14 Mart Tıp Bayramı… Varlıklarıyla onur duyduğumuz tıp camiasının güzide evlatları, bayramınızı kutlamaya yüzümüz yok. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı hekimlerimiz için "gidiyorlarsa gitsinler" diyebiliyorsa, artık iş bu noktaya gelmişse, o zaman biz, Erdoğan'ın bayramını kutlayalım. Neden mi? Zira, Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk defa Başbakan olduğu 59. Hükûmet, 2003 yılının 14 Mart'ında göreve başlamıştı. AKP Genel Başkanı için 14 Mart'ın anlamı bu olsa gerek!
Oysa giderlerse gitsinler diye umursamadıkları tıp camiası gitmişti ama, Erdoğan'ın gösterdiği adrese değil, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ün hedeflediği cepheye, ülkemizin işgaline karşı en çabuk ve en anlamlı hareketi yaparak… O günden bugüne hekimlerimiz daima ülkemizi gururlandırmıştır.
Pandemi sürecinde nasıl cansiperane çabaladıkları, ne acı kayıplar verdikleri gün gibi ortadayken, devletin en tepesindekinden hiç hak etmedikleri sözlere muhatap olmaları utanç verici bir tablodur.
İmam öksürürse cemaat nezle olur kabilinden; başta doktorlarımız ve tüm sağlık çalışanlarımıza yönelik maddi-manevi şiddetin yoğunlaşarak sürmesi, acep nedendir?
Sorunun nedeni Erdoğan'ın şu veya bu şekilde konuşmasından öte, sistemin kendisidir. Anahtar soruyu soralım: İyi bir kapitalizm örneği var mı?
Dünya üzerinde 8 milyara yakın kişinin sağlığını eş zamanlı olarak tehdit eden salgın, bu milyarlarca insanın içinde yaşadığı ülkelerin iktisadi yapılarının ve sağlık sistemlerinin de sorgulanmasını beraberinde getirdi. Bu açıdan yaşanan salgın, emperyalist kapitalist sistemin yüzüne tutulmuş bir ayna olmuştur.
Kapitalist ülkelerde sağlığın finansmanında cepten ödemeler, vergiler, devletin zorunlu yaptığı sigortalar, özel sigortalar birer kalem olarak ön plana çıkmaktadır.
Sosyalist sağlık sisteminde ise insanlar sağlık hizmetleri ya da daha genel anlamda sosyal güvence için dolaylı veya dolaysız bir ödemede bulunmazlar. Sağlık hizmetlerinin finansmanının temel kaynağı toplumsal üretimin sonucu ortaya çıkan değerin bir kısmının devlet eliyle insanlara sunulmasına dayanmaktadır.
Kapitalizmde bir şekilde sağlık ve sosyal güvenlik için mutlaka bir ödeme yapmanız gerekir. Sigortanız yoksa hastaneye cepten ödeme yaparsınız. İlacınızı parayla alırsınız. Devlet sizi zorunlu bir şekilde sigortaladıysa, devlete ödediğiniz vergiler dışında bir de sigorta primi ödersiniz. Üzerinde bir de çeşitli noktalarda katkı payları ödemek zorunda kalırsınız. Devletin yaptığı sigorta bazı ameliyatları ve tedavileri karşılamaz. İşte onun için özel şirketlere sigorta yaptırmanız gerekir. Eğer ki, yaşadığınız ülkeyi yönetenler biraz daha "sosyal devletçi" görünmek istiyorsa, o zaman sizden aldığı vergiler üzerinden, sağlık hizmetinin sunumuna gidebilirler.
Bugün kimi Avrupa ülkeleri, sağlık hizmetlerini çok hızlı bir şekilde kamusallıktan çıkarıp piyasacı kutba yönlendirmelerinin ağır faturasını ödemektedirler.
ABD ise, bırakın sosyal devleti, sağlık hizmetlerinin cepten ödemelere ve özel sektöre endeksli olduğu bir yerdir.
Ülkemize baktığımızda, 12 Eylül itibariyle gündeme alınan ve AKP iktidarı ile birlikte somut ayakları görülen "Sağlıkta Dönüşüm Programı" söz konusudur. Bu programın özü de piyasalaşma üzerine kuruludur. Ve finansman boyutu ise "Genel Sağlık Sigortası" adı altında emekçilerden sigorta primleri toplanmasına dayanmaktadır. AKP iktidarı ile birlikte sağlık alanında özel sektörün payı yükselerek yüzde 25'ler, rantı yüksek olan işlemlerde yüzde 50'ler seviyesine gelmiştir.
Sözün özü: Ülkemizde salgına karşı mücadelede bir başarıdan bahsedilecekse bu ancak fedakârca çalışan sağlık emekçilerinin hanesine yazılabilir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023