"İlgisiz bilgililer, bilgisiz ilgililer" Soma ve Soma'dakilerle ilgileniyor veya ilgilenmiyormuş gibi yaparlarken; yürek yangınımız sönmeyecek, söndürülemeyen kömür ocağı yangını gibi!...Bu yangın, dumansız! Bu yangın, amansız ve bu yangına davetiye çıkarmış olanlar imansız!...Tarihten ve bizzat naklen izlediğimiz uzun süren savaşlar biliriz! Ama meydan savaşları kısa sürer tıpkı Soma'daki kıyamet anı gibi!... Meydan savaşları kısadır ama yıllarca, asırlarca anlatılan savaş destanları da bu meydan savaşlarından çıkar! Çünkü meydan savaşları, fert fert meydandakilerin kıyametleridir tıpkı Soma'da "Bir avuç kömür için bir ömür verenler"inki gibi...Basında; Soma Maden İşçilerinin soyunma odalarından resimler vardı bugün... Soma'dan yorgun gelerek baygın gibi düştüğüm uykumdan Soma diyerek uyandım! Ümitlerimi külliyen yok eden kötü haberlerle başladım güne! Yangın söndürülememiş, giriş değiştirilmişmiş!...Ve, elektrik olmadığı için madenin içindeki su tahliye edilememiş ve madeni su basmış!Boşluğa izin vermeyen ve tahammülü olmayan doğa, meseleye müdahil olmuş! Alın teriyle helal rızk ibadetindeki cennet yolcusu Yiğitlerin, sahipsizlik yüzünden yanmalarına müsaade etmeyerek onları serinletmek için su doldurmuş ocağın zifrî karanlık dehlizlerini!...Kaç kişi oldukları bilinmesine rağmen açıklanmayan, bedenlerini karanlık maden dehlizlerinde bırakarak maden ocağı ve kendi ocakları etrafında tura çıkan Cennet Yolcusu ruhlar şimdi gülümsüyorlar aylarca başlarında amirlik taslayan "bilgisiz ilgisiz" torpillilerin korkularına!...Bedenlerini ekmek teknelerine bırakarak seyre çıkan Şüheda Ruhları; seyrediyorlar peşlerinden ağlayan çaresizlerini, seyrediyorlar onlar için bir şeyler yapmaya çırpınan temiz yüreklileri...Yaygın Basında, yer altında istihdam edilen 5.000 kişinin soyunma odalarından resimler paylaşılmış! Hayretle, tarifsiz üzüntüyle çevirip çevirip baktım resimlere... Karşılıklı dizilmiş dolapların arasında gidip geldim defalarca ve hafızam, bir gün önce aynı sessiz dar koridorda dolaşmalarımızı hatırladı!Sevgili Adem Birinci, BTP Ege Bölgesi Müfettişi Mehmet Dinç ve kameramanımız Sevgili Sebahattin ile o koridorlarda mescit aramamızı hatırladım...Sorarak mescidi de abdest alabileceğimiz lavaboyu da bulmuştuk...Abdestimi alıp mescide doğru yöneldiğimde; karşılıklı dolapların dizildiği ve her dolabın kapağına sıkıştırılmış, yiğit emekçilerin alın terlerini içlerine çekmiş havlular gördüm ve en yakınımdaki bir havlu ile kaçamak koklaştık! Yüzümü kurularken suratımla buluşan pâk bir ter kokusuydu!O anda akledememiştim bu alın teri kokulu havlunun sahibinin rûhunun, bu koridorlarda da dolaştığını! Akledememiştim, bu terin sahibinin Cennet yolcularından olduğunu!...Şimdi helallik diliyorum o Cennet Yolcularının tamamından, o yüzümü kuruladığım havludaki terin sahibinden...Rüyamda idiler zaten! Hayâle güç mü yeter?Bilal-i Habeşî tenli, yüzlerce aslan yapılı Yiğit, bir resmi geçitte idiler rüyamda!Kömür tozlarının kararttığı yüzlerinde; nûr fışkıran gözleri ve inci gibi parlayan bembeyaz dişleri, en belirgin özellikleri olarak kalmış aklımda...Yüzlerce Bilal-i Habeşî tenli, Hz. Hamza (a.s.) yapılı savaşçı; Haydar Hocamız'ın önünden geçiyorlardı! Hocam'ın önüne gelen her Bilâl-i Habeşî tenli, öyle samimiyetle gülümsüyordu ki dudakları arasından görülen bembeyaz dişleri ve nûr fışkıran gözleri sanki karanlık dehlizlerde önlerini ışıtan fenerleriydi...Uykudan uyandığımda, epeyce rüyamın etkisinden kurtulamadım!Sonra internetten yaygın basına göz atarken, aklımı başıma getiren o soyunma odasının resimleriyle yüz yüze geldim...Şimdi; "Babalar gibi satarım!" diye övünenlerin, "Ülkemi pazarlamakla yükümlüyüm" diyenlerin, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye kibirlenenlerin, düştükleri zavallılıklarını düşünüyorum!Acıkan bebeğin içgüdüsel olarak annesini araması gibi, korkan haşarı çocuğun her yerde babasını araması gibi, yolunu kaybeden garibin her yerde bir tanıdık aranması gibi biz de; afet bölgesinde, her yerde, her köşede Haydar Hocamızı aramıştık! Şimdi söylemesem, bir daha söyleyemem!Allah (c.c.) affetsin ama "Keşke!" dedim, "Keşke ne bu âfet olaydı, ne de babalar gibi satarım diye övünenlerin bu zavallılıkları..."Başımız sağ olsun azîz Türk Milleti!Geçmiş olsun kadim Türk Devleti!"Dağlar gibi yığdığın kemiklerinden, ırmaklar gibi akıttığın kanından nâdim ol! Türk Milleti, silkin kendine dön!" diye tarihe seslenen Kadim Atalarımız Bilge Kağan ve Kül Tigin Kardeşlerin, naraları hep kulağında, aklında olsun!Türk Milleti! Kendinden olanlara, sizi düşünmekten kendileri hiç akıllarına gelmeyen sevdalılarına, millet fedâilerine yüzünü dönmezsen; sizi sevenleri, onların sizi sevdiğinin yüzde biri kadar sevmeye başlamazsan, Soma Afeti gibi belalara daha çook düçâr olursun!Türk Milleti! Allah aşkına kendine dön!"Ey dipdiri meyyît! İki el, bir baş içindir,Davransana! Eller de senin, baş da senindir!""OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN! Vesselâm...Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017