Peyami Safa’nın 1937 yılında yayınladığı “Biz İnsanlar” romanında Birinci Dünya Savaşı’nı ve İngilizlerin İslam dünyası üzerindeki emperyalist baskılarını değerlendiren bir bölüm var. Bu bölümü okursak 1937’den bugüne pek bir şeyin değişmediğini, o zamanki emperyalist projeyle şimdiki arasında pek bir fark olmadığını görürüz. O bölümle günümüz arasında bir karşılaştırma yapalım. Önce romandan alınan kısımlar tırnak içinde ve koyu olarak verilecek, sonra günümüzdeki durum ortaya konacaktır.
“Harp denilen bu vahşi kasaplık, İngiltere’yi Avrupa’nın ve Asya’nın bir tek yüksek hâkimi yapmakla neticelendi. Bütün Avrupa’da yalnız İngiltere kuvvetini muhafaza etti, çünkü onun hesabına başkaları dövüştüler; onun hesabına onun esir ettiği kavimler, Hindliler ve zenciler harbe girdiler. İngiltere harbi sömürgelerinin zararına yaptı.”
Günümüzde de Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Arap Baharı denilen vahşi kasaplık, Batılı emperyalist ülkeleri Irak, Mısır, Libya gibi Arap ülkelerinin tek yüksek hâkimi yapmakla neticelendi. Çünkü emperyalist Batı hesabına esir ettiği Müslüman kavimler, kabilelere, mezheplere, etnik gruplara bölünerek birbiriyle tokuşturuldu.
“Doğu milletleri! İngiltere’nin Türkiye’de ne yaptığını da biliyorsunuz. Ona öyle bir barış teklif etti ki maddelerine göre Anadolu’nun halis Türklerle meskûn dörtte üçü ve büyük sanayi merkezleri Fransa’nın, İngiltere’nin, İtalya’nın ve Yunanistan’ın hâkimiyeti altına geçecekti.
Türkler bu ezici barışı kabul etmeğe yanaşmayınca, İngilizler, Türklerin başkentini, müslümanların mukaddes şehri olan İstanbul’u işgal ettiler. Millet Meclisini dağıttılar, aydınlarını ve halkın şeflerini yakaladılar, en ileri gelenlerini kurşuna dizdiler, yüzlercesini de Malta Adasına sürdüler. Şimdi İngilizler İstanbul’da saltanat sürüyorlar.”
Şimdi de Avrupa Birliği’ne giriş dayatmalarıyla, ülkemizi paramparça edecek etnik siyaseti demokrasi, insan hakları, barış, bilmem ne adına uygulamaya koyuyorlar. Türklerin başkenti olan Ankara’yı millî Türk devletinin bağımsız idare merkezi olmaktan çıkarıp Brüksel’e, Avrupa Birliği’ne bağlayarak Ankara’yı bir nevi işgal ediyorlar. Millet meclisimiz, Avrupa Birliği Anayasasına tabi kılınarak bir nevi dağıtılmış oluyor. Türk milletinin bağımsızlıkçı ve milliyetçi aydınları üzerinde büyük baskılar, hapse atmalar, işlevsizleştirme ve tecrit çalışmaları var.
“Türklerin bankalarını, paralarını, fabrikalarını, trenlerini ve gemilerini aldılar, onların bütün nefes deliklerini tıkadılar. Bugün Türkiye’de bir kumaş, bir maden parçası yoktur.”
Bu cümleleri hiç değiştirmeden aynen bugün için kullanabiliriz.
“İngilizler, Yunan ordusunun yardımıyla İzmir vilâyetini işgal ettiler; Fransızların yardımıyla Adana’yı aldılar, sömürge ordularının yardımlarıyla Bursa’ya ve İzmit’e girdiler. Türkleri her tarafta boğazlıyor ve memleketin içerilerine doğru yorulmadan ilerliyorlar.”
Amerika ve NATO üsleri İzmir’e, Malatya’ya, her yere kuruluyor, işgal orduları memleket içlerine doğru yayılıyor.
“İstanbul’da İngilizler bütün mektepleri, medreseleri ve üniversiteleri işgal ederek kendi kışlaları hâline getirdiler; Türkçe eğitimi yasak ettiler, bütün Türk gazetelerini kapadılar, bütün işçi kuruluşlarını dağıttılar, hapishaneleri, Türk vatanperverleriyle doldurdular ve bütün halkı İngiliz zabıtasının emri altına aldılar.”
Bugün de okullarımız, üniversitelerimiz, “eğitim ve bilim millî değil evrenseldir”, denilerek emperyalist Batının talimat ve programlarına uygun olarak yapılandırılıyor, Türk millî eğitimi yerine emperyalist Batı zihniyeti, anlayışı hâkim kılınarak Batının kışlası haline getiriliyor. Türkçe eğitim yerine İngilizce ve Kürtçe eğitim geçirilmeye çalışılıyor. Türk gazeteleri Yeni Mesaj ve Yeniçağ gibi bir ikisi hariç olmak üzere büyük çoğunluğu itibariyle kapanmış sayılır. Zira bunlar artık Türk’ün millî gazetesi değil, Sorosların, Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin, PKK’nın, Ermenicilerin yayın organı hâline gelmişlerdir. ”hapishaneleri, Türk vatanperverleriyle doldurdular” ifadesini günümüz için değiştirmeye gerek yok. Bütün halkımızın Batı zabıtasının emri altına alınması da çok yakındır. Bu işin son aşaması fiilî işgaldir. O zaman Batılı polislerin copları altında ne yapacağımızı şimdiden düşünelim.
“İstanbul sokaklarında fes giyenlere güpegündüz, herkesin gözü önünde sopa çekiyorlar, İngilizler nazarında Türk olmak, aşağı bir ırka mensup olmak demekti; köpek gibi muamele edilmesi lâzım gelen bir parya, bir esir olmak demekti.”
Fes giymeyi onlara göre geleneksel değerlere bağlı bir yaşam biçiminin simgesi olarak alırsak, şimdilik Müslümanca ve geleneklerimize uygun olarak yaşamamıza bir şey demiyorlar. Zira millî Türk devlet kurumunu tasfiye edip yerine kozmopolit “Yeni Türkiye”yi kurmak için bir kısım İslamcı görünümlü karanlık ibişleri kullanıyorlar. Sonra işleri bitince rast geldikleri müslümanlara bırakın sopa çekmeyi, kör testereyle kesecekler. “Emperyalist Batı ve yerli işbirlikçileri nazarında Türk olmak, aşağı bir ırka mensup olmak demekti; köpek gibi muamele edilmesi lâzım gelen bir parya, bir esir olmak demekti.” Bu cümleyi de değiştirmeden bugün için güncelliğini koruyan bir ifade olarak alabiliriz.
“Doğu milletleri! İngiltere, Irak’ta ve Arabistan’da ne yaptı? Bu müstakil İslâm memleketlerini kendi sömürgeleri hâline koydu, eski sahiplerini kovdu, en verimli bölgelere, Fırat ve Dicle havalisine hâkim oldu, Musul’un ve Basra’nın zengin petrol kaynaklarını ele geçirdi.”
“İngiltere, Filistin’de ne yaptı? Yahudi ve İngiliz kapitalistlerini tatmin etmek için Arapların elinden aldığı toprakları Yahudilere verdi, sonra Arapları Yahudilerin üstüne saldırttı, her tarafa kargaşalık, fesat ve kin tohumları ekti; neticede vaziyete kendisi hâkim olmak için ırkları birbirleriyle çarpıştırarak zayıf düşürdü.”
Amerika, diğer Batı ülkeleri ve İsrail bu denilenleri bugün bir kez daha yaptı, yapmaya devam ediyor, her gün televizyonlarda seyrediyoruz.
“İngiltere Mısır’da ne yaptı? Orada, yerli halk seksen seneden beri İngiliz kapitalistlerinin boyunduruğu altında inliyor; öyle bir boyunduruk ki esirlerine koskocaman ehramlar inşa ettiren eski Mısır Firavunlarının boyunduruğundan daha şiddetlidir.”
*Değişen bir şey yok. Son Mısır olayları sonucu yine bu sefer demokratik usullerle Mısır halkı emperyalizmin boyunduruğunda inim inim inlemeye devam edecek.
“İngiltere Afganistan’da ne yaptı? Emir hükûmetini satın aldı, halkı baskı, sefalet ve cehalet içinde yaşatarak, Hindistan’ın dışarıyla münasebetini kesmek için Afganistan’ı bir çöl halinde bıraktı.”
Amerika’nın bugün Afganistan’da yaptığı aynı şeydir. Karzai uşağını halkı baskı, sefalet ve cehalet içinde bırakmak için satın almıştır.
“Hint köylüsü İngiliz hükûmetine mahsulünün o kadar büyük bir kısmını verir ki, geriye kalanı kendisini birkaç aydan fazla beslemez. Hint işçisi, İngiliz kapitalistinin fabrikasında o kadar sefil bir yevmiye ile çalışır ki, doyabilmek için muhtaç olduğu bir avuç pirinci tedarikten âcizdir. Her sene milyonlarca Hintli açlıktan ölür. Her sene milyonlarca Hintli ormanlarda, İngiliz kapitalistlerinin zengin olmaları için ölesiye çalışarak mahvolurlar.”
Bizde de durum buna doğru gidiyor. Kendi ellerimizle emperyalist yabancılara teslim ettiğimiz fabrikalarımızda, işletmelerimizde, değişik iş yerlerimizde gavurun zengin olması için onların kölesi olarak çalışmaktayız.
“Doğu milletleri! Dünyanın en geniş, en cömert, en zengin toprakları sizin elinizdedir. Buraları vaktiyle medeniyetin beşiği olmuştur. Şimdi yalnız içindekileri değil, bütün dünyayı besleyebilir. Halbuki şimdi, dünyanın bu en geniş, bu en zengin, bu en cömert toprakları üstünde milyonlarca köylü yiyecek ekmek bulamıyor.
“Bulamıyor, zira kendi toprakları üstünde her şey: Arazi, para, banka, fabrika ve atelye, herşey Avrupa kapitalistlerinin ellerindedir. Bulamıyor, zira kendi vatanlarında hâkim değildir, hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şeye hükmü geçmez.
“Şark milletlerinin sefaleti ve cehaleti, perişanlığı ve yıkılışı Avrupa ve İngiliz emperyalizmini zenginleştirmeğe yarıyor.”
Günümüz Türkiye’sini ve İslam dünyasını bu ifadeler ne kadar güzel anlatıyor. Değişen bir şey yok. Mesela şu ifadeleri günümüz Türkiye’si için rahatlıkla aynen tekrarlayabiliriz: ”Arazi, para, banka, fabrika ve atelye, her şey Avrupa kapitalistlerinin ellerindedir.”
“Harp denilen bu vahşi kasaplık, İngiltere’yi Avrupa’nın ve Asya’nın bir tek yüksek hâkimi yapmakla neticelendi. Bütün Avrupa’da yalnız İngiltere kuvvetini muhafaza etti, çünkü onun hesabına başkaları dövüştüler; onun hesabına onun esir ettiği kavimler, Hindliler ve zenciler harbe girdiler. İngiltere harbi sömürgelerinin zararına yaptı.”
Günümüzde de Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Arap Baharı denilen vahşi kasaplık, Batılı emperyalist ülkeleri Irak, Mısır, Libya gibi Arap ülkelerinin tek yüksek hâkimi yapmakla neticelendi. Çünkü emperyalist Batı hesabına esir ettiği Müslüman kavimler, kabilelere, mezheplere, etnik gruplara bölünerek birbiriyle tokuşturuldu.
“Doğu milletleri! İngiltere’nin Türkiye’de ne yaptığını da biliyorsunuz. Ona öyle bir barış teklif etti ki maddelerine göre Anadolu’nun halis Türklerle meskûn dörtte üçü ve büyük sanayi merkezleri Fransa’nın, İngiltere’nin, İtalya’nın ve Yunanistan’ın hâkimiyeti altına geçecekti.
Türkler bu ezici barışı kabul etmeğe yanaşmayınca, İngilizler, Türklerin başkentini, müslümanların mukaddes şehri olan İstanbul’u işgal ettiler. Millet Meclisini dağıttılar, aydınlarını ve halkın şeflerini yakaladılar, en ileri gelenlerini kurşuna dizdiler, yüzlercesini de Malta Adasına sürdüler. Şimdi İngilizler İstanbul’da saltanat sürüyorlar.”
Şimdi de Avrupa Birliği’ne giriş dayatmalarıyla, ülkemizi paramparça edecek etnik siyaseti demokrasi, insan hakları, barış, bilmem ne adına uygulamaya koyuyorlar. Türklerin başkenti olan Ankara’yı millî Türk devletinin bağımsız idare merkezi olmaktan çıkarıp Brüksel’e, Avrupa Birliği’ne bağlayarak Ankara’yı bir nevi işgal ediyorlar. Millet meclisimiz, Avrupa Birliği Anayasasına tabi kılınarak bir nevi dağıtılmış oluyor. Türk milletinin bağımsızlıkçı ve milliyetçi aydınları üzerinde büyük baskılar, hapse atmalar, işlevsizleştirme ve tecrit çalışmaları var.
“Türklerin bankalarını, paralarını, fabrikalarını, trenlerini ve gemilerini aldılar, onların bütün nefes deliklerini tıkadılar. Bugün Türkiye’de bir kumaş, bir maden parçası yoktur.”
Bu cümleleri hiç değiştirmeden aynen bugün için kullanabiliriz.
“İngilizler, Yunan ordusunun yardımıyla İzmir vilâyetini işgal ettiler; Fransızların yardımıyla Adana’yı aldılar, sömürge ordularının yardımlarıyla Bursa’ya ve İzmit’e girdiler. Türkleri her tarafta boğazlıyor ve memleketin içerilerine doğru yorulmadan ilerliyorlar.”
Amerika ve NATO üsleri İzmir’e, Malatya’ya, her yere kuruluyor, işgal orduları memleket içlerine doğru yayılıyor.
“İstanbul’da İngilizler bütün mektepleri, medreseleri ve üniversiteleri işgal ederek kendi kışlaları hâline getirdiler; Türkçe eğitimi yasak ettiler, bütün Türk gazetelerini kapadılar, bütün işçi kuruluşlarını dağıttılar, hapishaneleri, Türk vatanperverleriyle doldurdular ve bütün halkı İngiliz zabıtasının emri altına aldılar.”
Bugün de okullarımız, üniversitelerimiz, “eğitim ve bilim millî değil evrenseldir”, denilerek emperyalist Batının talimat ve programlarına uygun olarak yapılandırılıyor, Türk millî eğitimi yerine emperyalist Batı zihniyeti, anlayışı hâkim kılınarak Batının kışlası haline getiriliyor. Türkçe eğitim yerine İngilizce ve Kürtçe eğitim geçirilmeye çalışılıyor. Türk gazeteleri Yeni Mesaj ve Yeniçağ gibi bir ikisi hariç olmak üzere büyük çoğunluğu itibariyle kapanmış sayılır. Zira bunlar artık Türk’ün millî gazetesi değil, Sorosların, Amerika’nın, Avrupa Birliği’nin, PKK’nın, Ermenicilerin yayın organı hâline gelmişlerdir. ”hapishaneleri, Türk vatanperverleriyle doldurdular” ifadesini günümüz için değiştirmeye gerek yok. Bütün halkımızın Batı zabıtasının emri altına alınması da çok yakındır. Bu işin son aşaması fiilî işgaldir. O zaman Batılı polislerin copları altında ne yapacağımızı şimdiden düşünelim.
“İstanbul sokaklarında fes giyenlere güpegündüz, herkesin gözü önünde sopa çekiyorlar, İngilizler nazarında Türk olmak, aşağı bir ırka mensup olmak demekti; köpek gibi muamele edilmesi lâzım gelen bir parya, bir esir olmak demekti.”
Fes giymeyi onlara göre geleneksel değerlere bağlı bir yaşam biçiminin simgesi olarak alırsak, şimdilik Müslümanca ve geleneklerimize uygun olarak yaşamamıza bir şey demiyorlar. Zira millî Türk devlet kurumunu tasfiye edip yerine kozmopolit “Yeni Türkiye”yi kurmak için bir kısım İslamcı görünümlü karanlık ibişleri kullanıyorlar. Sonra işleri bitince rast geldikleri müslümanlara bırakın sopa çekmeyi, kör testereyle kesecekler. “Emperyalist Batı ve yerli işbirlikçileri nazarında Türk olmak, aşağı bir ırka mensup olmak demekti; köpek gibi muamele edilmesi lâzım gelen bir parya, bir esir olmak demekti.” Bu cümleyi de değiştirmeden bugün için güncelliğini koruyan bir ifade olarak alabiliriz.
“Doğu milletleri! İngiltere, Irak’ta ve Arabistan’da ne yaptı? Bu müstakil İslâm memleketlerini kendi sömürgeleri hâline koydu, eski sahiplerini kovdu, en verimli bölgelere, Fırat ve Dicle havalisine hâkim oldu, Musul’un ve Basra’nın zengin petrol kaynaklarını ele geçirdi.”
“İngiltere, Filistin’de ne yaptı? Yahudi ve İngiliz kapitalistlerini tatmin etmek için Arapların elinden aldığı toprakları Yahudilere verdi, sonra Arapları Yahudilerin üstüne saldırttı, her tarafa kargaşalık, fesat ve kin tohumları ekti; neticede vaziyete kendisi hâkim olmak için ırkları birbirleriyle çarpıştırarak zayıf düşürdü.”
Amerika, diğer Batı ülkeleri ve İsrail bu denilenleri bugün bir kez daha yaptı, yapmaya devam ediyor, her gün televizyonlarda seyrediyoruz.
“İngiltere Mısır’da ne yaptı? Orada, yerli halk seksen seneden beri İngiliz kapitalistlerinin boyunduruğu altında inliyor; öyle bir boyunduruk ki esirlerine koskocaman ehramlar inşa ettiren eski Mısır Firavunlarının boyunduruğundan daha şiddetlidir.”
*Değişen bir şey yok. Son Mısır olayları sonucu yine bu sefer demokratik usullerle Mısır halkı emperyalizmin boyunduruğunda inim inim inlemeye devam edecek.
“İngiltere Afganistan’da ne yaptı? Emir hükûmetini satın aldı, halkı baskı, sefalet ve cehalet içinde yaşatarak, Hindistan’ın dışarıyla münasebetini kesmek için Afganistan’ı bir çöl halinde bıraktı.”
Amerika’nın bugün Afganistan’da yaptığı aynı şeydir. Karzai uşağını halkı baskı, sefalet ve cehalet içinde bırakmak için satın almıştır.
“Hint köylüsü İngiliz hükûmetine mahsulünün o kadar büyük bir kısmını verir ki, geriye kalanı kendisini birkaç aydan fazla beslemez. Hint işçisi, İngiliz kapitalistinin fabrikasında o kadar sefil bir yevmiye ile çalışır ki, doyabilmek için muhtaç olduğu bir avuç pirinci tedarikten âcizdir. Her sene milyonlarca Hintli açlıktan ölür. Her sene milyonlarca Hintli ormanlarda, İngiliz kapitalistlerinin zengin olmaları için ölesiye çalışarak mahvolurlar.”
Bizde de durum buna doğru gidiyor. Kendi ellerimizle emperyalist yabancılara teslim ettiğimiz fabrikalarımızda, işletmelerimizde, değişik iş yerlerimizde gavurun zengin olması için onların kölesi olarak çalışmaktayız.
“Doğu milletleri! Dünyanın en geniş, en cömert, en zengin toprakları sizin elinizdedir. Buraları vaktiyle medeniyetin beşiği olmuştur. Şimdi yalnız içindekileri değil, bütün dünyayı besleyebilir. Halbuki şimdi, dünyanın bu en geniş, bu en zengin, bu en cömert toprakları üstünde milyonlarca köylü yiyecek ekmek bulamıyor.
“Bulamıyor, zira kendi toprakları üstünde her şey: Arazi, para, banka, fabrika ve atelye, herşey Avrupa kapitalistlerinin ellerindedir. Bulamıyor, zira kendi vatanlarında hâkim değildir, hiçbir şeye sahip değildir, hiçbir şeye hükmü geçmez.
“Şark milletlerinin sefaleti ve cehaleti, perişanlığı ve yıkılışı Avrupa ve İngiliz emperyalizmini zenginleştirmeğe yarıyor.”
Günümüz Türkiye’sini ve İslam dünyasını bu ifadeler ne kadar güzel anlatıyor. Değişen bir şey yok. Mesela şu ifadeleri günümüz Türkiye’si için rahatlıkla aynen tekrarlayabiliriz: ”Arazi, para, banka, fabrika ve atelye, her şey Avrupa kapitalistlerinin ellerindedir.”
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015