Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptıkları açıklamalarda hep ekonomideki tozpembe tablolardan bahsediyorlar.
Halbuki milyonlarca emekli, asgari ücretli, geliri aylık 27 bin lira olan açlık sınırının altında kalan milyonlarca vatandaşımız feryat ediyor, ekonomiden şikayet ediyor.
Peki, hükümet yetkilileri vatandaşların yaşadığı sorunları bilmedikleri için mi tozpembe tablo çiziyor? Dilerseniz bu sorunun cevabını bizzat hükümetin kabinesinden bir bakan versin: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan...
Bakan Işıkhan, katıldığı bir YouTube kanalındaki programda, devletin zor da olsa emekli maaşlarını ödediğini söyledi.
Bakan'ın açıklamaları şöyle:
"Allah'a binlerce şükür emeklilerin maaşını zor koşulda olsak da ödüyoruz."
"Almanya'da emeklilik için 40 yıl çalışılıyor, 15-20 yıl emekli aylığı alınıyor ancak Türkiye'de bu durum tam tersi."
"Almanya ve İngiltere gibi ülkeler tasarruf tedbirlerine gidiyor. Tasarrufu sağlamak için sosyal yardımlardan, emekliler ve asgari ücretlilerden kesmek gerekiyor."
Evet, Bakan Işıkhan'ın açıklamaları böyle.
"Emeklilerin maaşını zor koşulda olsak da ödüyoruz" ifadesi, en yetkili bir ağızdan itiraf niteliğinde.
Demek ki, "Ekonomi iyiye gidiyor", "Ekonomik program işliyor", "Ekonomimiz dimdik ayakta duruyor", "Ekonomik göstergeler iyi" gibi hükümet cenahından yapılan açıklamaların hepsi boşuna.
Meğer ekonomik koşullar zormuş, Bakan öyle söylüyor.
Başka bir bakış açısıyla değerlendirirsek, acaba koşulların zorluğu ya da düzgün olması göreceli mi?
Yani konu emekli, asgari ücretli olunca koşullar zor oluyor da, sermaye gruplarına, yandaşlara, faiz lobilerine, müteahhitlere, yap-işlet-devretçilere gelince koşullar bir anda iyileşiveriyor mu?
Işıkhan bir de Almanya ile mukayesede bulunmuş. Öyle ya, Almanya bizleri kıskanıyor!
Almanlar eğer Bakan'ın dediği doğruysa 40 yıl çalışıp 20 yıl emekli maaşı alıyorlarmış. Tamam da adamlar 40 yıl çalışırken de, emekli maaşı alırken de rahatlıkla geçirebilecekleri bir maaşı alıyorlar.
Türkiye'de ise vatandaşlar, çalışırken 22 bin 104 lira, emekli olunca da 16 bin 881 lira alarak açlık sınırının altında bir maaşa talim ediyorlar.
Çalışsan da sürünüyorsun, emekli olsan da.
Bu sürünmek yetmiyormuş gibi, Bakan bir de emeklilerden ve asgari ücretllerden tasarruf edilmesi gerektiğini vurguluyor.
Anlaşılan hükümet, vergiyi tabana yaymakla yetinmeyip, tasarrufu da tabana yaymayı planlıyor.
Halbuki sosyal bir devlet anlayışında vergi de, tasarruf da tavana yayılmalı, aç insan neyin tasarrufunu yapacak? Milli gelir tabana yayılmalı.
Hükümet "kamuda tasarruf" dedi, memurların lojmanlarından, servislerinden ve devletin millete hizmet kalemlerinden tasarrufa gitti.
Kamuda çok maaş alanlardan, ranta aktarılanlardan, faiz lobilerine verilenlerden, itibardan, YİD'lere aktarılan garanti ödemelerinden tasarruf edildiğini hiç duymadık.
Şimdi zannımca aynen asgari ücretliye yaptıkları gibi "beklenen enflasyon" masalıyla, düşük açıklanan enflasyonun da altında bir oranla zam açıklayacaklar.
Bakan Işıkhan'ın açıklaması buna işaret ediyor.
Bakın asgari ücrette son durum ne?
Geçtiğimiz yıl, memur ve emekli maaşlarına ara zam yapılırken, asgari ücretlilere herhangi bir güncelleme yapılmadı.
TÜİK verilerine göre 2024 yılı enflasyonu yüzde 44,38 iken, 2025 için asgari ücrete sadece yüzde 30 zam yapıldı. Böylece, asgari ücret zammı resmi enflasyonun bile altında kaldı.
2024 yılında net 17 bin 002 TL olan asgari ücret, 2025 için 22 bin 104 TL olarak belirlendi. Ancak daha cebine girmeden zamların etkisiyle alım gücü eridi.
Sadece 2025'in ilk ayında ücretlinin maaşı yüzde 5,03, temmuz ayı itibarıyla da yüzde 16,67 oranında değer kaybetti.
Türk-İş'in ağustos verilerine göre açlık sınırı 27 bin TL'yi geçti. Bekâr bir işçinin yaşam maliyeti ise 34.981 TL olarak açıklandı. Bu rakam ile mevcut asgari ücret arasındaki fark 12.877 TL.
Başka bir ifadeyle, yeni asgari ücret bir kişinin yaşam maliyetinin yalnızca yüzde 63'ünü karşılıyor.
Mevcut bağımlı siyaset ve kapitalist ekonomi anlayışıyla gelinen nokta işte bu.
Aynı mantıkla başka bir hükümet gelse, sonuç yine değişmeyecek.
Eğer millet olarak, işi bilmeyen siyasetçilerin yanlış politikalarının acı faturalarını daha fazla ödemek istemiyorsak, parti programında Prof. Dr. Haydar Baş'ın gelir adaletini sağlayan eşsiz Milli Ekonomi Modeli'nin bulunduğu Bağımsız Türkiye Partisi'ne ve lideri Hüseyin Baş'a fırsat vermeliyiz.