Her ülke, önce kendi çıkar ve zararını hesap ederek iş yapar. Verilen kararlar, tercihler, çekinceler, tavırlar, üsluplar hep bu esas üzerine bina edilir. Faydalı ve kârlı işlere girişilir, desteklenir; zararlı ve faydasız işlerden kaçınılır.
Türkiye'nin bir zamandan beri yaptığı uygulamalara bakınca durumun bu ilkeye uygun olarak seyretmediğini görüyoruz. Mazlum Cezayir halkı bağımsızlık talep ettiğinde Fransızlar lehine oy kullanıldı. Bu tavır, İslam dünyasının antipatisini getirdi. İsrail'i ilk kabul edenlerden oldu Türkiye, yine İslam dünyasından antipati aldık.
Bu tutumun bir sonucu olacak ki, KKTC'yi tanımada yanımızda birkaç istisnasının dışında kimseyi bulamadık.
1991 ABD'nin Irak'a saldırısı sonrasında üslerimizi kullandırdık. Bir koyup üç alacağımızı söylememize rağmen hiç bir şey alamadık. ABD'nin güzel hatırı için Irak'tan gelecek ticari kârımızı da iptal ettik. Körfez Savaşı'nın Türkiye'ye faturası 50 milyar doları aştı.
Ayrıca Güneydoğu'da petrol taşımacılığı yapan kişilerden bazıları terörde aktif rol aldı. Yani Türkiye bu konuda da zararı seçmiştir.
ABD'nin Afganistan mücadelelerinde de çok doğru bir yol izlendiği söylenemez. Nerede ise Kore macerasına yakın bir tutum sergileniyor. TBMM'de alınan kararla Türk askerinin sınırdışına yollanabilme kararı alınıyor. Yine üsler emre amade kılınmış durumda.
Hele Taliban karşıtlarını Ankara'da toplama planı ülke için son derece zararlı bir tercih. 90 yaşına merdiven dayamış Zahir Şah lehine oluşturulacak Ankara zirvesi, işin hamallığını Türkiye'ye yaptırmak olur.
Ankara zirvesi İslam dünyasının antipatisine vesile olacaktır. Ayrıca bazı radikal gruplar Türkiye'ye karşı eylemler yapabilir. Bu nedenle Ankara'yı önerenlere deriz ki, Türkiye'nin başını sıkıntıya sokmayınız. Mesela Ankara yerine Atina, Roma, Paris... gibi merkezler seçilebilir.
Görülen o ki, Ankara tercihi ile Türkiye olaylarla daha çok ilişkilendiriliyor. Giderek olaylarda fiili bir noktaya geliniyor. Varsayınız ki Türkiye üzerine birkaç füze gönderilmiştir, işte bu olay bir savaş sebebi sayılarak, ülke kendini savaşın içinde bulacaktır. Özellikle Irak'a karşı yapılacak bir saldırı olayı daha da hızlandıracaktır.
IMF'den gelen reçeteye uyularak yapılan yasalarda da ülke yararları iyi hesap edilememiştir. Daima Batı'nın çıkarları ön planda tutuldu. Şu an Meclis'e sevk edilen ihale yasa tasarısı açıkça, Türk müteahhidinin önünü kesiyor. Yabancı firmaların tek taraflı olarak Türk iş ortamına girmesi, had safhada olan işsizliği daha da artıracaktır.
Gümrük Birliği anlaşması Tansu Çiller'in milletin boynuna taktığı bir kementtir. Ülkeye 60 milyar dolar zarar vermiştir.
Diğer yandan partilerin adeta yarışırcasına Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıma arzusu anlaşılabilir bir iş değildir. Bağımsız Türkiye Partisi dışında kalanların tamamına yakını AB üyesi olmak için can atıyor. Avrupa'da daha çok ekmek, daha çok hürriyet olduğunu söylüyorlar.
Bu kuruluşlara sadece bir uyarıcı örnek vermek kâfi gelir diye düşünüyoruz.
1960'dan beri Avrupa'ya işçi olarak giden insanımız, maddi yönden birşeyler kazanmış olmanın yanında, ahlâki, ailevi, sosyal yönden ciddi kayıplar vermiştir. Şu anda Almanya'da bulunan Türk gençlerinden sadece 18.000'i yüksek okullarda öğrenci iken 20.000'den fazla gencimiz, başta uyuşturucu olmak üzere çeşitli suçlardan dolayı hapishanelerdedir. İşte Avrupa'nın çarpıcı bir fotoğrafı.
Türkiye iyi bir muhasebe yapmak zorundadır. Zararlı, kârsız politikalara bir nokta koymalıdır. Sıcak iki gündem var, ihale kanunu yabancı sermayeye cevap vermeyecek hale getirilmeli, Ankara'da düşünülen zirveden vazgeçilmelidir. Zira Ankara toplantısı, ülkeyi mayın tarlasına sokmak anlamına gelmektedir.
Türkiye'nin bir zamandan beri yaptığı uygulamalara bakınca durumun bu ilkeye uygun olarak seyretmediğini görüyoruz. Mazlum Cezayir halkı bağımsızlık talep ettiğinde Fransızlar lehine oy kullanıldı. Bu tavır, İslam dünyasının antipatisini getirdi. İsrail'i ilk kabul edenlerden oldu Türkiye, yine İslam dünyasından antipati aldık.
Bu tutumun bir sonucu olacak ki, KKTC'yi tanımada yanımızda birkaç istisnasının dışında kimseyi bulamadık.
1991 ABD'nin Irak'a saldırısı sonrasında üslerimizi kullandırdık. Bir koyup üç alacağımızı söylememize rağmen hiç bir şey alamadık. ABD'nin güzel hatırı için Irak'tan gelecek ticari kârımızı da iptal ettik. Körfez Savaşı'nın Türkiye'ye faturası 50 milyar doları aştı.
Ayrıca Güneydoğu'da petrol taşımacılığı yapan kişilerden bazıları terörde aktif rol aldı. Yani Türkiye bu konuda da zararı seçmiştir.
ABD'nin Afganistan mücadelelerinde de çok doğru bir yol izlendiği söylenemez. Nerede ise Kore macerasına yakın bir tutum sergileniyor. TBMM'de alınan kararla Türk askerinin sınırdışına yollanabilme kararı alınıyor. Yine üsler emre amade kılınmış durumda.
Hele Taliban karşıtlarını Ankara'da toplama planı ülke için son derece zararlı bir tercih. 90 yaşına merdiven dayamış Zahir Şah lehine oluşturulacak Ankara zirvesi, işin hamallığını Türkiye'ye yaptırmak olur.
Ankara zirvesi İslam dünyasının antipatisine vesile olacaktır. Ayrıca bazı radikal gruplar Türkiye'ye karşı eylemler yapabilir. Bu nedenle Ankara'yı önerenlere deriz ki, Türkiye'nin başını sıkıntıya sokmayınız. Mesela Ankara yerine Atina, Roma, Paris... gibi merkezler seçilebilir.
Görülen o ki, Ankara tercihi ile Türkiye olaylarla daha çok ilişkilendiriliyor. Giderek olaylarda fiili bir noktaya geliniyor. Varsayınız ki Türkiye üzerine birkaç füze gönderilmiştir, işte bu olay bir savaş sebebi sayılarak, ülke kendini savaşın içinde bulacaktır. Özellikle Irak'a karşı yapılacak bir saldırı olayı daha da hızlandıracaktır.
IMF'den gelen reçeteye uyularak yapılan yasalarda da ülke yararları iyi hesap edilememiştir. Daima Batı'nın çıkarları ön planda tutuldu. Şu an Meclis'e sevk edilen ihale yasa tasarısı açıkça, Türk müteahhidinin önünü kesiyor. Yabancı firmaların tek taraflı olarak Türk iş ortamına girmesi, had safhada olan işsizliği daha da artıracaktır.
Gümrük Birliği anlaşması Tansu Çiller'in milletin boynuna taktığı bir kementtir. Ülkeye 60 milyar dolar zarar vermiştir.
Diğer yandan partilerin adeta yarışırcasına Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıma arzusu anlaşılabilir bir iş değildir. Bağımsız Türkiye Partisi dışında kalanların tamamına yakını AB üyesi olmak için can atıyor. Avrupa'da daha çok ekmek, daha çok hürriyet olduğunu söylüyorlar.
Bu kuruluşlara sadece bir uyarıcı örnek vermek kâfi gelir diye düşünüyoruz.
1960'dan beri Avrupa'ya işçi olarak giden insanımız, maddi yönden birşeyler kazanmış olmanın yanında, ahlâki, ailevi, sosyal yönden ciddi kayıplar vermiştir. Şu anda Almanya'da bulunan Türk gençlerinden sadece 18.000'i yüksek okullarda öğrenci iken 20.000'den fazla gencimiz, başta uyuşturucu olmak üzere çeşitli suçlardan dolayı hapishanelerdedir. İşte Avrupa'nın çarpıcı bir fotoğrafı.
Türkiye iyi bir muhasebe yapmak zorundadır. Zararlı, kârsız politikalara bir nokta koymalıdır. Sıcak iki gündem var, ihale kanunu yabancı sermayeye cevap vermeyecek hale getirilmeli, Ankara'da düşünülen zirveden vazgeçilmelidir. Zira Ankara toplantısı, ülkeyi mayın tarlasına sokmak anlamına gelmektedir.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002