"?yarı başkanlık sistemine benzer bir yapı bizde mevcut?" lâflarını eden "Köşk"ün yeni sâkini Tayyib Erdoğan. Dervişin fikri neyse zikri odur. Başbakanlığı sürecinde de uygulamalarıyla başkanlık hevesini hep taşımış ancak bu ısmarlama sevdalar parlamenter rejimin duvarlarına çarpıp platonik aşka dönüşmüştür. Şimdi halk tarafından seçilmiş cumhurun başı ya! vuslat başka bahara kalmasın diye tekraren heveslenerek yapımızın yarı başkanlık olduğunu ve başbakanla birlikte yapıyı tamamlayacaklarını (restorasyon) terennüm edip durmaktadır.Öncesinde şu "yapı"ya bir bakalım, gerçekten yarı başkanlık gibi bir şey mi? Yapı dediği şey Anayasa. Anayasa'nın başlangıcına da baksak özüne de karşımıza çıkan parlamenter sistem. Başkanlığın değil yarısı çeyreğini bile imâ eden bir sözü yok!Yürürlükteki sistem, adını egemen olan parlamentodan alan yasama ve yürütme güçlerini bünyesinde taşıyan "parlamenter" rejimdir. Siyasi alanı olmayan devlet başkanının sorumluluğu bile yoktur, simgesel olarak devletin başındadır ve onu temsil eder.Yarı başkanlıktan dem vuran cumhurun başına sözümüz odur ki, anayasal teori ve ufukta yüzyılı görünen pratik değişmeden hiç kendini yorma!Pat diye de restorasyon olmaz; önce hangi yapıdan bahsediyorsan bir rölevesini çıkar, zemin tahkikini de yap ki, kalkıştığın işin zemin ve zamanı elveriyor mu, onu anlayıver!Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmiş olmasına rağmen anayasal sistemin hukuksal verileri ve siyasal gerçeklik karşısında parlamenter sistem değişmemiş; Anayasa'nın cumhurun başına ve diğer aktörlere çizdiği kurumsal çerçeve aynı kalmıştır.Parlamenter rejimlerde devlet başkanının seçiminde değişik yöntemler görülebilir: Avusturya, İzlanda, İrlanda, Portekiz ve Singapur gibi ülkelerde doğrudan halk tarafından seçilir;Yunanistan, İsrail, Malta, Bangladeş gibi ülkelerde parlamento tarafından seçilir;Almanya, İtalya, Vanutu ve Hindistan'da olduğu gibi iki parlamentonun üyeleri tarafından seçilir. Hangi model uygulanırsa uygulansın sistemin adı parlamenter rejimdir.Ancak? doğrudan halk tarafından seçilen başkanın bundan yararlanarak yürütme yetkisini kullanmaya kalkışması sorunlara neden olabilir ki, bugün yaşadıklarımız ayniyle budur.Tayyib Erdoğan'ın hırsının devamında, anayasal sistemle uygulama arasındaki çatışmadan ne başkanlık ne yarı başkanlık doğar; olsa olsa, nesebi gayrı sahih (gayrı meşrû), melez bir ucûbe fırlar! Meşrûiyet için anayasanın değiştirilmesi ve pratiğin bu teoriye uygun olması gerekir.Hoca Nasrettin misâli, biz yaptık oldu, derseniz adını doğru koyun! nesebi düzeltilmeye muhtaç bir "başkanlı parlamenter sistem" deyiverin.Nesep düzelene kadar da biz "seçimle gelen kral"dan söz edebiliriz.Anayasal çerçevedeki parlamenter rejimimiz, fay hattında bekleyen zelzelenin tehlikesiyle karşı karşıyadır.Evrensel değerler, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler, demokrasi, kuvvetler ayrılığı yerle bir olmadan, "seçimle gelen kral" oyunu sahnelenmeden "perde !" diyebilecek yürekli ve bağımsız yargıyı göreve dâvet bizden. Aksine durumda nesebin tashihi için dava açmak ta bizden olur!