Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün tarihinde olmadığı kadar acizlik gösteren bir siyasi iradeye teslimdir.
Ülkenin ve milletin geleceği için hayati öneme sahip gelişmeler karşısında, sert görünen bazı çıkışları olsa da, gerek iç gerekse dış çevrelerce ciddiyetten ve inandırıcılıktan uzak olan bu tavırlar ikna edici bulunmamaktadır. Bu sebeple beyanatlar caydırıcı olamamaktadır.
Türkiye, Güneydoğusunu tehdit eden ve hayata geçirilmesi halinde müdahale edeceğini defaatle ilan ettiği bir oluşuma engel olamamıştır.
Merkez Bankası, bayrağı, parlamentosu, anayasası olan bu adı konmamış devlet, nihayetinde sınır ötemizde tüm dünyaya varlığını ilan etmiştir.
Ülkenin Başbakanı, konu hakkında "işler çığırından çıktı" demekle yetinedursun; müttefikimiz bildiğimiz ABD, bu oluşumu sonuna kadar desteklemektedir.
Bu, Türkiye için uluslararası arenada siyasetinin ne kadar etkisizleştiğinin acı ifadesidir.
Aynı Başbakan; Ege, Pontus sorunu, Güneydoğu meseleleri gibi adaylıkla alakası olmayan konuları gündem edip, müzakere tarihi vermeyen AB'nin yaklaşımını değerlendirerek: "Ülkede, seçimler sonrasında laiklik karşıtı bir partinin iktidara gelmesi, AB ile ilişkileri daha da hassaslaştırır" yorumuna bağlayabilmektedir.
1976 yılında, yine bu ülkenin Başbakanı iken, Kerkük Bölgesindeki Türkmenler konusunda Türkiye'nin nasıl bir politika izleyeceği kendisine sorulduğunda, "ABD'nin bu bölge ile ilgili net bir tavrı yok ki, biz de politikamızı belirleyebilelim" diyecek bir siyaset anlayışındadır.
Bugün de işlerin çığrından çıktığını itirafla, yine ABD ile konuyu görüşeceklerini ifade etmektedir.
Görünen o ki, sağlığından kaynaklanan gafları ile de gündemden düşmeyen Sn. Ecevit, Türkiye'de milli görüşler istikametinde projeler oluşturabileceğini neredeyse yarım asırlık siyaset hayatında halen anlayamamıştır.
İktidarları döneminde bizzat kendisinin girişimleriyle ekonomiyi kurtarmak için Dünya Bankası'ndan getirttiği Kemal Derviş'in 17 ayda ekonomiyi tamamen altüst ettiği, IMF'ye olan bağımlılığı daha da arttırarak ülkeyi hiç olmadığı kadar fakirliğe ve borç batağına sürüklediği de milletimizin gözünden kaçmamaktadır.
Yapılan anketlerde % 1'lere düşen halk desteği, Sn. Ecevit'in adı halkçı ama zihniyeti tamamen dışa endeksli politikalarının bir sonucudur.
Sn. Ecevit bu hakikati artık görmelidir.
Seçime giden Türkiye'de tamamı IMF ve AB kıskacını baştan kabul etmiş düzen partilerinin % 10 barajının çok altındaki oy oranı da bu gerçeklerin başka bir göstergesidir.
Bugün milletimiz "Türkiye'yi kim yönetiyor?" sorusunu sorar haldedir.
Ve, Türk milleti tarihinde görmediği bu manada zihniyeti yaşatan veya yaşatmaya niyetli siyasileri sandıkta cezalandırmaya hazırlanıyor.
4 Kasım sabahı, AB ve IMF demeyen, tamamen milli bir duruş sergileyen, bu güçlere "Hayır!" diyecek yüreklilikte bir partinin tek başına iktidar olacağına emin olabilirsiniz.
Ülkenin ve milletin geleceği için hayati öneme sahip gelişmeler karşısında, sert görünen bazı çıkışları olsa da, gerek iç gerekse dış çevrelerce ciddiyetten ve inandırıcılıktan uzak olan bu tavırlar ikna edici bulunmamaktadır. Bu sebeple beyanatlar caydırıcı olamamaktadır.
Türkiye, Güneydoğusunu tehdit eden ve hayata geçirilmesi halinde müdahale edeceğini defaatle ilan ettiği bir oluşuma engel olamamıştır.
Merkez Bankası, bayrağı, parlamentosu, anayasası olan bu adı konmamış devlet, nihayetinde sınır ötemizde tüm dünyaya varlığını ilan etmiştir.
Ülkenin Başbakanı, konu hakkında "işler çığırından çıktı" demekle yetinedursun; müttefikimiz bildiğimiz ABD, bu oluşumu sonuna kadar desteklemektedir.
Bu, Türkiye için uluslararası arenada siyasetinin ne kadar etkisizleştiğinin acı ifadesidir.
Aynı Başbakan; Ege, Pontus sorunu, Güneydoğu meseleleri gibi adaylıkla alakası olmayan konuları gündem edip, müzakere tarihi vermeyen AB'nin yaklaşımını değerlendirerek: "Ülkede, seçimler sonrasında laiklik karşıtı bir partinin iktidara gelmesi, AB ile ilişkileri daha da hassaslaştırır" yorumuna bağlayabilmektedir.
1976 yılında, yine bu ülkenin Başbakanı iken, Kerkük Bölgesindeki Türkmenler konusunda Türkiye'nin nasıl bir politika izleyeceği kendisine sorulduğunda, "ABD'nin bu bölge ile ilgili net bir tavrı yok ki, biz de politikamızı belirleyebilelim" diyecek bir siyaset anlayışındadır.
Bugün de işlerin çığrından çıktığını itirafla, yine ABD ile konuyu görüşeceklerini ifade etmektedir.
Görünen o ki, sağlığından kaynaklanan gafları ile de gündemden düşmeyen Sn. Ecevit, Türkiye'de milli görüşler istikametinde projeler oluşturabileceğini neredeyse yarım asırlık siyaset hayatında halen anlayamamıştır.
İktidarları döneminde bizzat kendisinin girişimleriyle ekonomiyi kurtarmak için Dünya Bankası'ndan getirttiği Kemal Derviş'in 17 ayda ekonomiyi tamamen altüst ettiği, IMF'ye olan bağımlılığı daha da arttırarak ülkeyi hiç olmadığı kadar fakirliğe ve borç batağına sürüklediği de milletimizin gözünden kaçmamaktadır.
Yapılan anketlerde % 1'lere düşen halk desteği, Sn. Ecevit'in adı halkçı ama zihniyeti tamamen dışa endeksli politikalarının bir sonucudur.
Sn. Ecevit bu hakikati artık görmelidir.
Seçime giden Türkiye'de tamamı IMF ve AB kıskacını baştan kabul etmiş düzen partilerinin % 10 barajının çok altındaki oy oranı da bu gerçeklerin başka bir göstergesidir.
Bugün milletimiz "Türkiye'yi kim yönetiyor?" sorusunu sorar haldedir.
Ve, Türk milleti tarihinde görmediği bu manada zihniyeti yaşatan veya yaşatmaya niyetli siyasileri sandıkta cezalandırmaya hazırlanıyor.
4 Kasım sabahı, AB ve IMF demeyen, tamamen milli bir duruş sergileyen, bu güçlere "Hayır!" diyecek yüreklilikte bir partinin tek başına iktidar olacağına emin olabilirsiniz.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002