"ABD'deki Evangelistler Bush yönetiminin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde hazırladığı Kur'an'a nazire, alternatif kitap konusunda çıkartılan "göstermelik" tepkiyi biliyorsunuzdur. Gerçek Furkan (asıl adı Sahte Furkan) Pentagon tarafından hazırlatılmıştı.
İçinde, İncil'den, Tevrat'tan bölümler ve tahrif edilmiş Kur'an ayetleri var.
İçinde Matta'dan, Markos'tan pasajlar bulunan Prof. Suat Yıldırım'ın "Kur'an-ı Hekim'in açıklamalı Meali" isimli çalışmasından farkı var mutlaka.
Mesela; Yıldırım, söz konusu mealde, -başka bir çok yerde olduğu gibi-, Bakara Suresi 219. ayetin mealini yaptıktan sonra, takviye olsun(!) diye K.M. Tekvin 27-28; Tesniye, 11,14; Sayılar 28,14 diye de İncil'den alıntılar yapmış.
Hz. Muhammed'in (as) "Ehl-i Kitaba bir şey sormayınız" beyanına ters düşen bu Yıldırımî tutumu nasıl izah edebilirsiniz?
İyisi mi, var bir hikmeti deyin ve çıkın işin içinden. Zira birileri; "Murad-ı ilahiyi/Allah'ın neyi murad ettiğini kavrama kabiliyeti olan" hikmeti olur olmaz, tutar tutmaz her yerde kullanıyor nasıl olsa.
Evangelist papaz olan Dr. Anis Shorrosh'a bu çalışmasında dolayı kızıp kızmadığınızı bilmiyorum.
Ama mutlaka kızmışsınız.
Bana göre bu adamın yaptığı ile, "diyalogcu" çevrelerin, Kur'an'ı manalandırmaları arasında o kadar da büyük bir fark yok.
Mesela, yeni nesil bir "akademisyen", Allah'a rağmen 64. ayetten diyalog manası çıkarabiliyor.
Oysa söz konusu ayette Allah, Peygamberimize "Ehl-i Kitabı" imana davet etmeyi emrediyor.
Bir başka dokümanda ise daha gariplikler var.
Yine Kur'an ayetleri, ya konjöktüre göre manalandırılıyor, ya da birilerinin hatırı için ikiye taksim bölünüp, işe yarayan kısım alınıyor.
Yd.Doç.Dr. Abdullah DUMAN "Diyalog ve Peygamberimiz'in Hayatından Diyalog Örnekleri" adlı makalesinde hem Al-i İmran 64. ayeti çarpıtıyor, hem ayeti doğru anlamamız için çok önemli olan son kısmı, yani "(Ey Muhammed, yaptığın İslam'a davetinden, Ehl-i Kitap) Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! Deyiniz" kısmını yazma gereği duymuyor.
Akademik unvana sahip olamadan, kolaylıkla anlaşılır ki, bu ayette Kilisenin başlattığı "diyalog" yok, ya ne var Hz. Muhammed'in (as) ve O'na ümmet olanların birinci görevi olan tebliğ var.
Sayın Duman devamla; "Allah (c.c.), Hz. Musa ve kardeşi Harun'u Firavun'a gönderirken, ona yumuşak sözlerle hitap etmelerini emretmektedir" (Tâ-Hâ, 20/44).
Doğrudur, ama bu ayette anlatılan "diyalog" değil, tebliğcinin takınacağı tavır için bir örnek vardır.
Şu ana kadar, Müslüman, papaz, haham ihtilatı/kokteyli şeklinde yapılan "diyalog" çalışmalarının aksine Allah, elçilerine; "iyice aza Firavn'a gitmelerini" "ola ki ayıkır, batılı bırakır" diye emrediyor.
Sayın Duman gibi yapar da, surenin 44. ayetini, hatta ayetin tamamını değil de sadece bir bölümünü alırsanız, o zaman Allah'ın muradını anlayamazsınız.
Akademik unvana gerek kalmadan, rahatlıkla, Sayın Duman'ın ayeti duman ettiğini anlarsınız.
İşte 44. ayetin tamamı; "Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar."
Ve bir önceki ayet. "Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyice azdı" (Tâ-Hâ, 20/43).
Eğer siz de Sayın Duman gibi, Yüce Allah, bir ayet önce azdığını haber verdiği kişiye elçilerini gönderirken, onunla "diyalog kurun" emrini verir düşüncesindeyseniz, diyecek bir şeyim kalmaz.
Sayın Duman bir başka ayeti daha çarpıtıyor, "diyalog" aşkına.
"Nuh, 'Rabbim, dedi, ben kavmimi gece gündüz davet ettim. Fakat benim davetim onlara, kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı. Günahlarını bağışlaman için onları ne kadar davet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra ben onları açıkça davet ettim, gizli gizli söyledim. Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayandır dedim" (Nuh, 71/5-10).
Bu ayetlerde de "diyalog" yok, tebliğ var.
Bir başka şey daha var, onu da anlamak için, ayetlerin devamına bakmak lazım.
"Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!
Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)" (Nuh, 71/26-27).
Surenin 10. ayetine kadarını bilmiş olacak ki Sayın Duman devamı ayetlere bakamamış.
Önceki ayetlerde olduğu gibi, eğer Hz. Nuh, birkaç ayet önce "diyalog kurma" emrini aldığı kişilere 26. ve 27. ayetlerde beddua edip, "Rabbim! yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" diyorsa ya, Hz. Nuh "diyalog" sürecini doğru anlamamıştır, ya da sayın Duman ayetleri duman etmiştir.
Peygamberlerin özelliklerini düşünürseniz, doğru olanın ikincisi olduğunu rahatlıkla anlarsınız.
Ben bu süreçte meydana gelen bütün olayların birbirileriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Tablo ortada, siz karar verin.
İçinde, İncil'den, Tevrat'tan bölümler ve tahrif edilmiş Kur'an ayetleri var.
İçinde Matta'dan, Markos'tan pasajlar bulunan Prof. Suat Yıldırım'ın "Kur'an-ı Hekim'in açıklamalı Meali" isimli çalışmasından farkı var mutlaka.
Mesela; Yıldırım, söz konusu mealde, -başka bir çok yerde olduğu gibi-, Bakara Suresi 219. ayetin mealini yaptıktan sonra, takviye olsun(!) diye K.M. Tekvin 27-28; Tesniye, 11,14; Sayılar 28,14 diye de İncil'den alıntılar yapmış.
Hz. Muhammed'in (as) "Ehl-i Kitaba bir şey sormayınız" beyanına ters düşen bu Yıldırımî tutumu nasıl izah edebilirsiniz?
İyisi mi, var bir hikmeti deyin ve çıkın işin içinden. Zira birileri; "Murad-ı ilahiyi/Allah'ın neyi murad ettiğini kavrama kabiliyeti olan" hikmeti olur olmaz, tutar tutmaz her yerde kullanıyor nasıl olsa.
Evangelist papaz olan Dr. Anis Shorrosh'a bu çalışmasında dolayı kızıp kızmadığınızı bilmiyorum.
Ama mutlaka kızmışsınız.
Bana göre bu adamın yaptığı ile, "diyalogcu" çevrelerin, Kur'an'ı manalandırmaları arasında o kadar da büyük bir fark yok.
Mesela, yeni nesil bir "akademisyen", Allah'a rağmen 64. ayetten diyalog manası çıkarabiliyor.
Oysa söz konusu ayette Allah, Peygamberimize "Ehl-i Kitabı" imana davet etmeyi emrediyor.
Bir başka dokümanda ise daha gariplikler var.
Yine Kur'an ayetleri, ya konjöktüre göre manalandırılıyor, ya da birilerinin hatırı için ikiye taksim bölünüp, işe yarayan kısım alınıyor.
Yd.Doç.Dr. Abdullah DUMAN "Diyalog ve Peygamberimiz'in Hayatından Diyalog Örnekleri" adlı makalesinde hem Al-i İmran 64. ayeti çarpıtıyor, hem ayeti doğru anlamamız için çok önemli olan son kısmı, yani "(Ey Muhammed, yaptığın İslam'a davetinden, Ehl-i Kitap) Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz Müslümanlarız! Deyiniz" kısmını yazma gereği duymuyor.
Akademik unvana sahip olamadan, kolaylıkla anlaşılır ki, bu ayette Kilisenin başlattığı "diyalog" yok, ya ne var Hz. Muhammed'in (as) ve O'na ümmet olanların birinci görevi olan tebliğ var.
Sayın Duman devamla; "Allah (c.c.), Hz. Musa ve kardeşi Harun'u Firavun'a gönderirken, ona yumuşak sözlerle hitap etmelerini emretmektedir" (Tâ-Hâ, 20/44).
Doğrudur, ama bu ayette anlatılan "diyalog" değil, tebliğcinin takınacağı tavır için bir örnek vardır.
Şu ana kadar, Müslüman, papaz, haham ihtilatı/kokteyli şeklinde yapılan "diyalog" çalışmalarının aksine Allah, elçilerine; "iyice aza Firavn'a gitmelerini" "ola ki ayıkır, batılı bırakır" diye emrediyor.
Sayın Duman gibi yapar da, surenin 44. ayetini, hatta ayetin tamamını değil de sadece bir bölümünü alırsanız, o zaman Allah'ın muradını anlayamazsınız.
Akademik unvana gerek kalmadan, rahatlıkla, Sayın Duman'ın ayeti duman ettiğini anlarsınız.
İşte 44. ayetin tamamı; "Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar."
Ve bir önceki ayet. "Firavun'a gidin. Çünkü o, iyiden iyice azdı" (Tâ-Hâ, 20/43).
Eğer siz de Sayın Duman gibi, Yüce Allah, bir ayet önce azdığını haber verdiği kişiye elçilerini gönderirken, onunla "diyalog kurun" emrini verir düşüncesindeyseniz, diyecek bir şeyim kalmaz.
Sayın Duman bir başka ayeti daha çarpıtıyor, "diyalog" aşkına.
"Nuh, 'Rabbim, dedi, ben kavmimi gece gündüz davet ettim. Fakat benim davetim onlara, kaçışlarını artırmaktan başka bir katkıda bulunmadı. Günahlarını bağışlaman için onları ne kadar davet ettimse parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler, direttiler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra ben onları açıkça davet ettim, gizli gizli söyledim. Rabbinizden mağfiret dileyin, çünkü O çok bağışlayandır dedim" (Nuh, 71/5-10).
Bu ayetlerde de "diyalog" yok, tebliğ var.
Bir başka şey daha var, onu da anlamak için, ayetlerin devamına bakmak lazım.
"Rabbim! dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!
Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)" (Nuh, 71/26-27).
Surenin 10. ayetine kadarını bilmiş olacak ki Sayın Duman devamı ayetlere bakamamış.
Önceki ayetlerde olduğu gibi, eğer Hz. Nuh, birkaç ayet önce "diyalog kurma" emrini aldığı kişilere 26. ve 27. ayetlerde beddua edip, "Rabbim! yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" diyorsa ya, Hz. Nuh "diyalog" sürecini doğru anlamamıştır, ya da sayın Duman ayetleri duman etmiştir.
Peygamberlerin özelliklerini düşünürseniz, doğru olanın ikincisi olduğunu rahatlıkla anlarsınız.
Ben bu süreçte meydana gelen bütün olayların birbirileriyle bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Tablo ortada, siz karar verin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024