde etkiliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016