Türkiye resmi makamlarında
hazırlık var
Tüm bu iddialar ortalıkta dolaşırken Türk Dışişleri ve diğer resmi makamlardan fazla bir ses çıkmamaktaydı. Türkiye adeta derin bir sessizliğe boğulmuş gözükmekteydi. Ancak ülkemizin sessiz kalması sakıncalı olarak görülmekteydi. Türkiye buna karşı muhakkak bir şeyler yapmalı ve hakikatleri ortaya koymalıydı!
Öte yandan Orhan Pamuk şu anda Türkiye halkı tarafından hayretle ve ibretle takip edilmektedir! Onun yazılarını okuyanlar da var, okumayanlar da var. Ama aniden bu özelliklerinin meydana çıkması onun pek iyi niyetli bir yazar olmadığını göstermektedir. Orhan Pamuk'un bu yaptıkları Türk Milletinin büyük çoğunluğunu derinden yaralamış bulunmaktadır.
Türkiye'deki duruma gelince. Türkiye henüz hiçbir konuda yeterli derecede aktif bir şekilde davranamıyor. Kendi konularını kendi düşüncelerini yeterince müdafaa edemiyor ve bundan ötürü de adeta haksız duruma düşer gibi oluyor. Türkiye'deki karakteristik özelliklerden biri de çok sabırlı oluşudur. Fakat bu sabır bir yere kadar birikiyor ve sonunda da patlama halinde tezahür ediyor. Patlamalar ise çok şiddetli olduğu için hem etrafımıza hem de kendimize çoğu kez zarar veriyor!
21. yüzyıl iletişim ve aktivite çağıdır. Bu çağda herkesin yerini alması ve kendine göre çalışması gerekmektedir. Bunu başaramayanlar ise geri kalmak tehlikesiyle karşı karşıya olacaktır. Mesela dışarıda aleyhimize değişik kararlar verilmektedir. Türkiye'ye karşı filmler yapılmaktadır. Biz bu filmlerin hazırlanışı ile yapılışı esnasında sessiz kalıyoruz. Hatta oynatılmasında da bir müddet daha vurdumduymaz seyrediyoruz. Ta ki birileri bunu burnumuzun önüne getirinceye kadar böyle sabırlı ve suskun bekliyoruz. Sonunda volkan gibi patlayıp ortalığı ver yansın ediveriyoruz!
Bazen ise bir yabancının gazetelerde yazı yazması ve bizi müdafaaya kalkmasına kadar sessiz kalmayı yeğliyoruz. Mesela Gece Yarısı Ekspresi'nde de öyle olmadı mı? Acaba diğer milletler ve özellikle bize en çok düşmanlık yapanlar nasıl davranıyor. Onlar kendi ülkelerine ve ideallerine nasıl sahip çıkıyorlar? Onlar da bizim gibi suskun mu yoksa bir hiperaktivite durumunda mı çalışıyorlar?
Bir zamanlar galiba 1997-98 yıllarındaydı; Atatürk'ü anlatan bir film çevrilmesi için Burce Beresford hazırlık yapıyordu. Hatta finansmanın da kendi sağlayacağını vaadetmişti. Ama bu etrafa duyulunca hemen Emeni-Rum ve Kürt lobileri ayağa kalktılar ve olanca lobi güçleriyle yapımcıyı durdurdular. Dedikleri de siz nasıl bir milletin liderinin hayatını filme almak istiyorsunuz? Onlar bizim 1.5 milyon Ermeniyi yüzbinlerce Rumu ve Kürdü acımasızca öldürdüler! Onun için onun hayatını kesinlikle filme alıp anlatamazsınız, diyerek adamcağızı durdurdular. Böylece Burce tehditlerden korktu ve film çekiminden vazgeçti.
Orhan Pamuk ise Türkiye'de kitaplarını yazdı. Birçok kişi bu kitaplarını okudu. Ama kimse daha geçen günlere kadar, onun kitaptaki fikirlerine karşı bir şeyler söylemedi. Kimse itiraz etmedi.
Orhan Pamuk tarihsel olayları tabii ki yeterince bilmediğini bu konuşma ve yazıları ile ispatlamış bulunmaktadır. Ama onun bu tarafı, açıkça bunları yazmasına kadar Türkiye'de bilinmemekteydi. Tarihi olayları yazmak roman yazmaya benzemez. Romanlarda insanların hayal gücü harekete geçer, kendilerine yol gösterir. Akıl ve fikirleriyle bu hayalleri takip etmeye çalışır. Tarih olaylarındaki yazılarda ise hakikatlerin konuşturulması ve açığa dökülmesi gerekir. Onların öğrenilmesi için de arşivlerin didik didik edilmesi ve okunması gerekir. Ancak Orhan Pamuk'ta sadece bu tarih yazma yeteneği yok değil, bunu yapmak için ne bilgi ve istek ne de vicdan söz konusu olmamıştır. Böylece uluorta bir 1.000.000 rakamını ortaya atarak, hem kendi köklerine hem de mensup olduğu milletine büyük kötülük yapmış bulunmaktadır. Ama kim bilir belki de onun kökleri bizim zannettiğimiz köklerin dışındadır. Belki de bunun hırsıyla veya kasten böyle yazmış olmaktadır. Bilinmez ki kimin hangi sütü emdiği. Bazıları helal süt emerler bazıları ise zehir zemberek etkenlerle yetişir!
hazırlık var
Tüm bu iddialar ortalıkta dolaşırken Türk Dışişleri ve diğer resmi makamlardan fazla bir ses çıkmamaktaydı. Türkiye adeta derin bir sessizliğe boğulmuş gözükmekteydi. Ancak ülkemizin sessiz kalması sakıncalı olarak görülmekteydi. Türkiye buna karşı muhakkak bir şeyler yapmalı ve hakikatleri ortaya koymalıydı!
Öte yandan Orhan Pamuk şu anda Türkiye halkı tarafından hayretle ve ibretle takip edilmektedir! Onun yazılarını okuyanlar da var, okumayanlar da var. Ama aniden bu özelliklerinin meydana çıkması onun pek iyi niyetli bir yazar olmadığını göstermektedir. Orhan Pamuk'un bu yaptıkları Türk Milletinin büyük çoğunluğunu derinden yaralamış bulunmaktadır.
Türkiye'deki duruma gelince. Türkiye henüz hiçbir konuda yeterli derecede aktif bir şekilde davranamıyor. Kendi konularını kendi düşüncelerini yeterince müdafaa edemiyor ve bundan ötürü de adeta haksız duruma düşer gibi oluyor. Türkiye'deki karakteristik özelliklerden biri de çok sabırlı oluşudur. Fakat bu sabır bir yere kadar birikiyor ve sonunda da patlama halinde tezahür ediyor. Patlamalar ise çok şiddetli olduğu için hem etrafımıza hem de kendimize çoğu kez zarar veriyor!
21. yüzyıl iletişim ve aktivite çağıdır. Bu çağda herkesin yerini alması ve kendine göre çalışması gerekmektedir. Bunu başaramayanlar ise geri kalmak tehlikesiyle karşı karşıya olacaktır. Mesela dışarıda aleyhimize değişik kararlar verilmektedir. Türkiye'ye karşı filmler yapılmaktadır. Biz bu filmlerin hazırlanışı ile yapılışı esnasında sessiz kalıyoruz. Hatta oynatılmasında da bir müddet daha vurdumduymaz seyrediyoruz. Ta ki birileri bunu burnumuzun önüne getirinceye kadar böyle sabırlı ve suskun bekliyoruz. Sonunda volkan gibi patlayıp ortalığı ver yansın ediveriyoruz!
Bazen ise bir yabancının gazetelerde yazı yazması ve bizi müdafaaya kalkmasına kadar sessiz kalmayı yeğliyoruz. Mesela Gece Yarısı Ekspresi'nde de öyle olmadı mı? Acaba diğer milletler ve özellikle bize en çok düşmanlık yapanlar nasıl davranıyor. Onlar kendi ülkelerine ve ideallerine nasıl sahip çıkıyorlar? Onlar da bizim gibi suskun mu yoksa bir hiperaktivite durumunda mı çalışıyorlar?
Bir zamanlar galiba 1997-98 yıllarındaydı; Atatürk'ü anlatan bir film çevrilmesi için Burce Beresford hazırlık yapıyordu. Hatta finansmanın da kendi sağlayacağını vaadetmişti. Ama bu etrafa duyulunca hemen Emeni-Rum ve Kürt lobileri ayağa kalktılar ve olanca lobi güçleriyle yapımcıyı durdurdular. Dedikleri de siz nasıl bir milletin liderinin hayatını filme almak istiyorsunuz? Onlar bizim 1.5 milyon Ermeniyi yüzbinlerce Rumu ve Kürdü acımasızca öldürdüler! Onun için onun hayatını kesinlikle filme alıp anlatamazsınız, diyerek adamcağızı durdurdular. Böylece Burce tehditlerden korktu ve film çekiminden vazgeçti.
Orhan Pamuk ise Türkiye'de kitaplarını yazdı. Birçok kişi bu kitaplarını okudu. Ama kimse daha geçen günlere kadar, onun kitaptaki fikirlerine karşı bir şeyler söylemedi. Kimse itiraz etmedi.
Orhan Pamuk tarihsel olayları tabii ki yeterince bilmediğini bu konuşma ve yazıları ile ispatlamış bulunmaktadır. Ama onun bu tarafı, açıkça bunları yazmasına kadar Türkiye'de bilinmemekteydi. Tarihi olayları yazmak roman yazmaya benzemez. Romanlarda insanların hayal gücü harekete geçer, kendilerine yol gösterir. Akıl ve fikirleriyle bu hayalleri takip etmeye çalışır. Tarih olaylarındaki yazılarda ise hakikatlerin konuşturulması ve açığa dökülmesi gerekir. Onların öğrenilmesi için de arşivlerin didik didik edilmesi ve okunması gerekir. Ancak Orhan Pamuk'ta sadece bu tarih yazma yeteneği yok değil, bunu yapmak için ne bilgi ve istek ne de vicdan söz konusu olmamıştır. Böylece uluorta bir 1.000.000 rakamını ortaya atarak, hem kendi köklerine hem de mensup olduğu milletine büyük kötülük yapmış bulunmaktadır. Ama kim bilir belki de onun kökleri bizim zannettiğimiz köklerin dışındadır. Belki de bunun hırsıyla veya kasten böyle yazmış olmaktadır. Bilinmez ki kimin hangi sütü emdiği. Bazıları helal süt emerler bazıları ise zehir zemberek etkenlerle yetişir!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006