Devlet, iktidar gücünün siyasallaşmış haline dönüştüğü zaman, iktidar kendi gücünü korumaya yönelik her hamleyi meşrulaştırmaya başlar. Varlığını koruma adına devletin tüm mekanizmalarını kontrol altına alır ve süreklilik peşine düşer. Bu durumda devlet, iktidar gücünün egemenliği altına girer ve tüm kurumlarıyla ona hizmet etmeye başlar. Bu durum uzun bir süre devam ettiği zaman, onarılamayan yanlışlıklar doğar ve telafisi mümkün olmayan yollara girilir. Hâlbuki güçlü olan devletlerin hepsinde birey ön plana çıkar ve devletin tüm varlığı, kendisini oluşturan bireylerin refah ve mutluluğu için iyi bir yaşam oluşturmaya, çalışmaya adanır. Bugün devletimizi sosyal, demokratik ve hukuk devleti olarak tanımlayan insanların için öncelik, bireylerin refah ve mutluluğu olmalı. Bu tanım ancak bu şekilde anlam kazanır.Şayet bir ülkede her iktidara gelen egemen güç ilk iş olarak, eğitim ve öğretime el atarak köklü değişiklikler yapıyorsa bunun anlamı, iktidar kendi sürekliliği için arkasında potansiyel bir güç oluşturmaya çalışıyor demektir. Bu insanlar, niteliği olmayan, sorgulamayı sevmeyen, her türlü etikten uzak, sadece boyun eğen ve itaat eden insanlardan müteşekkil olur. Bu kalabalıklar artıp toplum halini aldıkları zaman, dar bir yaşama alanı oluşur, insanlar köleleşir, kişisel menfaatler ön plana çıkar ve toplumun bireyleri arasında tabakalaşmalar oluşur. Bu tabakalaşmaların en belirgin hali de ezilen üretken halk ve zenginleşen tüketen asalak grubudur. Modern dünyada bunun adına serbest ekonomi ve liberalizm diyen kaymakçı takım, işte kendilerine hizmet etmeyi gaye edinmiş insanlar var edebilme adına eğitimi ve öğretimi istedikleri gibi şekillendirmeye çalışırlar. Bunu yapmak için de en çok kullandıkları yol milletin manevi ve temel dinamikleri olan etnik kökeni ve dini istismar etmektir. Etnik kökenin istismar edilmesiyle şekillenen yığınlar, modern dünyada artık fazla önemsenmeyen, hayata at gözlüğüyle bakan insanlara yakıştırılan faşizm doğar ve bunun devamında diktatörlerin kontrolünde Turancılığın hâkimiyetine girer. Din duyguları istismar edilen insanlardan oluşan yığınlar ise yozlaşan, anenik yaşanılan bir din olgusuyla farklılaşarak gerçek dinden uzaklaşırlar. Tıpkı 16 yüzyıl sonra dünya hâkimiyetini elinde bulunduran zenginler tarafından oluşturulan Protestanlık mezhebi gibi. Bu iki yolun birleştiği yer ise iktidarı koruma. Birey olarak düşünmemiz gereken şey devletin bekası için mi var olmalıyız, yoksa iktidarların varlığı için mi?
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012