Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çarşamba günü yaptığı açıklamasında, Fırat Nehri'nin doğusunda YPG'ye yönelik bir operasyonun birkaç gün içinde başlayacağını duyurmuştu.
Perşembe günü pek çok gazetenin manşeti bu operasyon haberine ayrılmıştı.
Zira çok önemli bir çıkıştı bu.
Türkiye, Fırat'ın batısında kalan Kuzey Suriye bölgesinde, terör örgütü PKK bağlantılı PYD/YPG'nin sesini susturmuş durumda.
Ancak Türkiye'nin bölgeye operasyonları başladıktan sonra buralarda barınamayacaklarını anlayan teröristler, kendileri için güvenli bölge olan Fırat'ın doğusuna geçtiler.
Yani kendilerini ABD'nin şefkatli(!) kollarına bıraktılar.
Bölgedeki teröristlere ABD, belki de tarihteki en büyük silah yığınağını yaparak, onları adeta silaha boğdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yukarıdaki ifadeleri sarf ettiği toplantıda, ABD'nin teröristlere binlerce TIR ve kargo uçağıyla silah verdiğine dikkat çekmişti.
Tamam, buraya kadar söylenenlerin gerçekliği konusunda kimsenin şüphesi yok.
Zaten müttefikimiz(!) ABD'de bu cürmü gizli gizli değil, göstere göstere işliyor.
Hal böyle olunca da tıpkı Fırat'ın öteki tarafına gerçekleştirildiği gibi bu bölgeye de bir operasyon zarureti doğmuş oluyor.
Fırat'ın batısında Rusya, Suriye ve İran güçleri bulunuyordu. Bu bölgede ise müttefikimiz(!) ABD bulunuyor.
Ancak buraya bir harekât, Fırat'ın batısı kadar kolay değil.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerine ABD'den jet bir karşılık geldi.
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Sean Robertson, "Suriye'nin kuzeydoğusunda özellikle de ABD askerlerinin bulunduğu veya yakınlarında olduğu bölgelere yönelik herhangi bir tarafça yapılacak tek taraflı bir askeri harekât büyük bir endişe kaynağıdır" dedi ve şunları ekledi: "Bu tür adımları kabul edilemez olarak addederiz."
Yani müttefikimiz ABD, Türkiye ile terör örgütü PKK bağlantılı PYD/YPG militanları arasında bir kırmızı çizgi çekiyor ve bu çizgiyi ihlal etmemesi için de olabilecek en sert üslupla Türkiye'yi uyarıyor.
O zaman soralım:
Nasıl oluyor da Türkiye, Rusya ve İran'ın bulunduğu bölgeye rahatlıkla operasyon yapabiliyorken, NATO'daki ortağımız ABD'nin kontrolündeki bölgeye yapamıyor?
Ne yaman bir çelişki değil mi?
Bu sorunun cevabı çok net:
Rusya, İran ve Suriye'nin kontrolündeki bölgeye operasyon yapabiliyoruz, çünkü bu üç ülkeyle çıkarlarımız ve tehditlerimiz örtüşüyor.
ABD'nin kontrolündeki bölgeye adım atamıyoruz, çünkü kâğıt üstünde müttefik de olsak ABD'yle Türkiye'nin çıkarları çatışıyor.
Tek başına bu olay bile Türkiye'nin dış politikasında hangi devletlerle paralel yürümesi gerektiğini ortaya koymaya yeter de artar.
Perşembe günü pek çok gazetenin manşeti bu operasyon haberine ayrılmıştı.
Zira çok önemli bir çıkıştı bu.
Türkiye, Fırat'ın batısında kalan Kuzey Suriye bölgesinde, terör örgütü PKK bağlantılı PYD/YPG'nin sesini susturmuş durumda.
Ancak Türkiye'nin bölgeye operasyonları başladıktan sonra buralarda barınamayacaklarını anlayan teröristler, kendileri için güvenli bölge olan Fırat'ın doğusuna geçtiler.
Yani kendilerini ABD'nin şefkatli(!) kollarına bıraktılar.
Bölgedeki teröristlere ABD, belki de tarihteki en büyük silah yığınağını yaparak, onları adeta silaha boğdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da yukarıdaki ifadeleri sarf ettiği toplantıda, ABD'nin teröristlere binlerce TIR ve kargo uçağıyla silah verdiğine dikkat çekmişti.
Tamam, buraya kadar söylenenlerin gerçekliği konusunda kimsenin şüphesi yok.
Zaten müttefikimiz(!) ABD'de bu cürmü gizli gizli değil, göstere göstere işliyor.
Hal böyle olunca da tıpkı Fırat'ın öteki tarafına gerçekleştirildiği gibi bu bölgeye de bir operasyon zarureti doğmuş oluyor.
Fırat'ın batısında Rusya, Suriye ve İran güçleri bulunuyordu. Bu bölgede ise müttefikimiz(!) ABD bulunuyor.
Ancak buraya bir harekât, Fırat'ın batısı kadar kolay değil.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerine ABD'den jet bir karşılık geldi.
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Sözcüsü Sean Robertson, "Suriye'nin kuzeydoğusunda özellikle de ABD askerlerinin bulunduğu veya yakınlarında olduğu bölgelere yönelik herhangi bir tarafça yapılacak tek taraflı bir askeri harekât büyük bir endişe kaynağıdır" dedi ve şunları ekledi: "Bu tür adımları kabul edilemez olarak addederiz."
Yani müttefikimiz ABD, Türkiye ile terör örgütü PKK bağlantılı PYD/YPG militanları arasında bir kırmızı çizgi çekiyor ve bu çizgiyi ihlal etmemesi için de olabilecek en sert üslupla Türkiye'yi uyarıyor.
O zaman soralım:
Nasıl oluyor da Türkiye, Rusya ve İran'ın bulunduğu bölgeye rahatlıkla operasyon yapabiliyorken, NATO'daki ortağımız ABD'nin kontrolündeki bölgeye yapamıyor?
Ne yaman bir çelişki değil mi?
Bu sorunun cevabı çok net:
Rusya, İran ve Suriye'nin kontrolündeki bölgeye operasyon yapabiliyoruz, çünkü bu üç ülkeyle çıkarlarımız ve tehditlerimiz örtüşüyor.
ABD'nin kontrolündeki bölgeye adım atamıyoruz, çünkü kâğıt üstünde müttefik de olsak ABD'yle Türkiye'nin çıkarları çatışıyor.
Tek başına bu olay bile Türkiye'nin dış politikasında hangi devletlerle paralel yürümesi gerektiğini ortaya koymaya yeter de artar.
Orhan Dede / diğer yazıları
- İslam ülkeleri Endülüs’ün hâline düştü / 19.03.2024
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023
- İktidardakiler sazan avına mı çıktı? / 14.03.2024
- Değişim istiyorsan önce sen değişmelisin! / 11.03.2024
- Hiçbir şey yapamıyorsanız ABD’nin istemediğini yapın / 20.09.2023
- Türkiye’ye göç etmek çok kolay! / 29.08.2023
- AKP beceremedi diye nas yok olmaz! / 26.08.2023
- Gerçek itibar ormanı yanmaktan korumaktır / 24.08.2023
- Aynı insanlarla değişim olmaz / 22.08.2023
- Oylar AKP’ye zoraki gitmiş! / 12.08.2023
- Ya o rüzgâr hiç esmezse… / 11.08.2023