Devlet idaresinde ekonomi her şeydir. Ekonomide gelir adaleti, sürekli büyüme, işsizliğin çözülmesi ana hedeflerdir ve bu hedeflere ulaşılırsa gerçek bir isrikrardan ve ekonomik dengeden bahsedilebilir. Ekonomiden anlamayan siyasiler işbaşındaysa, devletin bütün politikalarında zincirleme trafik kazası yaşanır.
İstikrar; gelir adaletinde değil, adaletsizliğinde yaşanır, sürekli büyümede değil, hormonlu büyümede yaşanır, işsizliğin azalmasında değil, artışında yaşanır. Borçlar arttıkça artar, işin içinden çıkılamaz bir hale gelir ve siyasiler buna da sürdürülebilir borçlanma derler, bunu istikrar zannederler, tabanlarına öyle lanse ederler.
Problemleri çözme adına bazı adımlar atarlar ama attıkları bütün adımlar problemleri daha da derinleştirir. Aynen bataklığa saplanmış birinin debelendikçe dibe batması gibi?
Aslında bütün bu olumsuz gidişat onların iş bilmezliğinin açık bir ıspatıdır.
Bugün Türkiye'de yaşandığı gibi? Bir takım güncel örneklerle izah edelim.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye, 2017'de 1 milyar 205 milyon dolar, bu yılın ilk 2 ayında ise 169 milyon dolar kırmızı et ithalatı yaptı. Siyasilerimiz, bu ithalatı "kırmızı et fiyatlarını düşürmek için" yaptıklarını söylediler.
Problem ne? Et fiyatları yüksek? Siyasilerin buna çözümleri ne? İthalat? Peki sonuç? 2015 yılında kilosu 38 TL olan dana eti, bugün 39.87 TL? Et fiyatları düşmediği gibi, yerli hayvancılığa büyük bir darbe vuruldu. Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON) Başkanı Ahmet Hacıince, Türkiye'nin yakında yurtdışından parasıyla da et alamayacağını belirtti.
Siyasilerimiz ülkemizde sözde üretime dayalı, devleti küçültüp, özel sektörün ekonomideki payını artırmaya odaklı bir ekonomi politikasını hayata geçiriyorlar. Problem, özel sektörün payını artırabilmek? Siyasilerin çözümü, değişik kredilerle, fonlarla küçük ya da büyük işletmelerin bankalar yoluyla desteklenmesi?
Peki sonuç? Tüm işletmeler borç batağına saplandı.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre, bu yılın ilk iki ayında 20.308 esnaf iflas bayrağını çekti. 2014'ten 2018'e iflas eden esnaf sayısı da 430.275 oldu.
Bankalar, geçen yıl küçük ve orta büyüklükteki işletmelere (KOBİ) Kredi Garanti Fonu kefaleti ile kolay kredi sunmuştu. Kredi taksidini ödeyemediği için icralık olan işletmelerin sayısında büyük bir artış var. KOBİ kredisini ödeyemediği için icra takibine alınanlara bir yılda 20.718 işletme daha eklendi. Böylece icralık olan KOBİ'lerin sayısı 2017 sonunda 332.461'e ulaştı. Bankalara borçlanan her yüz KOBİ'den 10'dan fazlası icralık durumda.
KOBİ'lerde böyle de, büyük sanayi kuruluşlarında durum farklı mı? Onların durumunu da geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ifade etmişti. Büyük kuruluşların dışarıdan aldıkları dolar borçlarını döndüremediklerini belirterek dolarla borçlanmaya sınırlama getireceklerini açıklamıştı. Bu yasaklama kapsamında 2 bin 118 şirketin bulunduğunu bunların toplam döviz borcunun yüzde 84'üne tekabül ettiğini ifade eden Şimşek bu konuda değerlendirmeler yapılıyor demişti. Yani döviz borcuyla dönen işletmelerin döviz akarı kesilecek. Kesintiyi anladık da bunlara finansal olarak nasıl bir kapı açılacak?
Siyasilerimiz kamu kuruluşlarımızı ya zarar ettiği gerekçesiyle, ya da daha iyi hizmet sunsun, verimliliği artsın bahanesiyle sattı. Problem ne? Devlet kurumlarının hantallığı, ya da zarar etmesi? Siyasilerimizin çözümü, satmak? Peki sonuç? Mardin'de, tarımsal sulamada kullandıkları elektriğin borcunu ödeyemeyen yaklaşık 7000 çiftçinin elektriği Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) tarafından kesildi. Borçları 400 milyon lirayı buluyor. Ödeyenlerin de elektriği kesildi. 40 köy karanlığa terk edildi. Çiftçilerin elektrik borcunu dahi ödeyememesi de dikkate alınmalı, üretimde kullandıkları elektriğin kesilmesi de?
Dahası, maliyetlerin yüksekliğinden ve zararına ürün satmaktan şikayetçi çiftçilerimize sürpriz bir hediye de sunmaya hazırlanıyor siyasilerimiz?
Tarımda kullanılan sulama suyuna sayaç takılmasını öngören tasarı TBMM'de görüşülmeye başlandı. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), bu adımın çiftçilerin belini bükeceğini, su ücretini ödeyemeyecek çiftçilerin hacizle karşı karşıya kalacağını belirtti.
Daha birçok pratik örneği aktarabiliriz ama her sahada durum 'en az' bu kadar vahim?
Halbuki, içimizde, yanıbaşımızda ekonomiyi en iyi bilen, tek çözüm sahibi dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş vardı.
Ekonomiyi bilmeyen çok, hepsi ülkemizde söz sahibi; ekonomiyi bilen ise sadece ülkemizde değil, dünyada tek, Prof. Dr. Baş, duymazdan geliniyor, görmezden geliniyor.
Başımıza gelen felaketler, icralar, iflaslar, elektrik kesintileri, zamlar, ağır vergiler az bile? Kendimiz ektik, kendimiz biçiyoruz.
Emaneti ehline verin diyor Kur'anda ve hadislerde? Ekonomi emanetini işin tek ehli olan Prof. Dr. Baş'a vermezsek daha çok sürüneceğiz, çok karanlıkta kalacağız.
Örneklerde ifade edilen ve edilmeyen tüm problemlerin çözümü sadece Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde var.
İstikrar; gelir adaletinde değil, adaletsizliğinde yaşanır, sürekli büyümede değil, hormonlu büyümede yaşanır, işsizliğin azalmasında değil, artışında yaşanır. Borçlar arttıkça artar, işin içinden çıkılamaz bir hale gelir ve siyasiler buna da sürdürülebilir borçlanma derler, bunu istikrar zannederler, tabanlarına öyle lanse ederler.
Problemleri çözme adına bazı adımlar atarlar ama attıkları bütün adımlar problemleri daha da derinleştirir. Aynen bataklığa saplanmış birinin debelendikçe dibe batması gibi?
Aslında bütün bu olumsuz gidişat onların iş bilmezliğinin açık bir ıspatıdır.
Bugün Türkiye'de yaşandığı gibi? Bir takım güncel örneklerle izah edelim.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye, 2017'de 1 milyar 205 milyon dolar, bu yılın ilk 2 ayında ise 169 milyon dolar kırmızı et ithalatı yaptı. Siyasilerimiz, bu ithalatı "kırmızı et fiyatlarını düşürmek için" yaptıklarını söylediler.
Problem ne? Et fiyatları yüksek? Siyasilerin buna çözümleri ne? İthalat? Peki sonuç? 2015 yılında kilosu 38 TL olan dana eti, bugün 39.87 TL? Et fiyatları düşmediği gibi, yerli hayvancılığa büyük bir darbe vuruldu. Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON) Başkanı Ahmet Hacıince, Türkiye'nin yakında yurtdışından parasıyla da et alamayacağını belirtti.
Siyasilerimiz ülkemizde sözde üretime dayalı, devleti küçültüp, özel sektörün ekonomideki payını artırmaya odaklı bir ekonomi politikasını hayata geçiriyorlar. Problem, özel sektörün payını artırabilmek? Siyasilerin çözümü, değişik kredilerle, fonlarla küçük ya da büyük işletmelerin bankalar yoluyla desteklenmesi?
Peki sonuç? Tüm işletmeler borç batağına saplandı.
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre, bu yılın ilk iki ayında 20.308 esnaf iflas bayrağını çekti. 2014'ten 2018'e iflas eden esnaf sayısı da 430.275 oldu.
Bankalar, geçen yıl küçük ve orta büyüklükteki işletmelere (KOBİ) Kredi Garanti Fonu kefaleti ile kolay kredi sunmuştu. Kredi taksidini ödeyemediği için icralık olan işletmelerin sayısında büyük bir artış var. KOBİ kredisini ödeyemediği için icra takibine alınanlara bir yılda 20.718 işletme daha eklendi. Böylece icralık olan KOBİ'lerin sayısı 2017 sonunda 332.461'e ulaştı. Bankalara borçlanan her yüz KOBİ'den 10'dan fazlası icralık durumda.
KOBİ'lerde böyle de, büyük sanayi kuruluşlarında durum farklı mı? Onların durumunu da geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ifade etmişti. Büyük kuruluşların dışarıdan aldıkları dolar borçlarını döndüremediklerini belirterek dolarla borçlanmaya sınırlama getireceklerini açıklamıştı. Bu yasaklama kapsamında 2 bin 118 şirketin bulunduğunu bunların toplam döviz borcunun yüzde 84'üne tekabül ettiğini ifade eden Şimşek bu konuda değerlendirmeler yapılıyor demişti. Yani döviz borcuyla dönen işletmelerin döviz akarı kesilecek. Kesintiyi anladık da bunlara finansal olarak nasıl bir kapı açılacak?
Siyasilerimiz kamu kuruluşlarımızı ya zarar ettiği gerekçesiyle, ya da daha iyi hizmet sunsun, verimliliği artsın bahanesiyle sattı. Problem ne? Devlet kurumlarının hantallığı, ya da zarar etmesi? Siyasilerimizin çözümü, satmak? Peki sonuç? Mardin'de, tarımsal sulamada kullandıkları elektriğin borcunu ödeyemeyen yaklaşık 7000 çiftçinin elektriği Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş. (DEDAŞ) tarafından kesildi. Borçları 400 milyon lirayı buluyor. Ödeyenlerin de elektriği kesildi. 40 köy karanlığa terk edildi. Çiftçilerin elektrik borcunu dahi ödeyememesi de dikkate alınmalı, üretimde kullandıkları elektriğin kesilmesi de?
Dahası, maliyetlerin yüksekliğinden ve zararına ürün satmaktan şikayetçi çiftçilerimize sürpriz bir hediye de sunmaya hazırlanıyor siyasilerimiz?
Tarımda kullanılan sulama suyuna sayaç takılmasını öngören tasarı TBMM'de görüşülmeye başlandı. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), bu adımın çiftçilerin belini bükeceğini, su ücretini ödeyemeyecek çiftçilerin hacizle karşı karşıya kalacağını belirtti.
Daha birçok pratik örneği aktarabiliriz ama her sahada durum 'en az' bu kadar vahim?
Halbuki, içimizde, yanıbaşımızda ekonomiyi en iyi bilen, tek çözüm sahibi dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş vardı.
Ekonomiyi bilmeyen çok, hepsi ülkemizde söz sahibi; ekonomiyi bilen ise sadece ülkemizde değil, dünyada tek, Prof. Dr. Baş, duymazdan geliniyor, görmezden geliniyor.
Başımıza gelen felaketler, icralar, iflaslar, elektrik kesintileri, zamlar, ağır vergiler az bile? Kendimiz ektik, kendimiz biçiyoruz.
Emaneti ehline verin diyor Kur'anda ve hadislerde? Ekonomi emanetini işin tek ehli olan Prof. Dr. Baş'a vermezsek daha çok sürüneceğiz, çok karanlıkta kalacağız.
Örneklerde ifade edilen ve edilmeyen tüm problemlerin çözümü sadece Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Terör örgütünden fesih yorumu: Demokratik konfederalizm / 16.05.2025
- Trump’tan Şara’ya ‘Abraham Anlaşması’ şartı / 15.05.2025
- BTP lideri Hüseyin Baş hakkında bir garip iddianame! / 14.05.2025
- 'Terörsüz Türkiye' açılımından teröristler neden memnun? / 13.05.2025
- Demokratikleşme derken federasyonu mu kastediyorlar! / 10.05.2025
- Şara’nın Fransa ziyareti SDG’yi güçlendirdi / 09.05.2025