AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg'la ilgili email skandalı, Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren 'yol haritası'nı yeniden belirlemesini gerektirecek ciddiyette ve vahamettedir. Hatırlarsanız, iki hafta önce 'yol haritası'nı yeniden belirleme teklifimi yapmıştım. Bugün bunda ısrarlıyım.
Ancak AB'nin politik ve entellektüel yerli lobicileri, çok pişkin biçimde sanki hiçbir şey olmamış gibi email skandalını görmezlikten geliyor. Hatta hala idamın kaldırılması ve Kürtçe eğitim gibi konuları pişirmeyi sürdürüyor. İşte bu umursamaz tavır ve cürettir, ülkemizi ekonomik ve siyasal bakımdan bu derece aşağılara yuvarlayan.
Yerli AB lobicilerinden bir kısmı ise skandalı örtmek pahasına, email içeriğiyle Türk devletinin bağımsızlığını ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan Karen Fogg'un soruşturulmasına ve "istenmeyen casus" olarak sınırdışı edilmesine gönülleri razı değil.
Ama Türk devletini bölüp parçalamak için çabalanmasına gönülleri razı. Yıllardan beri, işte bu niyetlerini milletimize anlatmaya çalıştık.
AB'nin bu azınlık yerli lobicilerine göre, skandal emaillerle milleti "AB oyunları"ndan haberdar eden Doğu Perinçek suçlu. Millet, bu emaillerdeki vahim ifadelere kulak verip "bu ne yahu" tepkisi verdiği için suçlu. Nasrettin Hoca'nın ev sahibiyavuz hırsız fıkrasından da beter bu iş.
Emaillerde görüldüğü üzere mesela Karen Fogg, Dışişleri Bakanlığı'ndan istediği "devlet sırrı" türünden bilgileri, Bakanlık'ça verilmesi uygun görülmemesi sebebiyle alamayınca "casusluk yöntemi"yle edinebiliyor. Bu bilgileri nasıl aşırdığını emaillerinde anlatıyor. AB'nin istediği istikamette bazı yasal düzenlemelerin hangi "politik ve diplomatık taklalar"la çıkartıldığını kompoze edip, Türk içişlerine nasıl karıştığını ballandıra ballandıra bilgisayar ekranına döküyor. Ve bilgileri AB Komisyonu'nun Türkiye'den sorumlu biriminin yetkilisi Adriaan Van der Meer'e yolluyor.
Türk devletinin, devlet adamlarının, bu aziz milletin, mesela Kıbrıs'ın... "hakkından nasıl gelineceği" konusunda, iç siyasetin nasıl yönlendirildiği hususlarında, değil bir diplomatın, üçüncü sınıf bir sokak çocuğunun dahi kullanmayacağı ifadeler sergileniyor... AB, bu ifadelerle aslında dilinin altındaki baklayı gösteriyor. Ama bu da suç değilmiş. Neye göre? Viyana Sözleşmesine göre. Lobicilerin iddiası bu.
Viyana Sözleşmesi'nin 24. maddesini okuyan çok. Fakat ne hikmettir bilinmez; 41. maddesini okuyan yok. Aynen şöyle:
"Madde 41 1. Ayrıcalıklarına ve muafiyetlerine halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklarından ve muafiyetlerden yararlanan bütün şahıslar, kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmekle yükümlüdür. Anılan Devletin iç işlerine karışmakla da bu sahıslar keza yükümlüdür.
2. Gönderen Devlet tarafından kabul eden Devlet nezdinde yapılması misyonun uhdesine tevdi olunan bütün resmi işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak diğer bir Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür.
3. Misyonun binaları, misyonun bu Sözleşmede belirtilen görevleri veya diğer genel uluslararası hukuk kuralları veya gönderen ve kabul eden Devlet arasında yürürlükte olan özel anlaşmalar ile bağdaşmayacak bir tarzda kullanılmaz."
Bu madde Fogg'u da, tüm misyon şeflerini de Türk hukuk kurallarına bağlı kalmayı öngörüyor. İçişlerine karışma hakkı hiç tanımıyor. Casusluk yapmalarına imkan vermiyor. Bilakis bu durumlarda suçlu kabul ediyor. Yerli AB lobicileri, bu açık metni dahi çarpıtabiliyor.
Email skandalı bir hayra vesile oldu. Yıllardan beri gazetemizin yazarları başta olmak üzere Kuvayı Milliye kadrosunun AB konusunda anlatmaya çalışıp bazılarının bir türlü anlamak istemediği gerçekler, Fogg'un şifreli tuşlarıyla günyüzüne çıktı.
Evet, maalesef siyasilerimiz, hala umursamaz tavırlarında ısrar ediyor. Hatta AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, daha geçen hafta Türkiye ile ilgili müzakere tarihini "kesinlikle ülke içinde kaydedilecek gelişmelere bağlı" olduğunu söyleyip idamın kaldırılması ve sair talimatları sıralıyor. Fakat bizimkiler hala 2003, 2007 gibi muhayyel tarihlerle milleti oyalayıp duruyorlar. Bir yandan da ülke ekonomisi başaşağı gitmeye devam ediyor.
Zira ciddi bir endişe var. AB, 2122 Haziran'da İspanya'da Sevilla zirvesi yapacak. Yerli AB'ciler, her türlü skandala rağmen sessiz ve derinden ne pahasına olursa olsun istenenleri yapacaklar. Buna Kıbrıs'la ilgili tavizler de dahil. O zirveyi sağsalim atlatıp hayallerine vakit kazanmaya çalışıyorlar. Ancak, bu arada dünya yeniden karılıyor. Özellikle Ortadoğu ve Türk dünyası adeta yeniden şekilleniyor. "Üyeliğe aday" değil, bize özel "aday adayı" kimliğiyle Türkiye, Batı kapılarında dolanıp duruyor. Kan kaybediyor.
Ancak Fogg olayı, milleti bir kez daha haklı çıkardı. Ve gösterdi ki, devlet ve millet için tek siyasi umut kaldı. Türk siyasetini yeniden şekillendirecek kıvam, söylem, kudret ve proje ile gelen Kuvayı Milleye kadrosunun kurduğu "16 yıldız halakasının ortasına kurulmuş hilal" amblemli Bağımsız Türkiye Partisi. Fogg'un emailleri, şimdi asıl bunu anlatıyor, bunu haykırıyor. Tabii ki anlayana...
Ancak AB'nin politik ve entellektüel yerli lobicileri, çok pişkin biçimde sanki hiçbir şey olmamış gibi email skandalını görmezlikten geliyor. Hatta hala idamın kaldırılması ve Kürtçe eğitim gibi konuları pişirmeyi sürdürüyor. İşte bu umursamaz tavır ve cürettir, ülkemizi ekonomik ve siyasal bakımdan bu derece aşağılara yuvarlayan.
Yerli AB lobicilerinden bir kısmı ise skandalı örtmek pahasına, email içeriğiyle Türk devletinin bağımsızlığını ve ülkemizin milletiyle bölünmez bütünlüğünü hedef alan Karen Fogg'un soruşturulmasına ve "istenmeyen casus" olarak sınırdışı edilmesine gönülleri razı değil.
Ama Türk devletini bölüp parçalamak için çabalanmasına gönülleri razı. Yıllardan beri, işte bu niyetlerini milletimize anlatmaya çalıştık.
AB'nin bu azınlık yerli lobicilerine göre, skandal emaillerle milleti "AB oyunları"ndan haberdar eden Doğu Perinçek suçlu. Millet, bu emaillerdeki vahim ifadelere kulak verip "bu ne yahu" tepkisi verdiği için suçlu. Nasrettin Hoca'nın ev sahibiyavuz hırsız fıkrasından da beter bu iş.
Emaillerde görüldüğü üzere mesela Karen Fogg, Dışişleri Bakanlığı'ndan istediği "devlet sırrı" türünden bilgileri, Bakanlık'ça verilmesi uygun görülmemesi sebebiyle alamayınca "casusluk yöntemi"yle edinebiliyor. Bu bilgileri nasıl aşırdığını emaillerinde anlatıyor. AB'nin istediği istikamette bazı yasal düzenlemelerin hangi "politik ve diplomatık taklalar"la çıkartıldığını kompoze edip, Türk içişlerine nasıl karıştığını ballandıra ballandıra bilgisayar ekranına döküyor. Ve bilgileri AB Komisyonu'nun Türkiye'den sorumlu biriminin yetkilisi Adriaan Van der Meer'e yolluyor.
Türk devletinin, devlet adamlarının, bu aziz milletin, mesela Kıbrıs'ın... "hakkından nasıl gelineceği" konusunda, iç siyasetin nasıl yönlendirildiği hususlarında, değil bir diplomatın, üçüncü sınıf bir sokak çocuğunun dahi kullanmayacağı ifadeler sergileniyor... AB, bu ifadelerle aslında dilinin altındaki baklayı gösteriyor. Ama bu da suç değilmiş. Neye göre? Viyana Sözleşmesine göre. Lobicilerin iddiası bu.
Viyana Sözleşmesi'nin 24. maddesini okuyan çok. Fakat ne hikmettir bilinmez; 41. maddesini okuyan yok. Aynen şöyle:
"Madde 41 1. Ayrıcalıklarına ve muafiyetlerine halel gelmeksizin, bu gibi ayrıcalıklarından ve muafiyetlerden yararlanan bütün şahıslar, kabul eden Devletin kanunlarına ve nizamlarına riayet etmekle yükümlüdür. Anılan Devletin iç işlerine karışmakla da bu sahıslar keza yükümlüdür.
2. Gönderen Devlet tarafından kabul eden Devlet nezdinde yapılması misyonun uhdesine tevdi olunan bütün resmi işler, kabul eden Devletin Dışişleri Bakanlığı veya mutabık kalınacak diğer bir Bakanlık ile veya aracılığıyla yürütülür.
3. Misyonun binaları, misyonun bu Sözleşmede belirtilen görevleri veya diğer genel uluslararası hukuk kuralları veya gönderen ve kabul eden Devlet arasında yürürlükte olan özel anlaşmalar ile bağdaşmayacak bir tarzda kullanılmaz."
Bu madde Fogg'u da, tüm misyon şeflerini de Türk hukuk kurallarına bağlı kalmayı öngörüyor. İçişlerine karışma hakkı hiç tanımıyor. Casusluk yapmalarına imkan vermiyor. Bilakis bu durumlarda suçlu kabul ediyor. Yerli AB lobicileri, bu açık metni dahi çarpıtabiliyor.
Email skandalı bir hayra vesile oldu. Yıllardan beri gazetemizin yazarları başta olmak üzere Kuvayı Milliye kadrosunun AB konusunda anlatmaya çalışıp bazılarının bir türlü anlamak istemediği gerçekler, Fogg'un şifreli tuşlarıyla günyüzüne çıktı.
Evet, maalesef siyasilerimiz, hala umursamaz tavırlarında ısrar ediyor. Hatta AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, daha geçen hafta Türkiye ile ilgili müzakere tarihini "kesinlikle ülke içinde kaydedilecek gelişmelere bağlı" olduğunu söyleyip idamın kaldırılması ve sair talimatları sıralıyor. Fakat bizimkiler hala 2003, 2007 gibi muhayyel tarihlerle milleti oyalayıp duruyorlar. Bir yandan da ülke ekonomisi başaşağı gitmeye devam ediyor.
Zira ciddi bir endişe var. AB, 2122 Haziran'da İspanya'da Sevilla zirvesi yapacak. Yerli AB'ciler, her türlü skandala rağmen sessiz ve derinden ne pahasına olursa olsun istenenleri yapacaklar. Buna Kıbrıs'la ilgili tavizler de dahil. O zirveyi sağsalim atlatıp hayallerine vakit kazanmaya çalışıyorlar. Ancak, bu arada dünya yeniden karılıyor. Özellikle Ortadoğu ve Türk dünyası adeta yeniden şekilleniyor. "Üyeliğe aday" değil, bize özel "aday adayı" kimliğiyle Türkiye, Batı kapılarında dolanıp duruyor. Kan kaybediyor.
Ancak Fogg olayı, milleti bir kez daha haklı çıkardı. Ve gösterdi ki, devlet ve millet için tek siyasi umut kaldı. Türk siyasetini yeniden şekillendirecek kıvam, söylem, kudret ve proje ile gelen Kuvayı Milleye kadrosunun kurduğu "16 yıldız halakasının ortasına kurulmuş hilal" amblemli Bağımsız Türkiye Partisi. Fogg'un emailleri, şimdi asıl bunu anlatıyor, bunu haykırıyor. Tabii ki anlayana...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019